Bildiğimizi sandığımız şey aslında göründüğü gibi olmayabilir!
Biz, insanların en büyük düşmanı ‘Önyargı’larıdır ve bir de hepimizin doğasında inişli çıkışlı seyreden "Ego"dur. Ego, elbette her insanda var ancak, biraz dozu kaçtığında; kimseyi duymaz ve görmez bir hale dönüştürdüğü gibi, dinlemeden sadece konuşturur insanı. Bunu en iyi anlamanın yolu;
"Ben ne kadar diniliyorum ve ne kadar anlıyorum etrafımdaki insanları?" sorusudur.
Tabii Ego, varlığını kişide hissettirmeden çalışır. Bu da gizli egodur ki; kişi egosuna teslim olmuştur ve bunun farkında bile değildir. Farkında olan insan, iyi ya da kötü her türlü eleştiriye açıktır ve etrafında iyi ya da kötü gelişen her şeyden farkındalık geliştirir, katı tavırlardan sakınır. Çünkü her şeyin bir öğretici olduğunun farkındadır. Farkındalıkla kabule geçmeyip, yaşam içinde gelişen olaylara direnç göstererek reddeden insanların hayatında aynı şeyler tekrar tekrar tezahür eder. Karşılaştığımız insanları yanlış da anlayabiliriz, onlar tarafından yanlış da anlaşılabiliriz. Farklı, hatta zıt fikirlere de sahip olabiliriz. Bu çok olağan bir durum. Neticede hepimiz sıradan canlılarız...
***
Ego; "Bende hata yok. Hata hep sende," dedirtir. Oysa hepimiz, eksik, kusurlu, her an hata yapmaya açık canlılarız.
"Ben de hata yapabilirim, yanlış düşünebilirim, hatalı konuşabilirim" dedirtmez ego! "Ben de hata yapabilirim, yanlış düşünebilirim, hatalı konuşabilirim" demek erdemdendir. Bunu söylemeye imtina etmek insanı küçültmez. Bilakis yüceltir. Etrafımızdaki olayların her ayrıntısına dikkat etmenin daha iyi olduğunu ayırt etmek için biraz yavaşlamak gerekir. Sürekli hız yaparak ilerleyen insanın nereye çarpacağı belli olmaz. Eğer hepimiz kusurlu isek; kimsede kusur aramaya gerek yok.
"Ben kusurluyum ama kimse de mükemmel değil" ilkesi herkesi eşitler... Çünkü hiç kimse mükemmel değil.