MHP'Lİ AKÇAY BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE SÖZ ALDI

SİYASET 09.12.2024 - 17:32, Güncelleme: 09.12.2024 - 17:32
 

MHP'Lİ AKÇAY BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE SÖZ ALDI

TBMM Genel Kurulda 2025 yılı bütçe görüşmeleri bugün itibarıyla başladı. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay söz alarak önemli açıklamalarda bulundu.
TBMM Genel Kurulunda 9 Aralık'ta başlayan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri 20 Aralık'ta sona erecek. Takvime göre, bütçe görüşmeleri kesintisiz 12 gün devam edecek. Genel Kurul, bütçe görüşmeleri için cumartesi ve pazar günleri dahil aralıksız toplanarak günlük programını tamamlayıncaya kadar çalışacak. Bütçe görüşmelerinde söz alarak önemli açıklamalarda bulunan MHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay terör örgütlerine göz açtırmayacaklarını ifade etti.  “ÜLKEMİZİN ÇEVRESİNDE İKİ BÜYÜK SAVAŞ VAR” Akçay, “2025 yılının şafağında, bütçe görüşmelerini sürdürdüğümüz bugünlerde, dünyaya ve bölgemize baktığımızda gördüğümüz manzara şudur: Dünyanın aklını ve düzenini kaybettiği bir zamandayız. Her bir kıtada irili ufaklı onlarca çatışma, savaş ve iç savaşlar yaşanmaktadır. Sadece ülkemizin çevresinde iki büyük savaş var. Yüzyıl önce işgal ettikleri topraklarda ellerindeki cetvellerle ülkelere sınır çizenler, şimdi, buralara toplum mühendislerini, ajan provokatörlerini, vekalet savaşçılarını gönderiyor. Yeniden bir hesaplaşma çağı başlamıştır. 20’nci yüzyılın başında emperyalizmin düzenine karşı en büyük başkaldırı ve başarıyı destanlaşan bir mücadeleyle Türk milleti elde etmişti. Bugünkü değişim anaforunda da benzeri bir hakikat saklıdır. İnsanlığın yeni bir akla, yeni bir düzene, huzura ihtiyacı var. İşte bu nedenle Türk yüzyılı diyoruz, Türkiye yüzyılı diyoruz. Gündemimizdeki bütçe görüşmelerini bu stratejik bakış ile değerlendireceğiz. Çünkü bütçe teklifleri sadece bir mali belge değil; aynı zamanda önceliklerimizin, değerlerimizin ve geleceğe dair vizyonumuzun bir ilanıdır. Bütçe hakkı; yasama organının mali konulardaki hak, yetki ve gücünün temel bir unsurudur. Özetle ifade etmek gerekirse, milli iradenin, hükümet harcamalarını ve gelir tekliflerini kontrol etme, onaylama veya değiştirme hakkıdır. Bütçe hakkı, denge ve denetim sisteminin temel taşıdır. Bütçe bir toplumun önceliklerinin belirlenmesidir ve parlamentolar bu önceliklerin milletin ihtiyaçları ve istekleriyle uyumlu olmasını sağlama sorumluluğunu taşır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 2025 yılı bütçesini milletimizin sosyal ve ekonomik beklentilerini karşılayan, ülkemizin yüksek hedeflerini sahiplenmiş bir belge olarak görüyoruz.” dedi. “İSTİKRAR, İCRAAT VE KALKINMA…” Akçay, “2025 yılı bütçemiz, “istikrar, icraat ve kalkınma” temasıyla, makro ekonomik sorunlara çözüm üreten, dezenflasyonla mücadeleye destek olan, vatandaşımızın beklentilerine cevap veren, küresel risklerin etkisini hafifleten bir anlayışla hazırlanmıştır. Bu yıl, özellikle Rusya-Ukrayna savaşı gibi jeopolitik riskler ve emtia fiyatlarındaki artış tarihi zirvelere ulaşmıştır. Bu süreçteki enflasyonist etkiler, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünya genelinde finansal sıkılaşmayı beraberinde getirmiş ve ekonomik faaliyetlerde yavaşlama beklentilerini artırmıştır. 2024 yılında, dünya ekonomisinde enflasyon oranlarının istenilen seviyelere gerilememesi ve buna bağlı sıkı para politikalarının devam etmesi, Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail'in Filistin ile Lübnan'a yönelik saldırılarının yarattığı jeopolitik gerilimler belirsizlikleri arttırmıştır. Küresel ekonomik faaliyetler pandemi öncesi seviyelerin altında fakat belirli bir istikrarla devam etmektedir. Dünyadaki bu belirsizlikler sürerken, Türkiye’nin akılcı, cesur ve kararlı politikaları, ülkemizi pozitif yönde ayrıştırmaktadır. Kovid-19 salgını, jeopolitik riskler, Rusya-Ukrayna savaşı, ekonomik operasyonlar, ticaret çatışmaları, artan siyasi mücadeleler, diplomatik gerilimler, tek taraflı yaptırımlar, spekülatif saldırılar ve 6 Şubat depremlerinin yol açtığı ağır ekonomik yüklere rağmen, Türkiye’nin ekonomik başarıları anlamlı ve değerlidir. Türkiye ekonomisi, büyük zorlukları geride bırakmıştır; 'batıyoruz, tükeniyoruz' diyen felaket senaryolarını alt etmiş ve olumsuz tahminlere karşı büyük bir başarı göstermiştir. Geçtiğimiz yıl, uluslararası standartlara uygun, kurallara dayalı, iyi planlanmış bir ekonomik program başlatılmıştır. Programın nihai amacı, sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil bir gelir dağılımı sağlamaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için fiyat istikrarı, bütçe disiplini, sürdürülebilir cari açık ve yapısal reformlar en temel unsurlardır.” dedi. “TÜRKİYE EKONOMİSİ 17 ÇEYREKTİR BÜYÜMEKTE” Akçay, “Türkiye’nin ekonomi gündemi üzerine konuşurken, milletimizin her bir ferdinin emek ve alın teriyle katkı sunduğu bir mücadelenin parçası olduğumuzu unutmamalıyız. Bu bilinçle Türkiye ekonomisindeki son gelişmelere baktığımızda ekonomi yönetiminin güven veren kararları ve istikrar vaat eden tedbirler ile yürüdüğünü görmekten memnunuz. Bu çerçevede ekonomimizde önemli atılımlar gerçekleştiğini görmemiz gerekir. Türkiye ekonomisi 4 yıl boyunca kesintisiz olarak 17 çeyrektir büyümektedir. 2023 yılında milli gelirimiz 1.13 trilyon dolar, kişi başına milli gelirimiz ise 13 bin 243 dolar seviyesine yükselmiştir. Bu yıl sonunda ise 1.33 trilyon dolarlık milli gelir ile kişi başına düşen gelirin 15 bin 500 doları geçmesi hedeflenmektedir. Para politikasında etkin bir dezenflasyon stratejisi yürütülmüştür ve 2024 yılında itibariyle bu süreç hızlanmıştır. Ekonomik büyüme dengelenmiş, istihdam artışı sürdürülmüş, ihracat ve turizm gelirleri ile cari işlemler açığı azaltılmıştır. İyileşen Merkez Bankası rezervleri ve azalan risk primiyle finansal istikrar güçlenmiştir. Risk primi düşerken kredi notu artmış ve gri listeden çıkılmıştır. Ülkemize dış kaynak girişi artmıştır. Böylece Türkiye, 2022 yılında 19’uncu sırada olduğu küresel ekonomiler arasında, 2023 itibarıyla 17’nci sıraya yükselmiştir. Satın alma gücü paritesine göre ise dünyada 11’inci, Avrupa’da 4’üncü büyük ekonomi konumundayız. Büyüme oranımız 2024 yılı ilk yarıyıl yüzde 3,8; üçüncü çeyrekte ise yüzde 2,1’dir.  Sabit sermaye yatırımları bu dönemde yüzde 4,7 artarak ekonomik büyümeye 1,2 puan katkı sağlamıştır. 2023 yılı istihdamımız 880 bin kişi artmış ve 31 milyon 632 bine yükselmiştir. İşsizlik ise 1 puan azalarak yüzde 9,4 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2024 yılının ilk yarısında ise istihdam 1 milyon artarak 32,6 milyonu aşmıştır. Eylül 2024 itibariyle istihdam oranı yüzde 49,7; işgücüne katılım yüzde 54,4; işsizlik oranı ise yaklaşık 1 puanlık düşüş ile yüzde 8,6 olarak gerçekleşmiştir. Alınan makro tedbirler sayesinde 2023 yılının ikinci yarısından itibaren Türk lirasında istikrar sağlanmış ve kur geçişkenliğinin enflasyon üzerindeki etkisi önemli ölçüde azaltılmıştır.  Ekonomimizdeki önemli gelişmelerden birisi de borçluluk oranlarındaki düşüştür. Deprem nedeniyle artan bütçe açığına rağmen kamu borçluluğumuz düşük seyretmektedir. AB tanımlı genel yönetim borçluluk oranımız 2024 yılı ikinci çeyrekte yüzde 26,1 olarak gerçekleşmiştir. Hane halkı borçları 2 puanlık düşüşle yüzde 10,2’ye gerilemiştir. Kamu borçları ise yaklaşık 6 puanlık düşüşle yüzde 29,2’ye gerilemiştir. Bu oranlarla Türkiye en az borçlu olan ülkeler arasında yer almaktadır.” diye konuştu. “HAYAT PAHALILIĞI KADERİMİZ OLMAYACAK” Akçay, “Ekonomi, yalnızca sayılarla ölçülen bir olgu değildir. Aynı zamanda bir milletin karakterini, gücünü ve geleceğini şekillendiren bir güçtür. Türk milleti olarak, bu zorlu dönemde kendi kaynaklarımızla hareket ederek, ekonomik bağımsızlığımızı pekiştirmek için kararlı bir mücadele yürütüyoruz. Bugün Türkiye, tarihinin en büyük dönüşümlerinden birini yaşamaktadır. Ekonomimizdeki bu dönüşüm, sadece ekonomik büyüme değil, aynı zamanda bağımsızlık, milli egemenlik ve halkımızın refahı için verilen bir mücadeledir. Güçlü Türkiye için güçlü ekonomi; güçlü ekonomi için yatırım, yerli üretim ve istihdam en önemli hedefimizdir. Siyasi istikrarı ekonomik istikrarla perçinlemek azmindeyiz. Önceliğimiz; enflasyonun düşürülmesi, fiyat ve finansal istikrarın sağlanmasıdır. Türkiye ekonomisi zor ve sorunlu süreçleri geride bırakmıştır. Ekonomik huzur ve güvenliğimizi tehdit eden dalgalanmalar zayıflamıştır. 2025 yılı bütçesinin 'İstikrar, icraat ve kalkınma' temasıyla hazırlanması memnuniyet vericidir. Sosyal refahın ve ekonomik kalkınmanın öncelik haline getirilmesi, büyümenin sağladığı olanakların toplumun tüm kesimleriyle paylaşılmasına yönelik hedeflerimiz, 2025 yılına umutlu bakmamızı sağlamaktadır. Türk ve Türkiye Yüzyılı, sosyal, ekonomik, hukuki ve siyasi reformlarla güçlenecektir. Ekonomi yönetimine olan güvenimiz tamdır, doğru yolda olduklarını ve doğru politikalarla Türkiye ekonomisinin karşısına çıkan engelleri tek tek kaldırdıklarını gönül rahatlığıyla görmekteyiz. Hayat pahalılığı kaderimiz olmayacaktır. Kur, faiz ve enflasyon üçgeninden sağlıklı bir yönetim sistemi, güçlü iktidar ile aziz milletimizin desteğiyle çıkacağız. Ekmeğimizi büyütecek, sofralarımızı dolduracağız. Dar ve orta gelirli vatandaşlarımızı asla yalnız bırakmayacağız. Para, maliye ve gelir politikalarının tam bir uyum içinde uygulanması, mali disipline özen gösterilmesi, tasarruf oranlarının artması ve yapısal reformların gündemde tutulması, vatandaşlarımızın yaşamına ve ülkemizin ekonomik yapısına olumlu yansıyacaktır. Ekonomideki istikrar, huzur ve refah, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin istikrar garantisiyle gelişecektir.” diye konuştu. “DEMOKRASİ, HUKUK, ADALET, REFAH…” Akçay, “Siyasetin özü, toplumun huzurunu, refahını ve düzenini sağlamaktır. Bu bağlamda, siyaset yalnızca bir iktidar-muhalefet mücadelesi değil, aynı zamanda bir ahlak ve sorumluluk meselesidir. Siyaseti ülke gerçeklerinden kopmadan, mümkün olanı gerçekleştirme sanatı olarak görüyoruz. “Siyasetimizin öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi demokrasi, cümlesi ise millettir.” Ülkemiz, bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik konumu gereği tarih boyunca büyük tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Tarihimiz, birlikte yaşama inancının zayıfladığı dönemlerde milletimizin karşı karşıya kaldığı felaketleri hafızalarımıza kazımıştır. Bunun için, geçmişten ders alarak geleceğin koordinatlarını çizmeye gayret ediyoruz. Bu sebeple bütün meseleleri dünya ve Türk tarihinin tecrübelerini dikkate alarak, milli tarih şuuru içinde, dün-bugün-yarın perspektifiyle değerlendiriyoruz. Türkiye'nin bu zorlu süreçte ihtiyacı olan şey, milli birlik ve dayanışma ruhu içinde ülkemize ve devletimize sahip çıkmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti; ortak tarihimizin, kültürümüzün ve özlemlerimizin canlı bir organizmasıdır. Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz şudur: Devletsiz ve ordusuz toplumlar ayaklar altında feci şekilde ezilmektedir. Devletli olmak saadetli olmaktır ve diğer bütün güzelliklerin kaynağıdır. Demokrasi, hukuk, adalet, refah… Bütün bunlara ancak devletli olursak erişebiliriz. Başka Türkiye yoktur. Gideceğimiz, geleceğimizi kuracağımız, sığıntı gibi toprağında gezeceğimiz bir yurt köşesi yoktur. Bu nedenle milli irade ile demokrasi, hukuk ve adalet içinde devletimizi ve birliğimizi güçlendireceğiz, tahkim edeceğiz. Bugün Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakı’nın sağladığı istikrar ve güçlü liderlik sayesinde hem içeride hem dışarıda kararlı bir duruş sergilemektedir. Bu duruş, yalnızca bugünkü meseleleri değil, nesillerin geleceğini, refahını ve huzurunu da güvence altına almayı hedeflemektedir. Devletimizin ve milletimizin bekası için sergilenen bu ortak tavır, tarihimizin zor dönemlerinden biri olan bu süreçte en büyük gücümüzdür.” dedi. “YA SİYASET, YA TERÖR!” Akçay, “Güvenlik olmadan huzur ve esenlik olmaz, adalet tesis edilemez ve refah gerçekleşemez. İşte bu nedenledir ki, terörle mücadele Türkiye'nin öncelikli meselelerinden biridir. Bölücü terörünün yok edilmesi, Türk Yüzyılında bin yıllık kardeşliğimizin pekişmesi amacındayız. Türkiye’nin büyüklüğü, tarihî mirası, jeopolitik ve stratejik konumu, başta bölgesel terör unsurları olmak üzere, pek çok dış gücün ilgisini çekmektedir. Bu terör örgütlerinin hangi ülkelerin habis emellerine uşaklık ettiklerini, Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü tehdit ettiklerini dünya alem biliyor. Türkiye, her zaman olduğu gibi, bu tehditlere karşı mücadelesini yalnızca güvenlik önlemleriyle değil, aynı zamanda güçlü bir demokrasi, iç barış, dayanışma ve sağlam bir ekonomi ile de tahkim edecektir. Bölgesel stratejilerimizi daha da güçlendirerek, terör örgütlerinin sınırlarımızda barınmalarına asla izin vermeyeceğiz. Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ın kuzeyinde nerede olursa olsun, terör örgütleri kimden ne kadar destek alırlarsa alsınlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin gücü ve azmi karşısında hiçbir yerde barınamayacaktır. Unutulmamalıdır ki, terörizmle mücadeledeki en güçlü silahımız milletimizin birliğidir. Türkiye, çok partili siyaseti benimsemiş, bunu içselleştirmiş demokratik bir ülkedir. Herkesin, siyasi görüşü ve partisi ne olursa olsun, terörün her türlüsüne karşı tek vücut olarak hareket etmesi gerekmektedir. Bugün, teröre karşı verdiğimiz mücadelede, herkesin omuz omuza durması gerekmektedir. Hem legal siyaset içinde yer alıp hem de terör örgütüne dayanarak varılacak bir yer yoktur. Her kim ki, bu kutsal topraklarda Türk milletinin birliğini, güvenliğini ve huzurunu tehdit etmeye kalkarsa, karşısında yalnızca devletin kudretini değil, milletimizin azmini ve direncini bulmuştur, bulacaktır. Biz, Türk milleti olarak, ne geçmişte ne de bugün, teröristlerin tehdit ve şantajlarına, dış güçlerin oyunlarına boyun eğmedik ve asla eğmeyeceğiz. Terörle mücadelede, en güçlü silahımız milletimizin birliği, kardeşliği ve kaderdaşlığı ile topyekûn, amasız, fakatsız karşı duruşumuz olacaktır. Bunun için diyoruz ki; ya siyaset, ya terör! İkisinin bir arada bulunması mümkün olamaz.” dedi. “DÜNYA SANCILI BİR DÖNEMDEN GEÇMEKTE” Akçay, “Bir ülkenin konumunu, gücünü, değerlerini ve çıkarlarını yansıtan en önemli alanlarından birisi de dış politikadır. Dünya çok sancılı bir dönemden geçmektedir. Türk dış politikası açısından dünyada ve bölgemizde yaşanan önemli gelişmeleri doğru okuyup analiz etmek büyük önem arz etmektedir. Türkiye, bölge ve dünya güçlerinin politikalarının düğümlendiği ve çözüldüğü jeopolitik bir coğrafyada bulunmaktadır. 1990 yılından itibaren ülkemizin çevresinde 15 savaş yaşanmıştır. Son yıllarda bilhassa Akdeniz ve Ortadoğu ateş çemberine dönmüştür. Dünya ve bölgemiz bu denli ciddi krizler yaşarken Türkiye bütün dünyada barışçıl politikalar izlemektedir. Türkiye her bakımdan bölgemizde güçlü bir istikrar adasıdır. Türkiye, dış politikada hem sahada hem masada meselelere mahkum değil hakimdir. Sorunlara karşı edilgen değil etkin bir konumdadır.” açıklamasında bulundu. “BU COĞRAFYALARA SIRTIMIZI DÖNEMEYİZ” Akçay, “Ankara’nın, İstanbul’un, İzmir’in güvenliği Beyrut’tan, Şam’dan, Bağdat’tan başlar. Velhasıl Suriye’nin ve Irak’ın güvenliği ve bütünlüğü Türkiye’nin güvenliği ile yakından alakalıdır. İşte bu nedenle, komşularımızın istikrarı Türkiye’nin huzur ve güvenliği için çok önemlidir. Bu coğrafyalara sırtımızı dönemeyiz, buralardaki mazlumların çığlıklarını duymazdan gelemeyiz. 911 km ile en uzun kara sınırımızın olduğu ülke olan Suriye’de 14 yıldır devam eden istikrarsızlık neticesinde 61 yıllık BAAS rejimi devrilmiştir. Sonda söyleyeceğimizi başta ifade edelim: Türkiye Cumhuriyetinin, hiçbir ülkenin topraklarında gözü yoktur. Fakat kutsal vatan topraklarımızda gözü olanlara, bu hain emelleri destekleyenlere ve terörün sırtını sıvazlayanlara hiçbir yerde asla müsamaha göstermemiz de mümkün değildir. Suriye’de yuvalanan bölücü terör örgütü belası tamamen ortadan kaldırılmadan, Suriye’de Anayasal düzen, huzur ve güvenlik sağlanmadan, Türkiye’nin Suriye’deki varlığı meşrudur, hukukidir, gereklidir. Türkiye, Suriye politikasını her zaman üç temel eksende yürütmektedir: Milli güvenlik, bölgesel istikrar, insani sorumluluk. Bu çerçevede, Türkiye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları ve Astana süreci olmak üzere her türlü uluslararası toplantı ve görüşmelerde Suriye politikamızı somut olarak gösterdik. Baas rejiminin katliamlarından kurtulmak için Türkiye’ye gelen milyonlarca Suriyeli kardeşlerimize kucak açtık, onları koruduk. Öte yandan Türkiye’nin Suriye’de attığı her adım daima uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarına dayanarak gerçekleşmiştir. Öte yandan, Suriye’de nasıl ki terör koridoru projesine engel olmuş ve terörle mücadelede önemli başarılar elde ettiysek bugün de bu kazanımlardan vazgeçmemiz beklenmemelidir. Suriye’de son günlerdeki önemli gelişmeler karşısında da bir köşeye geçip sessizce bekleyemeyiz. Suriye’nin sarsılan toplum ve devlet yapısı karşısında emperyalizmin maşası olan terör örgütlerinin ülkemizi tehdit etmesine, devletleşme sürecine girmesine asla müsaade etmeyeceğiz.” ifadesinde bulundu. “ESAD SURİYE’DEN ONURSUZCA KAÇMIŞTIR” Akçay, “Türkiye, Suriye'nin istikrarı için yıllardır büyük çaba göstermiş ancak rejim ve bazı odaklar bu fırsatı değerlendirememiştir. Suriye’de artık siyasi ve diplomatik olarak yeni bir gerçek vardır. 8 Aralık’ta muhaliflerin Şam’a girmesiyle kanlı Esad rejimi sona ermiştir. Esad yıllarca kan kusturduğu Suriye’den onursuzca kaçmıştır. Türkiye’nin öncelikleri; Suriye’nin toprak bütünlüğü, terör örgütlerinin temizlenerek sınır güvenliğimizin sağlanması, Suriye’nin yeniden imarı ve mülteci sorunudur. Yeni dönemde terör örgütlerinin ülkemize yönelik tehditlerinin ortadan kaldırılması önceliğimizdir. Huzurun ve barışın hâkim olduğu; hiçbir ayırım yapılmaksızın tüm Suriye vatandaşlarının temsil edildiği, hak ve özgürlüklerinin teminat altına alındığı, farklı kimliklerin yan yana barış içinde yaşadığı, terörden arınmış huzur içinde yaşayan üniter bir Suriye en büyük temennimizdir. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliği korunarak; Suriye vatandaşlarının barış içinde bir arada yaşaması için gerekli şartlar hızla oluşturulmalıdır. Bu kapsamda, Suriye içindeki tüm tarafların dahil olduğu iyi bir geçiş dönemi tesis edilmelidir. Birleşmiş Milletler'in tanıdığı Suriye Ulusal Konseyi'nin başkanlığında bir geçiş hükümeti kurulmalı, kapsayıcı anayasa yazılmalı, adil ve şeffaf seçimler yapılmalı, Suriye’deki terör yapılanmalarına son verilerek barış ve huzur ortamı sağlanmalıdır. Türkiye Suriye'nin milli birliği, beraberliği, egemenliği, toprak bütünlüğü ve Suriye halkının refahı için elinden geleni yapmıştır. Bundan sonra da Suriye'nin yaralarının sarılması, birliğinin, bütünlüğünün ve güvenliğinin sağlanması için her türlü desteği vermeye hazırız. Türkiye, en zor zamanlarında olduğu gibi, bugün de yarın da kardeş Suriye halkı ile dayanışma içinde olacak, Suriye halkının birliği, istikrarı ve huzuru için siyasi ve ekonomik olarak yeniden yapılanma sürecinde de yanında yer alacaktır. Yıllardır vatanlarından uzak yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz de onurlu, güvenli ve gönüllü bir şekilde vatanlarına kavuşacaklardır.” dedi. “SURİYE SURİYE’LİLERİNDİR” Akçay, “Suriye Suriye’lilerindir. Yaşanan son gelişmeler kardeş Suriye halkına hayırlı ve uğurlu olsun. Netice itibariyle, Suriye’de barış ve istikrar için samimi bir işbirliği gereklidir. Gerek iç unsurların, gerekse de uluslararası aktörlerin ülkenin daha fazla istikrarsızlığa sürüklenmesini engellemesi gerekmektedir. Ancak bu süreçte yalnız bırakıldığımız gerçeği de unutulmamalıdır. Suriye’nin huzur, istikrar ve barış ortamına kavuşması, iç otoritenin tekrar kurulması en büyük temennimizdir. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da üzerine düşeni yapmaktan geri kalmayacaktır. Suriye ile 1 cm bile sınırı olmadığı halde Suriye’ye çöreklenenlerin, sınırlarımızın hemen yanında sağa sola bomba yağdıranların, Suriye'nin kuzeydoğusunda bölücü terör örgütünü besleyip destekleyenlerin bölgemizde ne aradıklarını ve hangi hakka dayanarak burada bulunduklarını sorgulamak, dahası kendilerine pılını, pırtısını toplayıp buradan gitmelerini istemek en doğal hakkımızdır. Öte yandan, ülkedeki geçiş sürecinin DEAŞ PKK/YPG gibi terör örgütleri ve uzantılarının fırsatçılık yapması  engellenmelidir. Bilhassa herhangi bir PKK uzantısının Suriye’de meşru bir aktör olarak görülemeyeceğinin altını çizmek isterim. Bunun yanı sıra, sınırlarımızın hemen ötesinde konuşlanan terör örgütünün etkisiz hale getirilmesinden rahatsızlık duyanların tutumunu netleştirememesi ve terörle arasına mesafe koymaktan sürekli kaçınması, büyük bir yanlış ve demokrasi ile hukuk anlayışına aykırı bir tutarsızlık olduğunu da vurgulamak isterim.” dedi. “ORTAK ALFABE, BÜYÜK BİR ADIM” Akçay, “Türk Devletleri arasında kapsamlı işbirliğini teşvik etmek amacı ile 3 Ekim 2009'da Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye tarafından imzalanan Nahçıvan Anlaşması ile Türk Konseyi kurulmuştur. Türk Konseyi, 12 Kasım 2021 tarihindeki İstanbul Zirvesinde Türk Devletleri Teşkilatına dönüşmüştür. İstanbul Zirvesi'nde Türk dünyasının gelecekteki iş birliğini sağlayacak maddeler içeren 2040 Türk Dünyası Vizyon Belgesi kabul edilmiştir. 2040 vizyon belgesi tam anlamıyla hayata geçirilince Türk dünyasının entegrasyonu sağlanmış olacaktır. 2040 Vizyon Belgesi kapsamında oluşturulan Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu, 9-11 Eylül 2024 tarihleri arasında Bakü’de yaptığı toplantıda 34 harften oluşan Ortak Türk Alfabesi önerisi üzerinde uzlaştı. Ortak alfabe, ortak geleceğimize yönelik atılan büyük bir adımdır. 2040 Vizyon Belgesindeki hedeflerden biri de “Dilde, fikirde, işte, iradede birlik”tir. Türk Devletleri Teşkilatı, “Türk ve Türkiye Yüzyılı” hedeflerine emin adımlarla yürümektedir. Türk Devletleri Teşkilatı, 15 yılda yaklaşık 5 milyon kilometrekare toprağa sahip üye ülkeleriyle Türk dünyasının jeopolitik konumunu güçlendiren uluslararası bir teşkilat haline gelmiştir. Türk Devletleri Teşkilatının kurulması, binlerce yıllık Türk tarihinin en önemli hadisesidir. Ayrıca şu anda Türk Devletleri Coğrafyası dünyada en barışçıl ve istikrarlı bölgedir. Türk Dünyası’nın entegrasyonu, Türk milletinin tarihî sorumluluğudur. Bu entegrasyon, Türk devletlerinin bir araya gelerek daha güçlü bir geleceğe adım atmalarını sağlayacaktır. Ekonomik, kültürel, eğitim ve güvenlik alanlarında daha yakın işbirliği, hem Türk halklarının refahını artıracak hem de bölgesel ve küresel düzeyde Türk milletinin etkisini pekiştirecektir. Ezcümle diyebiliriz ki, Türk Devletleri Teşkilatı Türk’ün nizam kurma kudretinin kutlu nişanesidir. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Bilge Liderimiz olmak üzere “TÜRK DEVRİ”nin mimarları olan Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanlarına şükranlarımızı sunuyoruz.” açıklamasında bulundu. “YATIRIMLARIMIZI ARTIRMAMIZ ŞART” Akçay, “Ülkemizin en önemli yapıtaşlarından birisi olan eğitim sistemimiz milletimizin geleceği, kalkınmamızın teminatıdır. Türk gençliği, sadece bilimsel ve teknolojik anlamda değil, aynı zamanda tarihî ve kültürel bağlarını güçlü tutarak, milli şuurla yetiştirilmelidir. Milli eğitim bahsinde vurgulamamız gereken en önemli başlıklardan biri de mesleki eğitimdir. Türkiye, son yıllarda eğitim alanında önemli mesafeler kat etmiş olsa da, mesleki eğitime öncelik vermek zorundadır. Çünkü dünya hızla değişiyor, teknolojik devrimler ve endüstriyel dönüşüm her geçen gün iş gücü piyasasında yeni talepler oluşturuyor. Bu taleplere cevap verebilmek, ülkemizin en gelişmiş ekonomiler arasında yer alabilmek için mesleki eğitim alanındaki yatırımlarımızı artırmamız şarttır. Bu çerçevede mesleki-teknik eğitime ve beceri kazandırıcı eğitime öncelik verilmeli, eğitim programları meslek standartlarına, sanayinin ve diğer sektörlerin ihtiyaçlarına dayalı olarak yeniden düzenlenmelidir. Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları ile meslek yüksek okulları arasında program bütünlüğü sağlanmalıdır. Eğitim-istihdam ilişkisi dinamik bir yapıya kavuşturularak, geleceğe dönük ihtiyaçlara uygun bir insan gücü planlaması yapılmalıdır.” açıklamasında bulundu. “İŞÇİLERİMİZ SES GETİREN ÇALIŞMALARA İMZA ATMAKTA” Akçay, “Ülkemizin medarı iftiharı savunma sanayindeki gelişmelerle hepimiz gurur duyuyoruz. Mühendislerimiz, işçilerimiz tüm dünyada ses getiren çalışmalara imza atmaktadır. Savunma sanayii ülkemizin güvenliği için, bağımsızlık ve egemenliği için en önemli alanlardan biridir. Bir milletin savunma gücü, o milletin karakterini, iradesini ve bağımsızlık anlayışını yansıtır. Ülkemiz, son yıllarda savunma sanayiinde tarihi bir sıçrama yapmış, yerli ve milli üretimle dünya sahnesinde bağımsız bir güç olma yolunda büyük adımlar atmıştır. Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin yerli üretim savunma sistemleri, dışa bağımlılığı büyük ölçüde ortadan kaldırmış ve Türkiye’yi dünyanın en güçlü savunma sanayilerine sahip ülkelerinden biri haline getirmiştir. Bugün, yerli üretim silah sistemleri, zırhlı araçlar, roket sistemleri, savunma elektronik sistemleri, insansız hava araçları (İHA'lar), silahlı insansız hava araçları (SİHA'lar), savaş uçakları, denizaltılar ve kara araçları gibi birçok kritik savunma sistemini kendi ülkemizde üretiyoruz. Türk savunma sanayii, dünya çapında bir başarı hikayesi yazıyor. Bayraktar TB2, Kaan, Anka, Kızılelma ve Akıncı gibi projeler, Türk mühendislerinin ve sanayicilerinin başarısının simgeleridir. Savunma sanayiindeki bu gelişmeler, sadece sınırlarımızda güvenliğimizi sağlamak için değil, aynı zamanda bölgesel liderliğimizi pekiştirmek adına da son derece önemlidir. Türkiye; Irak ve Suriye’deki terör örgütleriyle mücadelede, Libya’daki meşru hükümetin savunulmasında, Karabağ zaferinde ve Doğu Akdeniz’deki stratejik hamleleriyle, sadece askeri gücünü değil, aynı zamanda diplomatik ve ekonomik gücünü kullanarak, bölgesindeki denklemi değiştiren güçlü bir aktör olmuştur.” diye konuştu. “SAĞLIK SEKTÖRÜ STRATEJİK BİR SEKTÖR HALİNE GELMİŞTİR” Akçay, “Sağlık sektörü, günümüzde hızla gelişen teknolojiler ve artan küresel rekabetle birlikte stratejik bir sektör haline gelmiştir. Pandemi sürecinde gördük ki, sağlık teknolojilerine sahip olmak yalnızca ekonomik bir güç değil, aynı zamanda bir bağımsızlık ve halk sağlığı meselesidir. Türkiye’nin, tıpkı milli savunma teknolojisinde olduğu gibi sağlık teknolojisi alanında da yerli ve milli sağlık sanayine sahip olması büyük önem arz etmektedir. Bu önemi üç başlıkta ifade edebiliriz. Birincisi; milli güvenlik. Stratejik sağlık ekipmanlarında ve ilaçlarda dışa bağımlılık, kriz zamanlarında büyük riskler doğurur. İkincisi; ekonomik kazanımlar. Yerli üretim, ithalat bağımlılığını azaltarak ekonomimize katkı sağlayacaktır. Üçüncüsü; teknolojik ilerleme. Sağlık teknolojileri, yapay zeka, biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi geleceğin teknolojilerini içinde barındırır. Bu alanda yapılacak yatırımlar, Türkiye’nin teknoloji seviyesini yükseltecektir.” değerlendirmesinde bulundu. “EL ELE, OMUZ OMUZA ŞAHLANMALIYIZ” Akçay, “Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakıyla birlikte siyasi istikrar kalıcı olarak sağlanmıştır. Türkiye’nin kurumsal kapasitesi ve organizasyon yeteneği her alanda güçlenmiştir. Konu vatan, millet, devlet olunca tavizimiz yoktur, teslimiyetimiz söz konusu değildir. Hiçbir engel Türk ve Türkiye Yüzyılı istikametindeki kutlu yürüyüşümüzü durduramayacaktır. Siyasi yarış ve rekabetimizi demokratik, meşru ve hukuki zeminde yürütmeliyiz. İstiklal şairimiz Mehmet Akif’e bu vesileyle bir kez daha kulak verelim: “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” Kavgayla, kutuplaşmayla, siyasi kör dövüşleriyle kaybedecek zamanımız yoktur. Huzur içinde terörsüz Türkiye amacımızdır. Zaman adil ve adaletli bir şekilde bölüşüp çoğalma zamanıdır. Zaman bir ve beraber olup zalimlerin oyununu bozma zamanıdır. El ele, omuz omuza şahlanmalıyız. Aziz Atatürk’ün şu sözleriyle yolumuzu aydınlatacağız:“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.” Konuşmama son verirken MHP olarak 2025 yılı bütçesine olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, bütçenin milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, muhterem heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.” diyerek sözlerine son verdi. Serdar Fazlı Atalanlılar
TBMM Genel Kurulda 2025 yılı bütçe görüşmeleri bugün itibarıyla başladı. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay söz alarak önemli açıklamalarda bulundu.

TBMM Genel Kurulunda 9 Aralık'ta başlayan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri 20 Aralık'ta sona erecek. Takvime göre, bütçe görüşmeleri kesintisiz 12 gün devam edecek. Genel Kurul, bütçe görüşmeleri için cumartesi ve pazar günleri dahil aralıksız toplanarak günlük programını tamamlayıncaya kadar çalışacak. Bütçe görüşmelerinde söz alarak önemli açıklamalarda bulunan  MHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay terör örgütlerine göz açtırmayacaklarını ifade etti. 

“ÜLKEMİZİN ÇEVRESİNDE İKİ BÜYÜK SAVAŞ VAR”

Akçay, “2025 yılının şafağında, bütçe görüşmelerini sürdürdüğümüz bugünlerde, dünyaya ve bölgemize baktığımızda gördüğümüz manzara şudur: Dünyanın aklını ve düzenini kaybettiği bir zamandayız. Her bir kıtada irili ufaklı onlarca çatışma, savaş ve iç savaşlar yaşanmaktadır. Sadece ülkemizin çevresinde iki büyük savaş var. Yüzyıl önce işgal ettikleri topraklarda ellerindeki cetvellerle ülkelere sınır çizenler, şimdi, buralara toplum mühendislerini, ajan provokatörlerini, vekalet savaşçılarını gönderiyor. Yeniden bir hesaplaşma çağı başlamıştır. 20’nci yüzyılın başında emperyalizmin düzenine karşı en büyük başkaldırı ve başarıyı destanlaşan bir mücadeleyle Türk milleti elde etmişti. Bugünkü değişim anaforunda da benzeri bir hakikat saklıdır. İnsanlığın yeni bir akla, yeni bir düzene, huzura ihtiyacı var. İşte bu nedenle Türk yüzyılı diyoruz, Türkiye yüzyılı diyoruz. Gündemimizdeki bütçe görüşmelerini bu stratejik bakış ile değerlendireceğiz. Çünkü bütçe teklifleri sadece bir mali belge değil; aynı zamanda önceliklerimizin, değerlerimizin ve geleceğe dair vizyonumuzun bir ilanıdır. Bütçe hakkı; yasama organının mali konulardaki hak, yetki ve gücünün temel bir unsurudur. Özetle ifade etmek gerekirse, milli iradenin, hükümet harcamalarını ve gelir tekliflerini kontrol etme, onaylama veya değiştirme hakkıdır. Bütçe hakkı, denge ve denetim sisteminin temel taşıdır. Bütçe bir toplumun önceliklerinin belirlenmesidir ve parlamentolar bu önceliklerin milletin ihtiyaçları ve istekleriyle uyumlu olmasını sağlama sorumluluğunu taşır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 2025 yılı bütçesini milletimizin sosyal ve ekonomik beklentilerini karşılayan, ülkemizin yüksek hedeflerini sahiplenmiş bir belge olarak görüyoruz.” dedi.

“İSTİKRAR, İCRAAT VE KALKINMA…”

Akçay, “2025 yılı bütçemiz, “istikrar, icraat ve kalkınma” temasıyla, makro ekonomik sorunlara çözüm üreten, dezenflasyonla mücadeleye destek olan, vatandaşımızın beklentilerine cevap veren, küresel risklerin etkisini hafifleten bir anlayışla hazırlanmıştır. Bu yıl, özellikle Rusya-Ukrayna savaşı gibi jeopolitik riskler ve emtia fiyatlarındaki artış tarihi zirvelere ulaşmıştır. Bu süreçteki enflasyonist etkiler, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünya genelinde finansal sıkılaşmayı beraberinde getirmiş ve ekonomik faaliyetlerde yavaşlama beklentilerini artırmıştır. 2024 yılında, dünya ekonomisinde enflasyon oranlarının istenilen seviyelere gerilememesi ve buna bağlı sıkı para politikalarının devam etmesi, Rusya-Ukrayna savaşı ve İsrail'in Filistin ile Lübnan'a yönelik saldırılarının yarattığı jeopolitik gerilimler belirsizlikleri arttırmıştır. Küresel ekonomik faaliyetler pandemi öncesi seviyelerin altında fakat belirli bir istikrarla devam etmektedir. Dünyadaki bu belirsizlikler sürerken, Türkiye’nin akılcı, cesur ve kararlı politikaları, ülkemizi pozitif yönde ayrıştırmaktadır. Kovid-19 salgını, jeopolitik riskler, Rusya-Ukrayna savaşı, ekonomik operasyonlar, ticaret çatışmaları, artan siyasi mücadeleler, diplomatik gerilimler, tek taraflı yaptırımlar, spekülatif saldırılar ve 6 Şubat depremlerinin yol açtığı ağır ekonomik yüklere rağmen, Türkiye’nin ekonomik başarıları anlamlı ve değerlidir. Türkiye ekonomisi, büyük zorlukları geride bırakmıştır; 'batıyoruz, tükeniyoruz' diyen felaket senaryolarını alt etmiş ve olumsuz tahminlere karşı büyük bir başarı göstermiştir. Geçtiğimiz yıl, uluslararası standartlara uygun, kurallara dayalı, iyi planlanmış bir ekonomik program başlatılmıştır. Programın nihai amacı, sürdürülebilir yüksek büyüme ve daha adil bir gelir dağılımı sağlamaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için fiyat istikrarı, bütçe disiplini, sürdürülebilir cari açık ve yapısal reformlar en temel unsurlardır.” dedi.

“TÜRKİYE EKONOMİSİ 17 ÇEYREKTİR BÜYÜMEKTE”

Akçay, “Türkiye’nin ekonomi gündemi üzerine konuşurken, milletimizin her bir ferdinin emek ve alın teriyle katkı sunduğu bir mücadelenin parçası olduğumuzu unutmamalıyız. Bu bilinçle Türkiye ekonomisindeki son gelişmelere baktığımızda ekonomi yönetiminin güven veren kararları ve istikrar vaat eden tedbirler ile yürüdüğünü görmekten memnunuz. Bu çerçevede ekonomimizde önemli atılımlar gerçekleştiğini görmemiz gerekir. Türkiye ekonomisi 4 yıl boyunca kesintisiz olarak 17 çeyrektir büyümektedir. 2023 yılında milli gelirimiz 1.13 trilyon dolar, kişi başına milli gelirimiz ise 13 bin 243 dolar seviyesine yükselmiştir. Bu yıl sonunda ise 1.33 trilyon dolarlık milli gelir ile kişi başına düşen gelirin 15 bin 500 doları geçmesi hedeflenmektedir. Para politikasında etkin bir dezenflasyon stratejisi yürütülmüştür ve 2024 yılında itibariyle bu süreç hızlanmıştır. Ekonomik büyüme dengelenmiş, istihdam artışı sürdürülmüş, ihracat ve turizm gelirleri ile cari işlemler açığı azaltılmıştır. İyileşen Merkez Bankası rezervleri ve azalan risk primiyle finansal istikrar güçlenmiştir. Risk primi düşerken kredi notu artmış ve gri listeden çıkılmıştır. Ülkemize dış kaynak girişi artmıştır. Böylece Türkiye, 2022 yılında 19’uncu sırada olduğu küresel ekonomiler arasında, 2023 itibarıyla 17’nci sıraya yükselmiştir. Satın alma gücü paritesine göre ise dünyada 11’inci, Avrupa’da 4’üncü büyük ekonomi konumundayız. Büyüme oranımız 2024 yılı ilk yarıyıl yüzde 3,8; üçüncü çeyrekte ise yüzde 2,1’dir.  Sabit sermaye yatırımları bu dönemde yüzde 4,7 artarak ekonomik büyümeye 1,2 puan katkı sağlamıştır. 2023 yılı istihdamımız 880 bin kişi artmış ve 31 milyon 632 bine yükselmiştir. İşsizlik ise 1 puan azalarak yüzde 9,4 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2024 yılının ilk yarısında ise istihdam 1 milyon artarak 32,6 milyonu aşmıştır. Eylül 2024 itibariyle istihdam oranı yüzde 49,7; işgücüne katılım yüzde 54,4; işsizlik oranı ise yaklaşık 1 puanlık düşüş ile yüzde 8,6 olarak gerçekleşmiştir. Alınan makro tedbirler sayesinde 2023 yılının ikinci yarısından itibaren Türk lirasında istikrar sağlanmış ve kur geçişkenliğinin enflasyon üzerindeki etkisi önemli ölçüde azaltılmıştır.  Ekonomimizdeki önemli gelişmelerden birisi de borçluluk oranlarındaki düşüştür. Deprem nedeniyle artan bütçe açığına rağmen kamu borçluluğumuz düşük seyretmektedir. AB tanımlı genel yönetim borçluluk oranımız 2024 yılı ikinci çeyrekte yüzde 26,1 olarak gerçekleşmiştir. Hane halkı borçları 2 puanlık düşüşle yüzde 10,2’ye gerilemiştir. Kamu borçları ise yaklaşık 6 puanlık düşüşle yüzde 29,2’ye gerilemiştir. Bu oranlarla Türkiye en az borçlu olan ülkeler arasında yer almaktadır.” diye konuştu.

“HAYAT PAHALILIĞI KADERİMİZ OLMAYACAK”

Akçay, “Ekonomi, yalnızca sayılarla ölçülen bir olgu değildir. Aynı zamanda bir milletin karakterini, gücünü ve geleceğini şekillendiren bir güçtür. Türk milleti olarak, bu zorlu dönemde kendi kaynaklarımızla hareket ederek, ekonomik bağımsızlığımızı pekiştirmek için kararlı bir mücadele yürütüyoruz. Bugün Türkiye, tarihinin en büyük dönüşümlerinden birini yaşamaktadır. Ekonomimizdeki bu dönüşüm, sadece ekonomik büyüme değil, aynı zamanda bağımsızlık, milli egemenlik ve halkımızın refahı için verilen bir mücadeledir. Güçlü Türkiye için güçlü ekonomi; güçlü ekonomi için yatırım, yerli üretim ve istihdam en önemli hedefimizdir. Siyasi istikrarı ekonomik istikrarla perçinlemek azmindeyiz. Önceliğimiz; enflasyonun düşürülmesi, fiyat ve finansal istikrarın sağlanmasıdır. Türkiye ekonomisi zor ve sorunlu süreçleri geride bırakmıştır. Ekonomik huzur ve güvenliğimizi tehdit eden dalgalanmalar zayıflamıştır. 2025 yılı bütçesinin 'İstikrar, icraat ve kalkınma' temasıyla hazırlanması memnuniyet vericidir. Sosyal refahın ve ekonomik kalkınmanın öncelik haline getirilmesi, büyümenin sağladığı olanakların toplumun tüm kesimleriyle paylaşılmasına yönelik hedeflerimiz, 2025 yılına umutlu bakmamızı sağlamaktadır. Türk ve Türkiye Yüzyılı, sosyal, ekonomik, hukuki ve siyasi reformlarla güçlenecektir. Ekonomi yönetimine olan güvenimiz tamdır, doğru yolda olduklarını ve doğru politikalarla Türkiye ekonomisinin karşısına çıkan engelleri tek tek kaldırdıklarını gönül rahatlığıyla görmekteyiz. Hayat pahalılığı kaderimiz olmayacaktır. Kur, faiz ve enflasyon üçgeninden sağlıklı bir yönetim sistemi, güçlü iktidar ile aziz milletimizin desteğiyle çıkacağız. Ekmeğimizi büyütecek, sofralarımızı dolduracağız. Dar ve orta gelirli vatandaşlarımızı asla yalnız bırakmayacağız. Para, maliye ve gelir politikalarının tam bir uyum içinde uygulanması, mali disipline özen gösterilmesi, tasarruf oranlarının artması ve yapısal reformların gündemde tutulması, vatandaşlarımızın yaşamına ve ülkemizin ekonomik yapısına olumlu yansıyacaktır. Ekonomideki istikrar, huzur ve refah, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin istikrar garantisiyle gelişecektir.” diye konuştu.

“DEMOKRASİ, HUKUK, ADALET, REFAH…”

Akçay, “Siyasetin özü, toplumun huzurunu, refahını ve düzenini sağlamaktır. Bu bağlamda, siyaset yalnızca bir iktidar-muhalefet mücadelesi değil, aynı zamanda bir ahlak ve sorumluluk meselesidir. Siyaseti ülke gerçeklerinden kopmadan, mümkün olanı gerçekleştirme sanatı olarak görüyoruz. “Siyasetimizin öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi demokrasi, cümlesi ise millettir.” Ülkemiz, bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik konumu gereği tarih boyunca büyük tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Tarihimiz, birlikte yaşama inancının zayıfladığı dönemlerde milletimizin karşı karşıya kaldığı felaketleri hafızalarımıza kazımıştır. Bunun için, geçmişten ders alarak geleceğin koordinatlarını çizmeye gayret ediyoruz. Bu sebeple bütün meseleleri dünya ve Türk tarihinin tecrübelerini dikkate alarak, milli tarih şuuru içinde, dün-bugün-yarın perspektifiyle değerlendiriyoruz. Türkiye'nin bu zorlu süreçte ihtiyacı olan şey, milli birlik ve dayanışma ruhu içinde ülkemize ve devletimize sahip çıkmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti; ortak tarihimizin, kültürümüzün ve özlemlerimizin canlı bir organizmasıdır. Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz şudur: Devletsiz ve ordusuz toplumlar ayaklar altında feci şekilde ezilmektedir. Devletli olmak saadetli olmaktır ve diğer bütün güzelliklerin kaynağıdır. Demokrasi, hukuk, adalet, refah… Bütün bunlara ancak devletli olursak erişebiliriz. Başka Türkiye yoktur. Gideceğimiz, geleceğimizi kuracağımız, sığıntı gibi toprağında gezeceğimiz bir yurt köşesi yoktur. Bu nedenle milli irade ile demokrasi, hukuk ve adalet içinde devletimizi ve birliğimizi güçlendireceğiz, tahkim edeceğiz. Bugün Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakı’nın sağladığı istikrar ve güçlü liderlik sayesinde hem içeride hem dışarıda kararlı bir duruş sergilemektedir. Bu duruş, yalnızca bugünkü meseleleri değil, nesillerin geleceğini, refahını ve huzurunu da güvence altına almayı hedeflemektedir. Devletimizin ve milletimizin bekası için sergilenen bu ortak tavır, tarihimizin zor dönemlerinden biri olan bu süreçte en büyük gücümüzdür.” dedi.

“YA SİYASET, YA TERÖR!”

Akçay, “Güvenlik olmadan huzur ve esenlik olmaz, adalet tesis edilemez ve refah gerçekleşemez. İşte bu nedenledir ki, terörle mücadele Türkiye'nin öncelikli meselelerinden biridir. Bölücü terörünün yok edilmesi, Türk Yüzyılında bin yıllık kardeşliğimizin pekişmesi amacındayız. Türkiye’nin büyüklüğü, tarihî mirası, jeopolitik ve stratejik konumu, başta bölgesel terör unsurları olmak üzere, pek çok dış gücün ilgisini çekmektedir. Bu terör örgütlerinin hangi ülkelerin habis emellerine uşaklık ettiklerini, Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü tehdit ettiklerini dünya alem biliyor. Türkiye, her zaman olduğu gibi, bu tehditlere karşı mücadelesini yalnızca güvenlik önlemleriyle değil, aynı zamanda güçlü bir demokrasi, iç barış, dayanışma ve sağlam bir ekonomi ile de tahkim edecektir. Bölgesel stratejilerimizi daha da güçlendirerek, terör örgütlerinin sınırlarımızda barınmalarına asla izin vermeyeceğiz. Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ın kuzeyinde nerede olursa olsun, terör örgütleri kimden ne kadar destek alırlarsa alsınlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin gücü ve azmi karşısında hiçbir yerde barınamayacaktır. Unutulmamalıdır ki, terörizmle mücadeledeki en güçlü silahımız milletimizin birliğidir. Türkiye, çok partili siyaseti benimsemiş, bunu içselleştirmiş demokratik bir ülkedir. Herkesin, siyasi görüşü ve partisi ne olursa olsun, terörün her türlüsüne karşı tek vücut olarak hareket etmesi gerekmektedir. Bugün, teröre karşı verdiğimiz mücadelede, herkesin omuz omuza durması gerekmektedir. Hem legal siyaset içinde yer alıp hem de terör örgütüne dayanarak varılacak bir yer yoktur. Her kim ki, bu kutsal topraklarda Türk milletinin birliğini, güvenliğini ve huzurunu tehdit etmeye kalkarsa, karşısında yalnızca devletin kudretini değil, milletimizin azmini ve direncini bulmuştur, bulacaktır. Biz, Türk milleti olarak, ne geçmişte ne de bugün, teröristlerin tehdit ve şantajlarına, dış güçlerin oyunlarına boyun eğmedik ve asla eğmeyeceğiz. Terörle mücadelede, en güçlü silahımız milletimizin birliği, kardeşliği ve kaderdaşlığı ile topyekûn, amasız, fakatsız karşı duruşumuz olacaktır. Bunun için diyoruz ki; ya siyaset, ya terör! İkisinin bir arada bulunması mümkün olamaz.” dedi.

“DÜNYA SANCILI BİR DÖNEMDEN GEÇMEKTE”

Akçay, “Bir ülkenin konumunu, gücünü, değerlerini ve çıkarlarını yansıtan en önemli alanlarından birisi de dış politikadır. Dünya çok sancılı bir dönemden geçmektedir. Türk dış politikası açısından dünyada ve bölgemizde yaşanan önemli gelişmeleri doğru okuyup analiz etmek büyük önem arz etmektedir. Türkiye, bölge ve dünya güçlerinin politikalarının düğümlendiği ve çözüldüğü jeopolitik bir coğrafyada bulunmaktadır. 1990 yılından itibaren ülkemizin çevresinde 15 savaş yaşanmıştır. Son yıllarda bilhassa Akdeniz ve Ortadoğu ateş çemberine dönmüştür. Dünya ve bölgemiz bu denli ciddi krizler yaşarken Türkiye bütün dünyada barışçıl politikalar izlemektedir. Türkiye her bakımdan bölgemizde güçlü bir istikrar adasıdır. Türkiye, dış politikada hem sahada hem masada meselelere mahkum değil hakimdir. Sorunlara karşı edilgen değil etkin bir konumdadır.” açıklamasında bulundu.

“BU COĞRAFYALARA SIRTIMIZI DÖNEMEYİZ”

Akçay, “Ankara’nın, İstanbul’un, İzmir’in güvenliği Beyrut’tan, Şam’dan, Bağdat’tan başlar. Velhasıl Suriye’nin ve Irak’ın güvenliği ve bütünlüğü Türkiye’nin güvenliği ile yakından alakalıdır. İşte bu nedenle, komşularımızın istikrarı Türkiye’nin huzur ve güvenliği için çok önemlidir. Bu coğrafyalara sırtımızı dönemeyiz, buralardaki mazlumların çığlıklarını duymazdan gelemeyiz. 911 km ile en uzun kara sınırımızın olduğu ülke olan Suriye’de 14 yıldır devam eden istikrarsızlık neticesinde 61 yıllık BAAS rejimi devrilmiştir. Sonda söyleyeceğimizi başta ifade edelim: Türkiye Cumhuriyetinin, hiçbir ülkenin topraklarında gözü yoktur. Fakat kutsal vatan topraklarımızda gözü olanlara, bu hain emelleri destekleyenlere ve terörün sırtını sıvazlayanlara hiçbir yerde asla müsamaha göstermemiz de mümkün değildir. Suriye’de yuvalanan bölücü terör örgütü belası tamamen ortadan kaldırılmadan, Suriye’de Anayasal düzen, huzur ve güvenlik sağlanmadan, Türkiye’nin Suriye’deki varlığı meşrudur, hukukidir, gereklidir. Türkiye, Suriye politikasını her zaman üç temel eksende yürütmektedir: Milli güvenlik, bölgesel istikrar, insani sorumluluk. Bu çerçevede, Türkiye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları ve Astana süreci olmak üzere her türlü uluslararası toplantı ve görüşmelerde Suriye politikamızı somut olarak gösterdik. Baas rejiminin katliamlarından kurtulmak için Türkiye’ye gelen milyonlarca Suriyeli kardeşlerimize kucak açtık, onları koruduk. Öte yandan Türkiye’nin Suriye’de attığı her adım daima uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarına dayanarak gerçekleşmiştir. Öte yandan, Suriye’de nasıl ki terör koridoru projesine engel olmuş ve terörle mücadelede önemli başarılar elde ettiysek bugün de bu kazanımlardan vazgeçmemiz beklenmemelidir. Suriye’de son günlerdeki önemli gelişmeler karşısında da bir köşeye geçip sessizce bekleyemeyiz. Suriye’nin sarsılan toplum ve devlet yapısı karşısında emperyalizmin maşası olan terör örgütlerinin ülkemizi tehdit etmesine, devletleşme sürecine girmesine asla müsaade etmeyeceğiz.” ifadesinde bulundu.

“ESAD SURİYE’DEN ONURSUZCA KAÇMIŞTIR”

Akçay, “Türkiye, Suriye'nin istikrarı için yıllardır büyük çaba göstermiş ancak rejim ve bazı odaklar bu fırsatı değerlendirememiştir. Suriye’de artık siyasi ve diplomatik olarak yeni bir gerçek vardır. 8 Aralık’ta muhaliflerin Şam’a girmesiyle kanlı Esad rejimi sona ermiştir. Esad yıllarca kan kusturduğu Suriye’den onursuzca kaçmıştır. Türkiye’nin öncelikleri; Suriye’nin toprak bütünlüğü, terör örgütlerinin temizlenerek sınır güvenliğimizin sağlanması, Suriye’nin yeniden imarı ve mülteci sorunudur. Yeni dönemde terör örgütlerinin ülkemize yönelik tehditlerinin ortadan kaldırılması önceliğimizdir. Huzurun ve barışın hâkim olduğu; hiçbir ayırım yapılmaksızın tüm Suriye vatandaşlarının temsil edildiği, hak ve özgürlüklerinin teminat altına alındığı, farklı kimliklerin yan yana barış içinde yaşadığı, terörden arınmış huzur içinde yaşayan üniter bir Suriye en büyük temennimizdir. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliği korunarak; Suriye vatandaşlarının barış içinde bir arada yaşaması için gerekli şartlar hızla oluşturulmalıdır. Bu kapsamda, Suriye içindeki tüm tarafların dahil olduğu iyi bir geçiş dönemi tesis edilmelidir. Birleşmiş Milletler'in tanıdığı Suriye Ulusal Konseyi'nin başkanlığında bir geçiş hükümeti kurulmalı, kapsayıcı anayasa yazılmalı, adil ve şeffaf seçimler yapılmalı, Suriye’deki terör yapılanmalarına son verilerek barış ve huzur ortamı sağlanmalıdır. Türkiye Suriye'nin milli birliği, beraberliği, egemenliği, toprak bütünlüğü ve Suriye halkının refahı için elinden geleni yapmıştır. Bundan sonra da Suriye'nin yaralarının sarılması, birliğinin, bütünlüğünün ve güvenliğinin sağlanması için her türlü desteği vermeye hazırız. Türkiye, en zor zamanlarında olduğu gibi, bugün de yarın da kardeş Suriye halkı ile dayanışma içinde olacak, Suriye halkının birliği, istikrarı ve huzuru için siyasi ve ekonomik olarak yeniden yapılanma sürecinde de yanında yer alacaktır. Yıllardır vatanlarından uzak yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz de onurlu, güvenli ve gönüllü bir şekilde vatanlarına kavuşacaklardır.” dedi.

“SURİYE SURİYE’LİLERİNDİR”

Akçay, “Suriye Suriye’lilerindir. Yaşanan son gelişmeler kardeş Suriye halkına hayırlı ve uğurlu olsun. Netice itibariyle, Suriye’de barış ve istikrar için samimi bir işbirliği gereklidir. Gerek iç unsurların, gerekse de uluslararası aktörlerin ülkenin daha fazla istikrarsızlığa sürüklenmesini engellemesi gerekmektedir. Ancak bu süreçte yalnız bırakıldığımız gerçeği de unutulmamalıdır. Suriye’nin huzur, istikrar ve barış ortamına kavuşması, iç otoritenin tekrar kurulması en büyük temennimizdir. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da üzerine düşeni yapmaktan geri kalmayacaktır. Suriye ile 1 cm bile sınırı olmadığı halde Suriye’ye çöreklenenlerin, sınırlarımızın hemen yanında sağa sola bomba yağdıranların, Suriye'nin kuzeydoğusunda bölücü terör örgütünü besleyip destekleyenlerin bölgemizde ne aradıklarını ve hangi hakka dayanarak burada bulunduklarını sorgulamak, dahası kendilerine pılını, pırtısını toplayıp buradan gitmelerini istemek en doğal hakkımızdır. Öte yandan, ülkedeki geçiş sürecinin DEAŞ PKK/YPG gibi terör örgütleri ve uzantılarının fırsatçılık yapması  engellenmelidir. Bilhassa herhangi bir PKK uzantısının Suriye’de meşru bir aktör olarak görülemeyeceğinin altını çizmek isterim. Bunun yanı sıra, sınırlarımızın hemen ötesinde konuşlanan terör örgütünün etkisiz hale getirilmesinden rahatsızlık duyanların tutumunu netleştirememesi ve terörle arasına mesafe koymaktan sürekli kaçınması, büyük bir yanlış ve demokrasi ile hukuk anlayışına aykırı bir tutarsızlık olduğunu da vurgulamak isterim.” dedi.

“ORTAK ALFABE, BÜYÜK BİR ADIM”

Akçay, “Türk Devletleri arasında kapsamlı işbirliğini teşvik etmek amacı ile 3 Ekim 2009'da Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye tarafından imzalanan Nahçıvan Anlaşması ile Türk Konseyi kurulmuştur. Türk Konseyi, 12 Kasım 2021 tarihindeki İstanbul Zirvesinde Türk Devletleri Teşkilatına dönüşmüştür. İstanbul Zirvesi'nde Türk dünyasının gelecekteki iş birliğini sağlayacak maddeler içeren 2040 Türk Dünyası Vizyon Belgesi kabul edilmiştir. 2040 vizyon belgesi tam anlamıyla hayata geçirilince Türk dünyasının entegrasyonu sağlanmış olacaktır. 2040 Vizyon Belgesi kapsamında oluşturulan Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu, 9-11 Eylül 2024 tarihleri arasında Bakü’de yaptığı toplantıda 34 harften oluşan Ortak Türk Alfabesi önerisi üzerinde uzlaştı. Ortak alfabe, ortak geleceğimize yönelik atılan büyük bir adımdır. 2040 Vizyon Belgesindeki hedeflerden biri de “Dilde, fikirde, işte, iradede birlik”tir. Türk Devletleri Teşkilatı, “Türk ve Türkiye Yüzyılı” hedeflerine emin adımlarla yürümektedir. Türk Devletleri Teşkilatı, 15 yılda yaklaşık 5 milyon kilometrekare toprağa sahip üye ülkeleriyle Türk dünyasının jeopolitik konumunu güçlendiren uluslararası bir teşkilat haline gelmiştir. Türk Devletleri Teşkilatının kurulması, binlerce yıllık Türk tarihinin en önemli hadisesidir. Ayrıca şu anda Türk Devletleri Coğrafyası dünyada en barışçıl ve istikrarlı bölgedir. Türk Dünyası’nın entegrasyonu, Türk milletinin tarihî sorumluluğudur. Bu entegrasyon, Türk devletlerinin bir araya gelerek daha güçlü bir geleceğe adım atmalarını sağlayacaktır. Ekonomik, kültürel, eğitim ve güvenlik alanlarında daha yakın işbirliği, hem Türk halklarının refahını artıracak hem de bölgesel ve küresel düzeyde Türk milletinin etkisini pekiştirecektir. Ezcümle diyebiliriz ki, Türk Devletleri Teşkilatı Türk’ün nizam kurma kudretinin kutlu nişanesidir. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Bilge Liderimiz olmak üzere “TÜRK DEVRİ”nin mimarları olan Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanlarına şükranlarımızı sunuyoruz.” açıklamasında bulundu.

“YATIRIMLARIMIZI ARTIRMAMIZ ŞART”

Akçay, “Ülkemizin en önemli yapıtaşlarından birisi olan eğitim sistemimiz milletimizin geleceği, kalkınmamızın teminatıdır. Türk gençliği, sadece bilimsel ve teknolojik anlamda değil, aynı zamanda tarihî ve kültürel bağlarını güçlü tutarak, milli şuurla yetiştirilmelidir. Milli eğitim bahsinde vurgulamamız gereken en önemli başlıklardan biri de mesleki eğitimdir. Türkiye, son yıllarda eğitim alanında önemli mesafeler kat etmiş olsa da, mesleki eğitime öncelik vermek zorundadır. Çünkü dünya hızla değişiyor, teknolojik devrimler ve endüstriyel dönüşüm her geçen gün iş gücü piyasasında yeni talepler oluşturuyor. Bu taleplere cevap verebilmek, ülkemizin en gelişmiş ekonomiler arasında yer alabilmek için mesleki eğitim alanındaki yatırımlarımızı artırmamız şarttır. Bu çerçevede mesleki-teknik eğitime ve beceri kazandırıcı eğitime öncelik verilmeli, eğitim programları meslek standartlarına, sanayinin ve diğer sektörlerin ihtiyaçlarına dayalı olarak yeniden düzenlenmelidir. Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları ile meslek yüksek okulları arasında program bütünlüğü sağlanmalıdır. Eğitim-istihdam ilişkisi dinamik bir yapıya kavuşturularak, geleceğe dönük ihtiyaçlara uygun bir insan gücü planlaması yapılmalıdır.” açıklamasında bulundu.

“İŞÇİLERİMİZ SES GETİREN ÇALIŞMALARA İMZA ATMAKTA”

Akçay, “Ülkemizin medarı iftiharı savunma sanayindeki gelişmelerle hepimiz gurur duyuyoruz. Mühendislerimiz, işçilerimiz tüm dünyada ses getiren çalışmalara imza atmaktadır. Savunma sanayii ülkemizin güvenliği için, bağımsızlık ve egemenliği için en önemli alanlardan biridir. Bir milletin savunma gücü, o milletin karakterini, iradesini ve bağımsızlık anlayışını yansıtır. Ülkemiz, son yıllarda savunma sanayiinde tarihi bir sıçrama yapmış, yerli ve milli üretimle dünya sahnesinde bağımsız bir güç olma yolunda büyük adımlar atmıştır. Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin yerli üretim savunma sistemleri, dışa bağımlılığı büyük ölçüde ortadan kaldırmış ve Türkiye’yi dünyanın en güçlü savunma sanayilerine sahip ülkelerinden biri haline getirmiştir. Bugün, yerli üretim silah sistemleri, zırhlı araçlar, roket sistemleri, savunma elektronik sistemleri, insansız hava araçları (İHA'lar), silahlı insansız hava araçları (SİHA'lar), savaş uçakları, denizaltılar ve kara araçları gibi birçok kritik savunma sistemini kendi ülkemizde üretiyoruz. Türk savunma sanayii, dünya çapında bir başarı hikayesi yazıyor. Bayraktar TB2, Kaan, Anka, Kızılelma ve Akıncı gibi projeler, Türk mühendislerinin ve sanayicilerinin başarısının simgeleridir. Savunma sanayiindeki bu gelişmeler, sadece sınırlarımızda güvenliğimizi sağlamak için değil, aynı zamanda bölgesel liderliğimizi pekiştirmek adına da son derece önemlidir. Türkiye; Irak ve Suriye’deki terör örgütleriyle mücadelede, Libya’daki meşru hükümetin savunulmasında, Karabağ zaferinde ve Doğu Akdeniz’deki stratejik hamleleriyle, sadece askeri gücünü değil, aynı zamanda diplomatik ve ekonomik gücünü kullanarak, bölgesindeki denklemi değiştiren güçlü bir aktör olmuştur.” diye konuştu.

“SAĞLIK SEKTÖRÜ STRATEJİK BİR SEKTÖR HALİNE GELMİŞTİR”

Akçay, “Sağlık sektörü, günümüzde hızla gelişen teknolojiler ve artan küresel rekabetle birlikte stratejik bir sektör haline gelmiştir. Pandemi sürecinde gördük ki, sağlık teknolojilerine sahip olmak yalnızca ekonomik bir güç değil, aynı zamanda bir bağımsızlık ve halk sağlığı meselesidir. Türkiye’nin, tıpkı milli savunma teknolojisinde olduğu gibi sağlık teknolojisi alanında da yerli ve milli sağlık sanayine sahip olması büyük önem arz etmektedir. Bu önemi üç başlıkta ifade edebiliriz.

  • Birincisi; milli güvenlik. Stratejik sağlık ekipmanlarında ve ilaçlarda dışa bağımlılık, kriz zamanlarında büyük riskler doğurur.
  • İkincisi; ekonomik kazanımlar. Yerli üretim, ithalat bağımlılığını azaltarak ekonomimize katkı sağlayacaktır.
  • Üçüncüsü; teknolojik ilerleme.

Sağlık teknolojileri, yapay zeka, biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi geleceğin teknolojilerini içinde barındırır. Bu alanda yapılacak yatırımlar, Türkiye’nin teknoloji seviyesini yükseltecektir.” değerlendirmesinde bulundu.

“EL ELE, OMUZ OMUZA ŞAHLANMALIYIZ”

Akçay, “Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakıyla birlikte siyasi istikrar kalıcı olarak sağlanmıştır. Türkiye’nin kurumsal kapasitesi ve organizasyon yeteneği her alanda güçlenmiştir. Konu vatan, millet, devlet olunca tavizimiz yoktur, teslimiyetimiz söz konusu değildir. Hiçbir engel Türk ve Türkiye Yüzyılı istikametindeki kutlu yürüyüşümüzü durduramayacaktır. Siyasi yarış ve rekabetimizi demokratik, meşru ve hukuki zeminde yürütmeliyiz. İstiklal şairimiz Mehmet Akif’e bu vesileyle bir kez daha kulak verelim: “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” Kavgayla, kutuplaşmayla, siyasi kör dövüşleriyle kaybedecek zamanımız yoktur. Huzur içinde terörsüz Türkiye amacımızdır. Zaman adil ve adaletli bir şekilde bölüşüp çoğalma zamanıdır. Zaman bir ve beraber olup zalimlerin oyununu bozma zamanıdır. El ele, omuz omuza şahlanmalıyız. Aziz Atatürk’ün şu sözleriyle yolumuzu aydınlatacağız:“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.” Konuşmama son verirken MHP olarak 2025 yılı bütçesine olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, bütçenin milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, muhterem heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.” diyerek sözlerine son verdi. Serdar Fazlı Atalanlılar

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.