Dünyanın düzeni değişiyor, insanlar ayrıştırılıyor, toplumsal bütünlük bozuluyor, insanlar git gide yalnızlaştırılmaya itilerek yaşam bireysellik üzerine kuruluyor...
Yahudilerin düstur edindikleri bir bilinçle; "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" ya da "Her koyun kendi ayağından asılır"ı toplum olarak biz de benimsedik, hiç fark etmeden.
Atasözleri diye bizlere bunları aşıladılar yavaş yavaş ve insanları sadece kendini düşünen, bencil bir kalıba sokmayı büyük ölçüde başardılar sanki!
Nerde o eski insanlar?
Bu soruyu sorarak sohbet etmeye başlayalı çok olmuş mudur?
Evet, nerede o eski insanlar? Merhametli, vicdanlı, kendisini düşünmeden önce en yakınlarını, komşusunu, dostlarını, hiç tanımadığı insanları düşünen yüreği şefkat ve iyiliklerle bezeli o insanlar nerede?
Varoluşumuzun en temel kuralı, her yöne doğru eğilip şekillenebilen dimağ ve ruhlarımızsa, bugün içinde yaşadığımız merhametsizliği benim meselem değil diyerek geçiştiremeyiz.
Bilmeliyiz ki beyinlerimiz, her yöne akabilme ve her şekilde gelişebilme kapasitesine sahip. Tıpkı kurmalı bir saat gibi, çocuklukta ona yaşattığımız ve öğrettiğimiz ne varsa, zamanı geldiğinde merhamete ya da merhametsizliğe doğru çalışmaya başlıyor. 'Bir başkası için merhamet hissetmiyorum ve yapabileceğim bir şey yok' deyip kenara çekilemeyiz.
Böyle bir yaklaşım insani özelliklerden uzak, bencilce bir yaklaşımdır.
Günümüz insanları kendinden başkasını düşünmez hale mi geldi?
Nasıl bu hale geldik?
Bu bencilce yaşam insanlığı nereye doğru itiyor?
Bu soruları iyi anlamak ve cevaplamak için, içinde olduğumuz sistemi ince eğirip sık dokumak lazım diye düşünüyorum!
Merhamet konusuna gelince; aslında nezaket, yumuşaklık, merhamet ve samimiyet ruhumuzun vitaminleridir. Bu vitaminlerin faydalarını anlamak için biraz empatinin de olması gerekiyor.
İnsanları iyi gözlemlemek zorunda olduğumuz bir dönemde yaşıyoruz ne yazık ki. Zira insanların gerçek yüzünü görmek çok kolay değil günümüz şartlarda.
Merhamet ve empati konusunda bilinmesi gereken en önemli mevzulardan biri de şu ki;
Çocukluk döneminde sevgi ve şefkat ile büyüyen ve bunlardan yoksun büyüyen bireyler merhamet ve empati olarak birbirinden çok çok farklıdır. Kendini güvenli bir ortamda hissetmeyen, ebeveynlerinden yeteri kadar ilgi, sevgi, şefkat görmeyen bireyler yetişkinlik döneminde ne yazık ki merhamet, vicdan ve empati yoksunluğu yaşıyorlar. Bu tür insanlar işledikleri en ağır suçlardan sonra bile pişmanlık duymazlar.
Hayatta ve ayakta kalabilmek için ise kimseye merhametli ve vicdanlı davranmayarak, sadece kendi hayatında kendini tatmin edebilmek için bir yaşam biçimi oluştururlar.
İnsanlarla olan ilişkilerinde daha soğuk oldukları gibi ilginç bir şekilde de bu soğuk yaklaşıma sahip insanlar mesleki yaşamlarında son derece başarılı olabilirler, iletişim yolları başarılı olabilir. Genellikle karşılarındaki insanların duygularını algılamak konusunda son derece başarılı olan bu insanların geniş bir tanış çevresi de vardır. Empati kurma yetenekleri pek fazla gelişmemiş olan bu insanlar, karşılarındaki kişileri manipüle edebilirler...
Bu, çocukluktan gelen travmalar bireyleri merhametsiz ve vicdansızlaştıran en önemli etkenlerden biridir.
Gelelim konunun özü olan, kapitalizmin insanları merhametsiz ve vicdansızlaştırma kısmına!
Kapitalizm hem acımasızlıktan besleniyor, hem de onu besliyor.
Aldatma, kibir, büyüklenmecilik, tamahkarlık ve insanların acımasızca suiistimali, kapitalist şirket kültüründe övülen 'başarı' nitelikleri arasında gösterildiğini biliyor muydunuz? İşin tuhafı büyük şirketlerin başında normal nüfusa oranla dört kat daha fazla merhamet ve empati duygusundan yoksun insanlar yer alıyor. Bu tür insanların alt çalışanlarının nasıl bir psikolojide çalıştıklarını bir düşünün isterseniz!
Bazı araştırmalara göre ise; batı uygarlığının çocuklarda antisosyal eğilimleri cesaretlendirdiği söyleniyor. Batılı kapitalist kültür özgürlük vurgusu altında sosyal ve ahlaki bilinci yok ediyor ve her şeyin mubah olduğu bir ahlaki boşluk yaratıyor. 'Senin için iyiyse iyidir' felsefesi ahlakı bireyselleştiriyor ve kamusal 'iyi' anlayışı göz ardı ediliyor. İnsanların sadece narsistik arzularının peşinde koştuğu, kişiler arası bağlılıkların yüzeyselleştiği bir dünyada bireycilik ve rekabetçilikle kişisel özgürlüğümüzün artacağı yalanı fısıldanıyor. Batı dünyasında çocuklar çok erken yaşlardan itibaren bağımsızlıklarını ilan etmeye, bağımlılıklarını kırmaya özendiriliyor. Bu bir kazananlar ve kaybedenler sistemi, en dirençli olan ayakta kalıyor. Bu sistemde merhamet ve toplumsal ahenk, amaca aykırı kabul ediliyor. Yaşamak için insanlar adeta birbirleri ile savaşıyor.
Kapitalist sistem, insanları yalnızlaştırarak bireyselliğe ittiği gibi bir de acımasızca hem bireysel, hem de toplumsal savaşın içine çekiyor.
Kapitalizm toplumları, insanları hiçbir zaman mutlu etmedi, etmeyecekte! Bu yüzden sistemin oyuncağı olmak yerine merhamet, vicdan, empati, paylaşımcı, iyilik sever, nezaketli, faydacı insan olmanın yollarını kaybetmemek gerekiyor.
Bencillik insanı yalnızlaştırdığı gibi aynı zamanda da kimsesizleştirir. Bunun bilincinde olan insan akıllı insandır.
Sisteme kapılarak insanlığı yok etmek yerine, sisteme karşı teyakkuzda olarak ilerlemek en akılcı yoldur.
Ötekini dert değil yurt bilen bir anlayışla, insanı insana sığınak bilen bir irfanla, kendimiz için istediğimizi "Ayruk" yani öteki için de isteyebildiğimiz bir ruh genişliğiyle merhamete açılsın tüm kapılarımız.
Esen kalın....