Siz hiç, azla yetinmenin erdemlerini anlatan bir fakir gördünüz mü?
Peki, yöneticilerimiz arasında az ile yetinen ve bunu erdem olarak kabul eden birini gördünüz mü? Evet, bunu görmedikçe; 'halime şükür' diyen, kanaatkâr, güdülen koyun olma rolünü sergilemek hiç erdemli bir davranış değil kanımca...
Az ile yetinmeyi bilmeyen insanların, halktan, yoksulluğa karşı sabırlı olmaları, tevekkül etmeleri beklentisi nasıl bir ironi sizce?
Yoksulluğa sabredenler cennetle mükafatlandırılacakmış... Vaaz veren muktedirlerimiz de olmasa, cenneti kazanma umudumuz hiç olmayacak...
Bu nüktelerle kulak yakıyorlar resmen.
İnanç, itikat her insanın kendine kalmış elbette. Ancak; bir eşitsizlik var ise burada durup, sorgulamak gerekmez mi?
Bir durup düşünelim mi? Bu vaatlerde bulunan insanların da aynı koşullarda yaşıyor olması gerekmez mi?
Hani bir söz vardır ya;
"Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?"
İnsana şu soruyu sormazlar mı; "Milyarlar içinde yaşıyorken, yoksulluğun erdem olduğunu siz nereden biliyorsunuz" diye.
Yoksulluğa sabretmekten bahsederken biraz da adaletten bahsetseler nasıl olurdu?
Sabır ve adalet bir arada iken anlamlı olur. Adaletin olmadığı yerde sabırlı olmak da neyin nesi?
HALKI YOKSULAŞTIRAN KİMLER?
Halkı yoksullaştıran durum eğer yönetimsel bir sorun ise; bu sorun karşısında halktan sabırlı olmalarını beklemek yerine, halkın refahını yükseltmek için ivedi bir çözüm üretilmesi gerekiyor.
Ülkenin gözle görülür bir gerçeği şu ki; halk her geçen gün biraz daha fakirleşiyor. Bırakın sabretmeyi, direnmeyi, insanlar ekonomik sorunlar yüzünden intihar ediyor.
Ülkede krizle boğuşan yurttaş geçim derdine düşmüşken, tepedekilerin har vurup harman savurarak yaşaması kimsenin gözüne batmıyor mu?
Birleşik Kamu-İş, geçtiğimiz yıl yaptığı bir araştırmada dört kişilik bir aile için açlık sınırının 2 bin 949 liraya yükseldiğini, yoksulluk sınırının ise 10 bin 602 liraya çıktığını açıklamıştı. Araştırmaya göre, açlık sınırı bir önceki aya göre de sürekli artma devam ediyor.
İyi bir yönetici, halkının refah içinde yaşamasını sağlayandır. Halk yoksullukla boğuşurken, yöneticiler ultra lüks içinde yaşıyor ise ve bu halk tarafından normal gibi karşılanıyor ise; burada da büyük bir algı sorunu var demektir.
Halk, kendi gücünün farkına vardığında ancak yanlışa dur diyebilir ve yoksulluğun bir kadar olmadığını, bir adaletsizlik olduğunu fark edebilir.
Evet, yoksulluk, böylesine verimli bir ülkede kader değildir. Dikte edilerek, zorla kabul ettirilen bir köleliktir.
Adaletin olmadığı yerde sabır ve tevekkül gösteren, yoksulluğu bilmeyen yöneticilere biat ederek, yoksulluğu bir kader gibi kabul eden kararmış beyinlerin aydınlanması dileklerim ile...
Zihinlerin aydınlanacağı günlere... Esen kalın.