Oyun yazarı olarak ünlenen, altmıştan fazla oyuna imza atmış ve yazdığı oyun ve de yazılarla "Nobel Edebiyat Ödülü" ve "Oscar" ödülü kazanarak bu iki ödülü de ilk alabilen, sosyalizm ve kadın haklarının koyu bir savunucusu olarak da tanınan İrlandalı yazar Bernard Shaw diyor ki;
"Kadınların siyasal güçleri yoktur sözde; oysa akıllı kadınlar, aptal kocalarını hiç güçlük çekmeden parlamentoya sokar, hatta bakan koltuklarına oturturlar."
Kadınların gücünü, başarısını, zekasını hiç gocunmadan kabul eden ve takdir eden kaç erkek var acaba? İlla ki vardır ancak gelişmemiş toplumlarda bunu kabul etme oranı, gelişmiş ülkelere göre daha düşük kaldığını söylemeden edemeyeceğim.
Kadına şiddettin fazla olduğu ülkelerin ise; gelişmemiş olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde!
Ne yazık ki; toplumsal cinsiyet ayrımı ve kadınların erkeklere nazaran daha ast bir konuma zorlandıkları sosyal mekanizmalar kadına şiddetin en önemli sebeplerinden biri.
Kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkileri, erkeklerin kadınlara üstünlük kurmalarına, kadınlara karşı ayrımcılık yapmalarına, kadınların tam anlamıyla ilerlemelerini engellenmelerine ve kadına şiddet uygulamalarına yol açmaktadır.
Doktorun; "Bir kızınız olacak," dediğinde yüzü buruşan aile büyükleriyle başlayıp, bir erkek evlat sahibi olmak için 3-4-5 kez doğum yapmaya zorlanan kadınlarımız daha en baştan ayrımcılığın kurbanı oluyor.
Geleneklerle, modern hayatın gerçekleri arasında bocalayıp kalan kişiliksiz erkekler, yarattıkları krizle annelerimize, kızlarımıza, kız kardeşlerimize, arkadaşlarımıza kolayca şiddet uygulamakta. Bu sorun sadece kadınlarımızın değil, kadın erkek tüm toplumun sorunudur ve hepimiz sorumluyuz. Erkekler de en az kadınlar kadar, hatta kimi kadınlardan çok daha fazla bu şiddete karşı tavır almalıdır aslında.
Ayrıca devlet organları tarafından iki kişi arasındaki olay değil, kamu düzeninin ihlali olarak değerlendirilse önleyici ve koruyucu tedbirler çok daha etkin olacaktır.
Vahşice duygularla yakılarak, kesilerek, şiddet görerek hayatını kaybeden kadınlarımıza dair duyduğumuz haberler hepimizin yüreğini dağlıyor. Kadınların yaşam haklarına hunharca saldırılması toplumsal bir sorundur. Masum canlara kıyan katiller aynı zamanda tüm kadınlarımızın güven hislerini tahrip eden toplum düşmanlarıdır.
Görüyoruz ki bu katillere caydırıcı cezalar verilmediği takdir bu suçların önüne geçilecek gibi değil. Daha önemlisi ve ne yazık ki genç kızlarımız, bu olaylar neticesinde artık erkek düşmanı olmaya doğru yönelmeye başladı. Erkeklere güvenmeyen kadın ordusu oluşturmamak için bir an evvel bu soruna birileri dur desin ve toplumun kadın-erkek dengesini optimum bir seviyeye ulaştırmak için yasalarda gerekli düzenlemeler yapılsın.
Şiddet olayları duymayacağımız, sağlıklı günlere...