Hep sorduğumuz bir soru vardır ya hani; "Mutluluk nedir?" diye...
Mutluluk nedir gerçekten?
Mutluluk dün müdür? Bugün müdür? Yarın mıdır? Yoksa "An" mıdır?
Sanki mutluluk biraz da geçmişte yaşadığımız olumlu ya da olumsuz her türlü anı topluluğunu, bir gün yüzümüzde oluşan bir tebessüm ile hatırlamak gibi… Mutluluk soyut bir kavramdır ama elle tutulamasa bile yansımaları gözle görülür ve hissedilir...
İnsan, mutluluk duygusunun sürekli, her an, her saniye aktif olmasını bekliyor. Ancak ve ne yazık ki bu mümkün değildir.
Mutluluk anlıktır ve o an hissedilir, yaşanır ve yerini başka duygular alır.
Hayat o kadar hızlı akıyor ki duyguları bile daha içselleştirerek, anlayarak, kavrayarak uzun uzun yaşayamıyoruz belki de. En güzel duyguları bile çok hızlı tüketebiliyoruz ne yazık ki...
Yaşamın bu kadar hızlı olması, insan beklentilerinin yüksek olması insanların birbirine gereken ilgi ve değeri göstermemesi, iletişim bozukluğu, karmaşık yaşlar vb. daha birçok sebep tatminsizliği doğuruyor olması da mutluluğu örseliyor olabilir mi?
Mesela; Aristoteles'e göre mutluluk, hissedilebilir bir durumdan ziyade bir hayat tarzıdır, Bu yaşam tarzının temel özelliği ise bireyin en iyi yanlarını ortaya çıkarmasıdır.
Yunan filozofu Epikür ise mutluluğun denge ve ılımlılıkta olduğunu savunuyordu. Aşkta mutluluk olmadığını, mutluluğun arkadaşlıktan geçtiğini savunuyordu.
Nietzsche'ye göre ise mutluluk kısa ömürlüdür. Her an sona erebilir. Mutlu olmak, zorlukları aşıp hayatı yaşamak için orijinal yollar yaratarak bu güce sahip olduğunuzu kanıtlamaktır. Son tahlilde mutluluk arayışının sıkıcı bir israf olduğunu söyler.
Ne kadar müsrif insanlar var etrafımızda değil mi?
Henry David Thoreau ise; "Basitleştir, basitleştir, basitleştir" diyor. Belki de çok beklentisiz bir yaşamı vurguluyor bu cümlelerinde...
Yaşam boyu peşinden koştuğumuz ve tarih boyunca bütün insanların en büyük sorunsalı olan mutluluk, hiçbir şey beklemeden yapılan her türlü fedakarlıktan, özveriden çok daha fazlasıdır aslında. Herkesin hem alma hem de verme hakkı ve hatta ihtiyacı vardır aslında. Bu, kalbimizi motive eder ve karşılıklı alıp verme eyleminin temelini oluşturur... Elbette ki; "Vermek ve almak" aynı çemberin döngüsüne aittir ve bu döngünün ne başı ne de sonu vardır... Çok şey vermek ve karşılığında çok az şey geri almak yorucu olmakla birlikte karşılığında hiçbir şey beklememenin güzelliğine rağmen, aynı zamanda sormaya gerek duymadan da bazı şeyleri alabilmeniz gerekir. 'Give and Take' kitabının yazarı psikolog Adam Grant'in dediği gibi "biz hep vermeye alışık olanlar ile sadece almayı bekleyen kişilerin spektrumunda bir yerde oturuyoruz." Etrafımızdaki insanları gözlemlediğimizde, "ne kadar doğru bir söz" dememek elde değil açıkçası…
Ahenk, kişinin hem verici hem de alıcı konumunda olduğu bir orta yolda kendini gösterir oysa! Ne yazık ki, bizler bunu her zaman bu şekilde göremiyoruz...
Ünlü psikolog Adam Grant diyor ki; dört çeşit insan modeli vardır.
Bunlar: Verenler- alanlar-dengeleyiciler ve sahte verenler.
En ideali dengeleyiciler, en tehlikeli olanlar ise sahte verenlerdir.....
Sahte Verenler: Bu tür insanlarla mutlaka karşılaşmışızdır... Bu insanlar maskelerin arkasına saklanır ve çok hileci olurlar. Çok cömert görünürler ancak stratejileri keskin ve bencilcedir. Size iyi davranırlar ve daha sonra, The Merchant of Venice'deki klasik karakter Shylock gibi; kalbinizden, sizden bir parça isterler....Ve siz farkında olmadan kendinizden çok şey vermiş olursunuz ve hiçi hiçine.....
Dünyanın, iyi ve kötü niyetlerin günlük bir düzende var olduğu apaçık ortada ne yazık ki! Gerçek aşk, insanın ruhundan gelen ve iki bilge insanın birbirlerine sunduğu ve de geri ödeme olarak kendi mutluluğunu talep etmeden diğer kişinin mutlu olmasını istemesi olarak da tanımlayabiliriz.
Anlamı üzerine çok çeşitli düşünceler mevcut olan mutluluk üzerine çok farklı fikirleri ifade etmeye çalıştım. Ancak; en basit tabiri ile vurgulayacak olursak mutlu olmak için kendinizden başka ihtiyacınız yok. Yetinmeyi bilmekten başka bir şey değildir mutluluk. İnsanın sınırsız istekleri arasında kendi iç dünyanıza bakıp yetkin olduğunuzu anlamanız dışında bir felsefe de ihtiyacınız yok. Mutlu olmak için başkalarına ihtiyaç duymayın.
Başkalarına bağımlı olarak yaşama hastalığından kurtulabilirseniz, mutluluğun her zaman sizinle olduğunu hissedebilirsiniz...
Mutlulukla kalın...