Her insan önemli bir karar almaya çalışırken zorlanır.
Çok kez karar ve kararsızlık arasında kaldığımız olmuştur.
Peki, önemli bir kararı verirken nasıl bir yol izlemeliyiz?
Eğer iki karar arasına sıkışıp kaldıysanız ve hangisine karar vereceğinizden emin değilseniz, bir an için geri çekilin, sessiz ve sakin kalın, cevap size gelecektir. Sadece kalbinizi dinleyin. Hangisini yapmanın doğru olduğunu zaten biliriz, fakat üzerinde hayal kurmaya ve analize başlarız ve aklımız karışır. Ruhsal varlıklar olarak, yapmamız gereken tek şey sadece kalbimizin peşinden değil akıl yürütme yeteneğini de iyi kullanmaktır.
Karar almak aslında iki unsurdan oluşur. Öncelikle, ortada gerçekten ciddi bir sorun olduğunu saptamış olmalısınız.
İkincisi ise, sorunun üstesinden gelmek için, içinde bulunduğunuz durumun değiştirilmesi gerektiğine karar vermeniz gerekiyor. Yaşadığınız sorunun artık geçiştirilemeyecek kadar büyük olduğunu anladığınız için, somut ve çoğunlukla radikal tedbirler almanızın zamanı gelmiş demektir.
Zaman zaman verdiğimiz kararlarda "Acaba yanlış bir karar mı veriyorum" diye kaygı ile düşünmeye başlarız. Şunu iyi bilmek gerekiyor ki, "En kötü karar karasızlıktan iyidir".
Kararlarımızı verirken sadece bu kararların sorumluluklarını cesurca üstlenmemiz gerekiyor.Net kararlar insan yaşamını disipline eder. Kararlarımızı öteler ve sınırlarımızı esnetirsek bir süre sonra suiistimallere maruz kalmaya başlarız.
Acil karar alınması gereken durumlarda Sofokles'in "Acele kararlar, güvensiz olur" sözü genelde doğrudur ama kritik anlarda Napolyon Bonapart'ın şu sözüne kulak vermek daha iyidir; "Eylem zamanı geldiğinde düşünmeyi bırak ve gerekli adımı at."
Bilgi, sezgi ve akıl yürütme yeteneği doğru kararları verme konusunda elimizi güçlendiren argümanlardır. Tabii kendimizi kandıracak bahaneler üretmeden bu argümanları iyi kullanmamız gerekiyor.
Özgüven eksikliği ve endişe nedeniyle ertelenen kararlar, çok büyük fırsatların kaçmasına ve risklerin ayak seslerinin iyice yaklaşmasına neden olabilir.
Bilmemiz gerekiyor ki, dünyanın veya kaderin bizi başarılı veya başarısız kılmak gibi özel bir niyeti yoktur.
Fırsatlar ve riskler hep iç içe yaşar. Bir yerlerde bazı kapılar kapanırken, başka bir yerde yenileri açılır. Dünyanın haritasında bazı şeyler yok olurken, yeni boşluklar da insana göz kırpar.
Tüm dikkati kapanan kapılara, kilitlersek, yeni açılan kapıları haliyle fark edemeyiz. Çünkü moral bozukluğu sağlıklı ve gerçekçi karar almanın en büyük düşmanıdır. Negatif ruh hali egemen olduğunda beyni belirsizlik ve endişenin yoğun sisi kaplar. Tabii oluşan umutsuzluk insanı yer, bitirir.
Yol ayrımlarında doğru kararlar almak isteyen kişi, negatif bakış açısının esaretinden kurtulmak zorundadır.
Türküde vurgulandığı gibi, "Dağ ne kadar yüce olsa, bir kenarı yol olur." demek ki her koşulda bir umut, bir çıkış yolu vardır...
Sürekli değişim ortamının hep diken üstünde otururcasına huzursuz etmesine müsaade etmeyin. Böyle bir verimsiz psikolojiden ancak pozitif ve gerçekçi bir bakış açısı ile kurtulabiliriz. Dünyaya pozitif bakan kişi cesaretini ve umudunu yavaş yavaş geri kazanır. Umut ışıkları zihindeki sisi ortadan kaldırınca, gözler kapanan kapılar kadar yeni açılanları da algılamaya başlar.
Bilmemiz gereken bir diğer konu da şu ki; pozitiflik, saf bir iyimserlikle aynı şey değildir. Pozitiflik gerçekçilikle birlikte yürütülürse kararların soğukkanlı ve akılcı bir şekilde alınmasını garanti eder.
Son olarak; karar alırken taviz vermek, doğru kararın alınmasını engelleyen en önemli etken olduğu gerçeğini de dikkate almamız gerekiyor.
Karar alırken cesur bir şekilde adım at. Yani düşünceyi eyleme dök ve büyük değişimi başlat!