SAVRULUYORUZ!
Yolsuzluğa “Kim yapmıyor ki” diye geçiştiririz.
Hırsızlığı “Her yerde var” diye kabulleniriz.
Yalan söyler başımızda çöp kırdığınızda günah sayılmayacağına inanırız
Hile yapana “Allah’ından bulsun” deriz
Cinayete kurban gidene “ evinde otursa başına öyle iş gelmezdi” Deriz.
Tecavüz uğrayana “Dişi kuyruk sallamazsa erkek saldırmaz” diyerek onay veririz.
…Yolsuzluk, hırsızlık, yalan, hile, tecavüz, duyarsızlık, bana necilik, bencillik… Yaşamımızda her şey olağanlaştı. Hemen yanımızdaki olumsuzlukları görmüyor, çığlıkları duymuyor, tepki vermiyor, ayrışıyor “bize değmeyen yılan bin yaşasın” diyerek yaşam sürdürdüğümüzü sanıyoruz.
Ulus, inanç, dil, renk ve siyasal farklılıklarımız elbette olacak. Bu ayrılıklarımıza hoşgörü ile yaklaşmıyoruz. İnsanlığa karşı suç işleyerek, ayrışıyor, kutuplaşıyor, insani değerlerden koparak uçurumun kenarında itişiyoruz.
GÜCÜN GÖLGESİNDEN KURTULUNMALI
Sevgi, saygı, hoşgörü ve duyarlılık bütünleştiremediğimiz için yaşamımızı kâh rüzgâra savuruyor, kâh gücün gölgesinde uykuya yatırıyoruz. Bu tutumumuzun tek nedeni bilgi donanımından eksik bilinçsizce yaşam sürdürmemizden kaynaklanıyor. Kendimizi dünyadan, çevremizden soyutlayamayız. Birlikte yaşamak için; insanlığa, doğaya, inanç ve ulusal değerlere, ülke kalkınması ve yönetimlerine katkı sunmamız gerekiyor.
YAŞAM GİZEM DEĞİL
Gelişmiş ülkeler, sosyal, siyasal, ulusal değerlerini koruyarak yaşam standartları yüksek bir şekilde barış içinde yaşıyor. Dünya sadece bize ait değil. Bu nedenle evrensel değerleri göz önüne almamız gerekiyor. İnsan hakları, inanç, ulusal değerlerini koruyarak refah ve huzur içinde yaşayan gelişmiş ülkelerin demokrasilerine neden dudak büküyoruz? Neden biz o gelişmeyi ve bütünleşmeyi sağlayamıyoruz?
BİZDEKİ SIKINTI NE?
Siyasal partiler “kutsal değerler” değiller. Ülkemizin en etkin partileri hala, dini, ulus, mezhep değerlerimiz üzerinden faaliyet sürdürüyorlar. Bu partiler dini ve milli duygularımız üzerinden politika yaptıkça ayrışmalar, çatışmalar derinleşerek devam eder.
Hala inancımızı, ulusal değerlerimizi, dünya görüşümüzü evrensel boyuta taşıyamadık. Saygıyı yok ettik. Sevgiyi unuttuk. Üretimden koparak tüketici toplum olduk. Dayanışma duyarlılığımızı yitirdik. Birlikte yaşama koşullarımızı ortadan kaldırıyoruz. Peki, bütün bu değerlerimizin yok oluşuna gazel okuyarak, aşkla katılmamız neden? Oysa milli değerlerimizi koruyarak, inançlarımızı yaşayarak, düşüncelerimizi özgürce ifade ederek, farklılıklarımıza saygı duyarak birlikte üretip, yöneterek barış içinde yaşayabiliriz.
Bu dünya böyle gelmedi. Böyle gitmez. İnsan odaklı değişim, gelişim, üretim, yönetim, kalkınma, insanca yaşam için becerimiz ve gücümüz oranında yönetimde yer aldığımız zaman it dalaşına gerek kalmadan birlikte insanca yaşayabiliriz.
Hadi hayırlısı…