10 Kasım Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının ve ebediyete yani ölümsüzlüğe intikal edişinin 83. yıldönümü idi. Ata'mızı anarak başlamak istedim bu yazıma...
FİKİRLER ÖLÜMSÜZDÜR
Bazı insanlara 'öldü' denilmez, denilemez. Çünkü; fikirleri ile kendini her dönemde, birçok insan bedeninde tekrar tekrar yaratarak, varoluşunu sonsuza kadar sürdüren insanlara öldü denilir mi? Varoluşçulukta bu değil mi zaten? Varoluşçuluk anlayışında olduğu gibi; insan ne ise o değil ne olmuşsa o'dur...
Fikirleri, yaşam tarzı, eylemleri, bıraktığı yapıtları sayesinde kendini yeryüzünde tekrar tekrar yaratan insanlar ölümsüzdür.
İnsan bedeni fanidir, ölür ama çağdaş fikirler ve düşünceler asla ölmez ve daima yaşarlar. Bu gerçeklerden yola çıkarak; Atatürk bir fikrin, düşüncenin, hiçbir otoriteye kulluk etmemenin, aydınlanmanın, eleştirel aklın, akılcı ve bilimsel düşüncenin, kadın ve erkek eşitliğinin ve Türk Rönesans'ının adıdır. Atatürk; aynı zamanda bir çağdaşlaşma, aydınlanma ve uygarlaşma projesi olan Cumhuriyet'imizin mimarıdır. Dolayısı ile Cumhuriyet, Atatürk'ün ölümsüzlüğünü tüm dünyaya kanıtlayan en büyük yapıtıdır.
TÜRK RÖNESANSI
Tarihe meraklı olanlarınız iyi bilir dünyadaki siyasi devrimleri. Dünyada iz bırakan İngiliz Devrimi'nden sonra 1776 Amerikan Devrimi ve 1789 Fransız Devrimi ile artık dünyada aydınlanmanın siyasi ayağı oluşmuştu ve döndürülemez biçimde hissediliyordu. Tabii o dönemde henüz Cumhuriyet kurulmamıştı ve Anadolu'da ise hala Ortaçağ dönemi yaşanıyordu.
Rönesans'ı, reformu, aydınlanmayı, siyasal devrimleri ve sanayi devrimini yaşayan Avrupa, dinsel düşünce sisteminden akılcı ve bilimsel düşünce sistemine geçerek, aklını özgürleştiriyordu. Cumhuriyet ilan edilmeden önce, Anadolu'da ise Ortaçağ'daki kafa yapısı ile Avrupa'ya yetişmeye çalışılıyordu.
Ve nihayet Cumhuriyet ilan edildi. Türk Rönesansı'nın lideri Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurarak, öncelikle Türk milletini özgürlüğe kavuşturdu.
Daha sonra, çağdaş bir devlet ve toplum yaratabilmek maksadıyla aydınlanma devrimlerine başladı. Monarşiyi ortadan kaldırarak, teokrasinin temeli olan egemenliğin kaynağını gökten yere indiriyor ve halka veriyordu. Parlamentonun üstünlüğünü ortaya koydu. Toplumu çağdaş olmayan dogma kalıplardan kurtararak daha ulvi bir noktaya, yani "Ulus" kimliğine kavuşturdu.
ATATÜRK'ÜN MİRASI
"Ben, manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım; bilim ve akıldır" diyor ve hatta "Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin" diyor. İşte, Atatürk'ün ölümsüz olmasının sırrı bu!
Evet, aklını ve bilimi kullanarak; insanlığa büyük katkı sağlayacak devrimler yapan bir insana "Öldü" denilir mi?
Türk Şair-Edebiyatçı Ataol Behramoğlu'nun;
"Bazı insanlar; ölümsüzdür.
Bazı insanların kendileri; gökyüzüdür.
Memlekettir," dediği gibi...
Atatürk demek, memleket demek......
Ve tabii; Atatürk demek, özgürlük, çağdaş uygarlık demek. Atatürk demek, ölümsüzlük demek!
Ata'mızı içten bir özlem ile ve sonsuz bir minnet ile anıyoruz.