Yaşadığımız dönemin ilginç özelliklerinden biri,
Ekonomide olumlu ya da olumsuz bir farklı yaklaşımın gündeme oturmasıdır.
Bir başka özellik ise;
Siyasetin, geleneksel üslubundan, konularından, mücadele tarzından artık hız ve güç alamayışıdır.
En önemlisi ise;
Bu iki değişim çerçevesinde, günümüz siyaset kurumlarının bocaladığı, üretimsiz kaldığı izlenimini yaşamaktayız.
Kimi yorumlara göre de;
Bu durumların ana nedeni, toplumumuzun son yıllarda yorgun düşmesine sebep olmaktadır.
Bazıları da siyasetten ve siyasal mücadeleden halkımızın bıktığı kanısına varmaktadır.
Çeşitli yorumlardaki, gözlemlerdeki ortak nokta ise, siyasetin soluğunun kesilmekte olduğudur.
Bu son derece düşündürücü bir görünümdür.
Siyasetin temel konusu ve felsefesi;
“ ÜRETİM” ve “ PAYLAŞIM “ olduğuna göre;
Tüm siyaset 'gelirin nasıl oluşacağı ve aynı gelirin hangi ölçülerle, nasıl paylaşılacağı' sorusuna dayandığına göre;
Bugün 'insanların ekonomi konuştuğu' günümüzün cıvıl cıvıl bir siyasal ortam yaratması gerekmiyor mu?
Durumun tersliği açık açık ortadadır.
Bir yandan fiyatlar,
Bir yandan pahalılık,
Bir yandan eksilen alım gücü,
Bir yandan paylaşım eşitsizliği,
Bir yandan gelir oluşumunu etkileyen yeni deneyler,
Bu gün toplumumuzun, halkımızın, milletimizin gündeminden düşmediğini görülmektedir.
Öte yandan siyaset kurumu, bütün bu gidişatı bir seyirci gibi ve en fazlası ilkokul öğrencilerine uygulanan kompozisyon ağırlığındaki kınama yahut övme demeçleriyle anlatmaktadır.
… ve bu demeçler, beyanatlar, kamuoyunda hiçbir iz bırakmadan, geçip gitmektedir.
Bu ters durumun nedenleri ise, tersliğin kendisi kadar açık açık değil anlamına gelmektedir.
Siyaset kurumunun 'gelirin oluşumu değişik sınıflarca, zümrelerce paylaşımı' gerçekleri üzerine dün olduğu gibi bugün de yeterince bina edilmemiş bulunması, belki de durumu açıklayıcı bir etkendir diye düşünüyor olmamız gerekiyor.
Üretimimizin hangi değişik yaklaşımla artırılacağı ve hangi ölçülerde paylaşılacağı modelleri veya uygulamaları siyasette temel alınmadığında, bunların gerektirdiği çalışmalar gerçekleşip, sınıfsal ve sosyolojik özellikler siyasi partilerimizde belirleyici olmadığından, sonuçta bir garip siyasete dönüştüğünü görmekteyiz.
Ya geçmişte ülkemizin yaşadığı gibi, üretim ve paylaşımdan çok, dar anlamdaki siyasal kavgaya, çekişmeye, karşılıklı ağır sözlerle devam edilmektedir.
Ya da, bunların ortamına sahip olmayan günümüzdeki gibi, bir tür sessizlik, işlevsizlik siyaset kurumlarında egemen kalmaktadır.
Bu her iki durum da, toplumumuzda, milletimizde, devlet olarak kayıptır diye düşünüyorum.
Örgütlü toplum, bilinçli toplum olabilmek için bütünleştirici demokrasiye inanmış, özgürlüğe benliğinde yaşatmış bir toplum olmak zorundayız.
Yoksa ezilir gider bertaraf oluruz.
Bir toplum, toplum olabilmesi için o toplumda siyaset şarttır.
Ancak, siyasetsiz demokrasinin sağlıklı olabilmesi, eşyanın tabiatına aykırıdır…
Ama bugünkü siyaset gibi siyaset olmamalı.
Esen kalınız efendim.