Bir tarafta Suriye savaşı psikolojisi ile yaşarken diğer taraftan 2020 yaz olimpiyat ve paralimpik oyunları’nın İstanbul’da yapılması heyecanını yaşadık.
Bir tarafta savaş için mevzilenirken diğer tarafta, dünya barışına kapılarımızı açtık.
Ne garip bir bilmecedir?
Bir yanımız silahlar ile savaşa açılıyor, bir yanımız dünya barışı için 2020 yaz olimpiyatlarına. Peki, kendi gerçeklerimiz ile yüzleşmeden biz o-la-bi-lir-mi-yiz?
Öteleyerek nereye kadar!
“İslam kimliğimiz”, “dış güçlerin oyunu”, “bizi çekemiyorlar”, “Hıristiyan kulübü”… bu yakınmalardan vaz geçerek kaybetme nedenlerimiz üzerinden analizler yaparak çözüm yaratmalıyız.
Ortada bir gerçek var.
Biz kaybettik. Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yapılan oylamada 2020 yaz olimpiyat ve paralimpik oyunları'na Tokyo ev sahipliği yapacak.
Neden kaybettik?
Bırakalım, Tokyo-Madrid-İstanbul muhabbetini. Bırakalım, “Hristiyan-Müslüman ayrışmasını…
Bırakalım, Kim kınayı neresine yakacak, kaybetmemize kim nereden bakacak… Yakınmaları, sızlamaları, suçlamaları bırakalım. Kaybetmelerimizde rüzgârın önünde sürüklenen gazel olma, kurt girmiş sürü gibi dağılma yerine bütünleşerek çözüm üretmeliyiz.
İstanbul hazır mıydı?
-Kaç kilometre metromuz var?
-Kaç kilometre bisiklet yolumuz var?
-Kaç kilometre engelli yolumuz var?
-Kaç hayvan barınağımız var?
-Hangi dallarda kaç spor okulumuz var?
-Kaç semtimizde spor kompleksimiz var?
-Kaç kent meydanımız var?
-Kaç STK. Oluşumlu kent konseyimiz var?
-Kaçımız yaya yolundan yürüyoruz
-Kaçımız kırmızı ışıkta duruyoruz
-Kaç yıllık kent imar planımız var?
…
Neye sahip çıktık?
Ya! Yakılan tarihi binalarımız, talan edilen geçmişimiz, bakımsızlıktan çürüyen, dökülen değerlerimiz… Osmanlı’nın aldığı İstanbul bu İstanbul muydu?
Biz hazır mıyız?
-17 Ağustos depreminin izlerini silebildik mi?
-Dolmuşları, kamyonları şehir merkezlerinden çıkarabildik mi?
-Ulaşımı çözebildik mi?
-Deniz yolu ulaşımını sağlayabildik mi?
-Sultanbeyli ile Etiler arasındaki uçuruma “istinat duvarı” çekebildik mi?
-Kentsel dönüşümde “kentli” ile “varoşluyu” aynılaştırabildik mi?
…
Değerlerimize ne oldu?
Türkiye halkları, bütün büyüklerin amca, dayı, teyze, yenge, bütün gençlerin ağabey-kardeş, bütün bebelerin sevgi yumağı içinde yaşayabiliyor mu? Bütün ulusların, inançların, renklerin farklılıkları ile sevgi yumağı içinde bütünleşebiliyor muyuz? Kaybettiğimiz bu değerleri tekrar hayata geçirmeliyiz. Ancak, bütünleşme, sahiplenme, sevme, başarma, yaşatma duygumuzu birleştirerek başarabiliriz.
Türkiye halklarının bağımsızlık tutkusu olmasa; Ayağında ayakkabı, sırtında elbisesi, elinde bir lokma ekmeği olmadan Sakarya, Ak Deniz, Maraş, Afyon, Çanakkale’ye… akar mıydı?
Türkiye Halklarının gelişme bilinci olmasa; Etibank, Sümerbank, SEKA, Et Balık Kurumu… olur muydu?
Çözüm nerede?
Türkiye’de Marmara, Van depremi sonrası deprem enkazları, tahribatına, depremzedelere verilen hizmeti, yardım dağıtma yöntemimizi ve Japonya’da tsunami sonrası enkaz kaldırılmasını, mağdurlara verilen hizmet yöntemini araştırıp karşılaştıralım…
Hadi hayırlısı…