Yaşamın şartlarına ters gibi görünse de, sanki her geçen yıl olarak ileriye mi?... Yoksa geriye mi? gidiyoruz eğitim de diye düşünmek geliyor içimden.
Her geçen yıl yaşamımız da biraz daha yalpalıyoruz, biraz daha uçuruma doğru yaklaşıyoruz.
Bir başka deyişle, her yıl bir önceki yıla arıyor, ”Biz böyle miydik” ya da “Ne oldu bize” diye soruyoruz kendi kendimize.
Oysa ki; sorunlarımız dünde vardı. Bu günde var. Yarın da olacak.
Önemli olan bu sorunların bilincin de olmak. Çağımızın, bilimin, toplumumuzun ve bireylerin gerçeklikleri doğrultusun da çözüm yolları aramak. Bulmak. Gerekli alt yapıları kurmak. Araç gereçleri hazırlamak. Kaynakları yaratmak. Hiçbir zaman umuda yitirmeden yeni bir imeceyle, yeni bir programla yeni bir özgürlükle bunları dizgesel bir biçim de yaşama geçirmektir.
Her türlü yaptırımlarımızı, uygulamalarımızı, Etmelerimizi, olmalarımızı biçimlendiren eğitim anlayışımız;
Kendisinden bekleneni yerine getiremediği zaman,
İşlevini yitirmekte, hatta tam tersine bir işleve aracılık bile etmektedir.
Zamanımız da her gün her şey değiştiğine göre yeni bilgi ve beceriler yaşantımızın parçası olmaktadır.
Okullarımız da alınan eğitimle;
Başlangıçta iyi ya da yeterliymiş gibi görünse de, eğitimimiz süreç içinde etkisini yitirmekte sınavlar yoluyla gerçek sistemine ulaşamamaktadır.
Eğitimimiz yenilenmediği, çağdaş gelişmelere ayak uyduramadığı ve beslenmediği sürece zaman kavramı için de işlevini yitirmektedir.
Bu nedenle;
Eğitim öğretim süreçlerinin temel yönlendiricisi olan ÖĞRETMENLİK mesleği sürekli değer kaybetmekte, bu amaçla yeni bir eğitim öğretim yapılanması, yeni bir öğretmen yetiştirme anlayışı bugün kaçınılmaz olduğu görülmektedir.
Her şeyden önce, eğitim öğretim politikamız ve felsefemiz, cumhuriyetimizin ve çağımızın gerçeklerinden uzaklaştırılmış, geri bırakılmıştır.
Sorunlarımız da bilimsel çözümler yerine, DİZGESİZLİK, BİLİM DIŞILIK, PLANSIZLIK ve GÜNÜBİRLİK kararlar öne çıkarılmakta, zaman zaman yapılan değişimlerle de yönetenlerin bireysel ya da küresel görüşleri belirleyici olmaktadır.
Bölgesel gelişmişlik, ya da gelişmemişlik durumuna bağlı olarak, olanak eşitliği ilkesi her geçen gün biraz daha bozulmakta, eğitim de dengesizlikler yaratılmaktadır.
Gelişmiş ülkelerdekinin tersine, mesleki teknik eğitim çok gerilerde kalmakta, genel liselere yönlendirme, üniversitelerimizin önündeki yığılmaya neden olmakta, üniversitelerimize sağlıklı geçişler yapılamamaktadır.
Aydınlanma Devriminin kazanımları ters yüz edilmekte, değer ve etik kavramları giderek daha çok aşındırılmakta, hiç kimse hiçbir şeyden sorumlu olmak istememektedir.
Kendi dilimizle, kendi kültürümüzle, ülkemize sahip çıkmak yerine, ATATÜRK ve arkadaşlarının bize kalıtı olan bağımsızlık ülküsüne sıkı sıkıya sarılmak yerine, İngilizceyi baş tacı yapıp, yabancı dille eğitimi kurtuluş yolu olarak görmekteyiz.
Toplumumuzdaki ekonomik ve sosyal dengelerin alt üst olması sonucu, her şeyimizi satın alma gücüyle değerlendirilmekte, ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN gözden düşürüldüğü olumsuz koşullar, meslek saygınlığını en aza indirgemektedir.
Meslek ölçütleri her geçen yıl biraz daha yitirilmektedir.
Bu gün bakıyoruz da;
Bu işin kesin TANISI ve REÇETESİ yok elbette.
Bu olgu bizim ülkemiz de olduğu gibi, başka ülkelerde de böyle mi ? Diye düşünmek geliyor içimden.
Çünkü;
Her gün çok hızlı giden bir trene yetişmek, o trende yer bulmak zorundayız.
Bizim ülkemiz de;
Sorun yaratan değil, sorun çözen bireyler yetiştirmeliyiz.
Eğitim öğretim süreci, bireylerin, toplumumuzun ve çağımızın gereksinimlerine gerçekliklerine göre uygun olmalıdır.
Demokratik tutum ve davranışları, sevgi saygı ve dayanışma ruhuna geliştiren, eleştiri ve öz eleştiriye açık, gelişmeci ve geliştirici bir eğitim anlayışı gerçekleştirmeliyiz.
Çünkü eğitim de hiçbir şeyin reçetesi ve ilacı yoktur.
Esen kalınız efendim.
Anasayfa
Yazarlar
Bülent Orakoğlu
Yazı Detayı
Bu yazı 1695+ kez okundu.
EĞİTİMİN BİR REÇETESİ ve İLACI VAR MIDIR?...
Yaşamın şartlarına ters gibi görünse de, sanki her geçen yıl olarak ileriye mi?... Yoksa geriye mi? gidiyoruz eğitim de diye düşünmek geliyor içimden.
Her geçen yıl yaşamımız da biraz daha yalpalıyoruz, biraz daha uçuruma doğru yaklaşıyoruz.
Bir başka deyişle, her yıl bir önceki yıla arıyor, ”Biz böyle miydik” ya da “Ne oldu bize” diye soruyoruz kendi kendimize.
Oysa ki; sorunlarımız dünde vardı. Bu günde var. Yarın da olacak.
Önemli olan bu sorunların bilincin de olmak. Çağımızın, bilimin, toplumumuzun ve bireylerin gerçeklikleri doğrultusun da çözüm yolları aramak. Bulmak. Gerekli alt yapıları kurmak. Araç gereçleri hazırlamak. Kaynakları yaratmak. Hiçbir zaman umuda yitirmeden yeni bir imeceyle, yeni bir programla yeni bir özgürlükle bunları dizgesel bir biçim de yaşama geçirmektir.
Her türlü yaptırımlarımızı, uygulamalarımızı, Etmelerimizi, olmalarımızı biçimlendiren eğitim anlayışımız;
Kendisinden bekleneni yerine getiremediği zaman,
İşlevini yitirmekte, hatta tam tersine bir işleve aracılık bile etmektedir.
Zamanımız da her gün her şey değiştiğine göre yeni bilgi ve beceriler yaşantımızın parçası olmaktadır.
Okullarımız da alınan eğitimle;
Başlangıçta iyi ya da yeterliymiş gibi görünse de, eğitimimiz süreç içinde etkisini yitirmekte sınavlar yoluyla gerçek sistemine ulaşamamaktadır.
Eğitimimiz yenilenmediği, çağdaş gelişmelere ayak uyduramadığı ve beslenmediği sürece zaman kavramı için de işlevini yitirmektedir.
Bu nedenle;
Eğitim öğretim süreçlerinin temel yönlendiricisi olan ÖĞRETMENLİK mesleği sürekli değer kaybetmekte, bu amaçla yeni bir eğitim öğretim yapılanması, yeni bir öğretmen yetiştirme anlayışı bugün kaçınılmaz olduğu görülmektedir.
Her şeyden önce, eğitim öğretim politikamız ve felsefemiz, cumhuriyetimizin ve çağımızın gerçeklerinden uzaklaştırılmış, geri bırakılmıştır.
Sorunlarımız da bilimsel çözümler yerine, DİZGESİZLİK, BİLİM DIŞILIK, PLANSIZLIK ve GÜNÜBİRLİK kararlar öne çıkarılmakta, zaman zaman yapılan değişimlerle de yönetenlerin bireysel ya da küresel görüşleri belirleyici olmaktadır.
Bölgesel gelişmişlik, ya da gelişmemişlik durumuna bağlı olarak, olanak eşitliği ilkesi her geçen gün biraz daha bozulmakta, eğitim de dengesizlikler yaratılmaktadır.
Gelişmiş ülkelerdekinin tersine, mesleki teknik eğitim çok gerilerde kalmakta, genel liselere yönlendirme, üniversitelerimizin önündeki yığılmaya neden olmakta, üniversitelerimize sağlıklı geçişler yapılamamaktadır.
Aydınlanma Devriminin kazanımları ters yüz edilmekte, değer ve etik kavramları giderek daha çok aşındırılmakta, hiç kimse hiçbir şeyden sorumlu olmak istememektedir.
Kendi dilimizle, kendi kültürümüzle, ülkemize sahip çıkmak yerine, ATATÜRK ve arkadaşlarının bize kalıtı olan bağımsızlık ülküsüne sıkı sıkıya sarılmak yerine, İngilizceyi baş tacı yapıp, yabancı dille eğitimi kurtuluş yolu olarak görmekteyiz.
Toplumumuzdaki ekonomik ve sosyal dengelerin alt üst olması sonucu, her şeyimizi satın alma gücüyle değerlendirilmekte, ÖĞRETMENLİK MESLEĞİNİN gözden düşürüldüğü olumsuz koşullar, meslek saygınlığını en aza indirgemektedir.
Meslek ölçütleri her geçen yıl biraz daha yitirilmektedir.
Bu gün bakıyoruz da;
Bu işin kesin TANISI ve REÇETESİ yok elbette.
Bu olgu bizim ülkemiz de olduğu gibi, başka ülkelerde de böyle mi ? Diye düşünmek geliyor içimden.
Çünkü;
Her gün çok hızlı giden bir trene yetişmek, o trende yer bulmak zorundayız.
Bizim ülkemiz de;
Sorun yaratan değil, sorun çözen bireyler yetiştirmeliyiz.
Eğitim öğretim süreci, bireylerin, toplumumuzun ve çağımızın gereksinimlerine gerçekliklerine göre uygun olmalıdır.
Demokratik tutum ve davranışları, sevgi saygı ve dayanışma ruhuna geliştiren, eleştiri ve öz eleştiriye açık, gelişmeci ve geliştirici bir eğitim anlayışı gerçekleştirmeliyiz.
Çünkü eğitim de hiçbir şeyin reçetesi ve ilacı yoktur.
Esen kalınız efendim.
Ekleme
Tarihi: 28 Ocak 2019 - Pazartesi
EĞİTİMİN BİR REÇETESİ ve İLACI VAR MIDIR?...
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.