Ülkemiz kendi yarınlarına ve geleceğine hazırlanırken, bazı temel sorunların üzerine ne kadar düşünülüp tartışılsa,
Eksik ya da fazla, ama ne kadar çok düşünce ve çözüm üretilse, geleceğimiz o kadar sağlam kurulabilir.
Geçmişimize doğru bakıldığında, toplumumuza ve halkımıza yönelik temel düşüncelerin çok değişik özelliklerini gördüğümüzü iyi bilmeliyiz.
Bencilliğe ve vurdumduymazlığa şartlayan düşünceler mi?
Araştırmaksızın kabullenmeyi savunanlar mı?
Tartışmadan uygulamayı öğütleyenler mi?
Sevgisizliği telkin edenler mi?
Bunlar beynimiz de hep soru işareti olarak kalmaya devam ediyor.
Eğitimden Hukuka kadar.
Demokrasiden, Laiklik fikrine kadar,
Cumhuriyetin temel değerlerinden, vaz geçip din devleti haline getirmek isteyenlere kadar
Her şey var bugün bu ülkede.
Peki, ülkemizin geleneğinde, alışkanlıklarında, şartlanmalarında demokrasiye elverişli özellikler eksikse, yanlışlar yapılmaktaysa, her geçen gün demokrasi kesintiye uğratılmaktaysa o zaman biz demokrasiden uzakta mı kalacağız?
Şimdi, ilginç bir sorun çıkmaktadır ortaya.
Toplumumuzun, alışkanlıklarında, eğilimlerinde ve eğitiminde demokrasiye yatkın olmayan özellikler de varsa ve demokrasi bu özellikler var olduğu sürece sağlam temeller üzerine oturtulamıyorsa ve bugün bu toplumumuz demokrasiyi istiyorsa ne olacaktır diye düşünmemek elde değil.
Mustafa Kemal Atatürk bu ülkeyi kurup öz benliğimize kavuşturmamış mıydı?
Cumhuriyet ilkelerine getirmemiş miydi?
Cumhuriyetin temel değerlerinde demokrasi kavramını bu ülke halkına sunmamış mıydı?
Hilafeti kaldırıp, LAİK sisteme getirmemiş miydi?
Din ile Devlet ilişkilerini birbirinden ayırıp, Diyanet İşleri Başkanlığına bu halka sunmamış mıydı?
Ne oldu şimdi?
Hepsi bertaraf edilip ülkemiz bir kaosa sürüklenmekte. Halkımızda bu sürüklenmeyle inim inim inlemekte.
Yazık yazık, demokrasiye bırakıp, laik sistemi bertaraf edip yol almaktansa hiç yaşama daha iyi olur.
Tek bir yol var.
Cumhuriyet, Demokrasi, Hak, Hukuk, Adalet. Sonucun da LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ.
Gerisi teferruat.
Esen Kalınız Efendim.