Biraz geriye gidecek olursak, 20. yüzyıla kadar küçük emirlikler dışında, Libya topraklarına özel bir devlet kurulmamıştır. Bunun sebebi, bu toprakların genelinin çöl olması ve nüfus yoğunluğunun oldukça az olmasıdır. Ancak Libya toprakları daha Hz. Osman (r.a.) döneminde fethedilerek İslam devletinin topraklarına katıldı.
Libya ile tarihsel ilişkimiz, Fatimiler’den sonra Bingazi'ye Memlükler'in hakim olması ve sonrasında ise 16. yüzyılın başlarında Bingazi bölgesi Osmanlı’nın eline geçmesi ile başladı... Yine Libya'nın Trablus bölgesine ise Hafsiler’den sonra 1510 - 1551 yılları arasında İspanyollarla Malta şövalyeleri hakim oldu ve şövalyeler yerli halka çok zulüm ettiler. 1551'de Osmanlı Paşası Turgut Reis Trablus bölgesini de ele geçirerek bu zulme son verdi. Böylece Libya topraklarının tamamı Osmanlı'nın eline geçmiş oldu. Osmanlı, Libya'ya ayrı bir eyalet statüsü verdi ve İtalyanların (4 Ekim 1911) işgaline kadar Libya'nın bu statüsü devam etti.
Yani baktığımızda Libya ilişkimiz çok eski tarihe dayanıyor.
TÜRKİYE'NİN DESTEK AMACI
Tabii Türkiye, Libya’ya ne bakımdan asker, silah, kuvvet vs. desteği veriyor?
Suriye'ye destek olduğumuz gibi bir 'ihvan' anlayışı mı söz konusu? Sahil kıyılarımızda komşu oluşumuzdan dolayı mı? Yoksa petrol ve doğalgaz konusunda fakir bir ülke oluşumuzdan dolayı, destek karşılığında Doğu Akdeniz hükümeti ile enerji karşılığında yaptığımız bir anlaşmadan dolayı mı? Bunlar tartışılır...
ÜÇE BÖLÜNMÜŞ ÜLKE; LİBYA
2011'de Muammer el-Kaddafi'nin devrilmesinin ardından Libya, bugün iç savaşla yıpranmış ve üç parçaya bölünmüş bir durumda.
Ne yazık ki dünyada böyle de bir gerçek var. Bir ülkede iç savaşı fırsat bilen, bir de dış güçler var ki; bunlarda bildiğimiz emperyalist güçler...
Tabii petrol rezervleri sebebiyle Libya, dünya kamuoyunun dikkatini çekiyor. Ülkenin bu iç savaş karışıklığını fırsat bilen ülkeler ise Libya üzerinde kendi çıkar planlarını yapıyor.
Ne garip değil mi? Birileri ellerini sinsice ovalayarak, "Nasıl bir çıkarım sağlayabilirim" planları yaparken, her gün patlamaların, silahlı çatışmaların, sivil halkın acımasızca öldürüldüğü bir ülkede yaşamaya çalışan onlarca vatandaşın yaşadığı, nesilden nesile devam edecek travmaları hiç kimse dikkate bile almıyor.
Güç savaşı böyle bir şey işte... İnsani özelliklerin bittiği yerde güç savaşı başlıyor...
PETROL ZENGİNLİĞİ İLE LİBYA
Libya, iç savaşa rağmen ülkenin toplam ihracat hacminin ortalama yüzde 70'ini ham petrol oluşturuyor. Libya, yaklaşık 48,36 milyar varil olarak hesaplanan konvansiyonel petrol rezervleriyle, petrol varlığı konusunda dünyada 8. sırada. Ayrıca OPEC verilerine göre ülke 21 tane dev sahaya sahip. Fakat Libya'nın keşfetmemiş olduğu sahalar da var... Eee hal böyle iken Libya'nın 'en güçlü komutanı' kabul edilen ve "Libya'nın Sisi"si olmak için direnen darbeci komutan Hafter, Rusya, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa'dan hatta bu konuda çok saf belli etmeyen ABD'den büyük destek alırken; Türkiye, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından aldığı destek ile istediği hedefe ulaşır mı? Buna müsaade ederler mi? Gücümüz nereye kadar yeter? Elimiz boş mu döneriz, yoksa dolu mu? Bunları da zamanla göreceğiz ve öğreneceğiz...
Ancak bilinmesi gerekiyor ki; Türkiye'nin, Trablus yönetimiyle imzaladığı anlaşmanın Doğu Akdeniz'deki konjonktürle bağlantılı olarak etkili kalabilmesi için öncelikle Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin düşmemesi gerekiyor. Ulusal Mutabakat Hükümeti ülkenin sadece %20'lik bir bölümünü yönetiyor. Ülkenin %80'nini yöneten darbeci komutan Hafter, dış güçlerden aldığı destek ile Doğu Akdeniz bölgesini ele geçirmediği sürece, Türkiye yaptığı anlaşma ile petrol ve doğalgaz ihtiyacını karşılayabilir.
Küçük bir anekdot: Komutan Hafter,42 yıl boyunca Libya'nın yöneticiliğini yapan Kaddafi'ye karşı, ABD tarafından eğitilmiş bir komutandır... (Kaddafi'yi yaptığı darbe ile indirmiştir)