"İnsanların bozulmuşluğunun üstündeki örtüyü kaldırdığında, gözlerimin önüne acı verici ve tüyler ürpertici bir dram serilmişti." diyor; Alman filozof Nietzsche!
Evet, bu yazıma yine üst insana ulaşmaya işaret eden bir filozofun sözü ile başlamak istedim.
İnsan, nasıl üst insana ulaşır?
"İnsan, aşılması gereken bir şeydir." diyor Nietzsche.
Her fikir tartışılmaya açıktır elbette ama filozof bu fikrinde hiç de yanılmıyor, bireysel fikrimce. Yaşadığımız dünyaya baktığımızda, insana, hayvana, dünyaya tek zarar veren canlı insan. İnsanı diğer canlılardan özel kılan; akıl ve fikir değil mi? Akıl her canlıda, “fikir bir tek, insan canlısında var” denilmiyor mu? İnsanı özel kılan; aklın ve fikrin bir arada olması değil mi?
E akıl ve fikir var da ya peki, insan bunların neresinde?
"İnsanın kendini aşması ancak; akıl ve fikir yetilerini kullanabilmesi ile mümkündür ve insan, aklını da fikrini de kullanma sorumluluğundan kaçan farklı bir yaratığa dönüşmüştür " diyerek, gelelim günümüz gerçeğine!
Gün geçmiyor ki, yürekleri acıtan haberler ile güne şoke olmadan uyanmayalım.
Hemen hemen her gün şiddet olayları bomba gibi düşüyor hem gündeme hem de yüreklere. Hele ki şu son "Elmalı Davası" insana, insanlığın öldüğünü sergileyen bir olaydı.
İNSANIN KENDİNE YABANCILAŞTIĞI ANLAR!
İyi veya kötü denilerek değer atfedilemeyecek güdülerine karşı koyamaması insanın kendisine yabancılaşması değil mi?
Adını koyamadığımız bu rezalet karşısında insan, kendi ile yabancılaşıyor.
"Bunlar insan ise; ben insan olmak istemiyorum," dedirtecek türden olaylara şahit olmanın travmalarını yaşıyoruz, ne yazık ki.
Ne zaman bu kadar bozuldu insanlık? Yoksa bozuktu da birileri o, bozulmuşluğun üstünden örtüyü çekti de görünür hale mi geldi gerçekten?
"Çok şey görmek, duymak, bilmek, öğrenmek, hiçbir şey bilmemekten daha iyi," diyorum kendime zaman zaman.
Bazen bilmek, insana en ağır gelen şey oluyor ne yazık ki. Dünyanın bu kadar kötüye gittiğini, insanların bu kadar bozulduğunu hiç bilmeden, duymadan yaşamayı arzuluyorum kendi içimde.
Kendisine yabancılaşan insanın sığınacağı tek limanı vicdanıdır. Vicdanını kaybeden, akıl ve fikir yetilerini kullanamayan farklı türden canlılar (adına insan diyemiyorum) her geçen gün çoğalıyor sanki.
SUÇA, SUÇLUYA SESSİZ KALMAKTA BİR SUÇTUR
"Peki, bu insan dışı olayları durdurmaya çalışmanın bir yolu yok mu?" diye bir soru geliyor akıllara!
Yine dönüp dolaşıp etik kurallar kapsamında eğitime ve yasalara dayanıyor işin ucu.
Bir toplumda etik kuralları, (din ve ahlaktan bahsetmiyorum. Din ve ahlak; ön yargılara açıktır. Bir toplumu sadece din kuralları ile düzeltmek mümkün değil. Kültürel değerlerin, etik kuralların ve yasaların hakim olduğu bir toplum kolay kolay bozulmaz) yasaları hiçe sayarsanız, o toplum bozulmaya yüz tutmuştur.
Hal böyle iken; bir şeyleri düzeltmekte çok geç kalmış olsak bile, acil bir şekilde, bir şeyleri de düzeltmek için harekete geçmek gerekmiyor mu?
Daha neyi bekliyoruz, birilerinin masum canı yanmaması için?
"Suça, suçluya sessiz kalmakta bir suçtur." diyerek sözlerime son veriyorum.
Sessiz kalmamanız dileklerim ile.
Anasayfa
Yazarlar
Ayşe Yıldız
Yazı Detayı
Bu yazı 1031+ kez okundu.
BOZULMUŞLUĞUN ÜSTÜNDEKİ ÖRTÜ DÜŞÜNCE!
"İnsanların bozulmuşluğunun üstündeki örtüyü kaldırdığında, gözlerimin önüne acı verici ve tüyler ürpertici bir dram serilmişti." diyor; Alman filozof Nietzsche!
Evet, bu yazıma yine üst insana ulaşmaya işaret eden bir filozofun sözü ile başlamak istedim.
İnsan, nasıl üst insana ulaşır?
"İnsan, aşılması gereken bir şeydir." diyor Nietzsche.
Her fikir tartışılmaya açıktır elbette ama filozof bu fikrinde hiç de yanılmıyor, bireysel fikrimce. Yaşadığımız dünyaya baktığımızda, insana, hayvana, dünyaya tek zarar veren canlı insan. İnsanı diğer canlılardan özel kılan; akıl ve fikir değil mi? Akıl her canlıda, “fikir bir tek, insan canlısında var” denilmiyor mu? İnsanı özel kılan; aklın ve fikrin bir arada olması değil mi?
E akıl ve fikir var da ya peki, insan bunların neresinde?
"İnsanın kendini aşması ancak; akıl ve fikir yetilerini kullanabilmesi ile mümkündür ve insan, aklını da fikrini de kullanma sorumluluğundan kaçan farklı bir yaratığa dönüşmüştür " diyerek, gelelim günümüz gerçeğine!
Gün geçmiyor ki, yürekleri acıtan haberler ile güne şoke olmadan uyanmayalım.
Hemen hemen her gün şiddet olayları bomba gibi düşüyor hem gündeme hem de yüreklere. Hele ki şu son "Elmalı Davası" insana, insanlığın öldüğünü sergileyen bir olaydı.
İNSANIN KENDİNE YABANCILAŞTIĞI ANLAR!
İyi veya kötü denilerek değer atfedilemeyecek güdülerine karşı koyamaması insanın kendisine yabancılaşması değil mi?
Adını koyamadığımız bu rezalet karşısında insan, kendi ile yabancılaşıyor.
"Bunlar insan ise; ben insan olmak istemiyorum," dedirtecek türden olaylara şahit olmanın travmalarını yaşıyoruz, ne yazık ki.
Ne zaman bu kadar bozuldu insanlık? Yoksa bozuktu da birileri o, bozulmuşluğun üstünden örtüyü çekti de görünür hale mi geldi gerçekten?
"Çok şey görmek, duymak, bilmek, öğrenmek, hiçbir şey bilmemekten daha iyi," diyorum kendime zaman zaman.
Bazen bilmek, insana en ağır gelen şey oluyor ne yazık ki. Dünyanın bu kadar kötüye gittiğini, insanların bu kadar bozulduğunu hiç bilmeden, duymadan yaşamayı arzuluyorum kendi içimde.
Kendisine yabancılaşan insanın sığınacağı tek limanı vicdanıdır. Vicdanını kaybeden, akıl ve fikir yetilerini kullanamayan farklı türden canlılar (adına insan diyemiyorum) her geçen gün çoğalıyor sanki.
SUÇA, SUÇLUYA SESSİZ KALMAKTA BİR SUÇTUR
"Peki, bu insan dışı olayları durdurmaya çalışmanın bir yolu yok mu?" diye bir soru geliyor akıllara!
Yine dönüp dolaşıp etik kurallar kapsamında eğitime ve yasalara dayanıyor işin ucu.
Bir toplumda etik kuralları, (din ve ahlaktan bahsetmiyorum. Din ve ahlak; ön yargılara açıktır. Bir toplumu sadece din kuralları ile düzeltmek mümkün değil. Kültürel değerlerin, etik kuralların ve yasaların hakim olduğu bir toplum kolay kolay bozulmaz) yasaları hiçe sayarsanız, o toplum bozulmaya yüz tutmuştur.
Hal böyle iken; bir şeyleri düzeltmekte çok geç kalmış olsak bile, acil bir şekilde, bir şeyleri de düzeltmek için harekete geçmek gerekmiyor mu?
Daha neyi bekliyoruz, birilerinin masum canı yanmaması için?
"Suça, suçluya sessiz kalmakta bir suçtur." diyerek sözlerime son veriyorum.
Sessiz kalmamanız dileklerim ile.
Ekleme
Tarihi: 01 Temmuz 2021 - Perşembe
BOZULMUŞLUĞUN ÜSTÜNDEKİ ÖRTÜ DÜŞÜNCE!
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.