Cengiz Yeziz
Köşe Yazarı
Cengiz Yeziz
 

DEVRİMCİ KELEBEKLER

68 kuşağı ile ilgili o kadar çok şey söylendi ki, neyi nereye nasıl oturtacağımız konusunda milletçe bir karara varamadık. Evet 68 kuşağı çok zekiydi, idealisti ve kararlıydı. Bunun nedenleri arasında güçlü bir eğitim sistemi, güçlü bir ahlak yapısı ve çekirdek aile kavramındaki birliktelikti. Hal böyle onunca 68 kuşağı kolay kandırılamıyordu. Sağ sol olarak ikiye ayırarak kandırıldılar. Öyle böyle değil! İkisini de tek merkezden yöneterek yaptılar bunu ve birbirine kırdırdılar. Sonuç olarak geriye, heba olan gençlikleri ve yaşayamadıkları aşkları kalmıştı. *** İki saat öncesine kadar yağmur yağıyordu. Banklar ıslaktı, önemsemedi. Birine oturdu. İstasyon kapısını göremiyordu. Gözüyle başka bank aradı. Yine en uygunu burasıydı, yerleşti. Şimdi boş-boş oturulmak olmazdı, bir kitap olmalıydı elinde, ya da gazete. Parkesinin cebinden bir gazete çıkardı. Sokak lambası altında okumaya çalıştı. Çevresine uzun-uzun bakındı, ilgisini çekecek bir şeyler arıyordu. İnsan mutlu olabildiklerinin kıymetini bilmesi gerektiğini düşündü. Az zamanda ne kadar çok şey öğretmişti ona yalnızlığı. İçten bir paylaşım, içten bir gülücük, ne bileyim içten bir nasılsın demenin sihirli çözümlemesini idrak edebilmek ne muhteşem bir şeydi ki: Her bireyin muhtaç olduğu, ekmek su kadar değerli bir ihtiyaçtı. Ve bu içtenliği karşı tarafa aktarabilmek var ya; asıl marifet buydu... *** Böyle gel gitler içinde bir zaman daha geçti. Oturduğu bankta etrafına bakındı. Bir taksi tam önünde müşterisini indirdi. Karşıda kâğıt toplayan bir genç kendinden kat-kat büyük, tıka basa dolu el arabasını çekmeye çalışıyordu. Gece lambası etrafında biriken sinekleri gördü, onlarda yaşayan varlıklardı ve bir dünyaları vardı. Hemen arkasına döndü, istasyon girişine baktı. Her an gelebilirdi. Ne gelen var ne giden. O gelince ne olacaktı. Nasıl bir karşılaşma bekliyordu onları. Derinlerde bir heyecan başlamıştı, yüreğini kıpır kıpır eden ve duygularını alt üst eden bir heyecan. Sigarayı da bırakmıştı. Üç aydır içmiyordu. Eski zaman olsaydı, etrafı izmarit dolardı. İçinde bir ateş ki alevlenmişti. Tam sigara zamanıydı. Yine de içmedi. *** Şimdi çıkıp geldiğinde ne konuşacaklardı. Eski devrimci maceralarını mı? Yoksa yediği dayakların yara izlerini mi? yoksa ne? Yoksa aşklarından arta kalan acılarımı konuşacaklardı? Başka hiçbir şey gelmiyordu aklına. Sadece aklında âşık olduğu kadın vardı, belki de sırf onun için devrimci olmuştu. Bir de hücre evinde aç geçirdiği günler geldi aklına. Evet o gün itiraf etmişti Serpil.  Demişti ya!  Beni sana bağlayan sadece devrim yoldaşlığımızdır, belki bu yüzden aşığım sana. Defalarca demişti bunu.  Bu ne anlama geliyordu şimdi. O beni değil devrimci duruşumu sevmişti.  Bir devrimcide olması gerekenlerin bende mevcut olmasıydı onu cezbeden. Liderlik özelliğim, otoritem ve cesur olmamdı, hepsi bu. Anlıyorum ki o zamanlar, olduğum gibi görünseymişim bunca olumsuzluklar, beklentiler anlamsız kavgalar ve bu karşılıksız aşk başıma gelmeyecekti. *** Bizi ilk gizli-gizli toplantılarla buluşturan Rıza nerde şimdi?  Onca kargaşada kavgada adamın burnu bile kanamazdı. Her zaman bir yolunu bulur, sıyrılırdı. Hiç sıkıntı ve yokluk çekmezdi. Ve şu an bile zenginliği her şeyi anlatıyordu. Eeee…!  Şimdi devrim-mevrim kalmadı. Beni ne yapsın ki serpil. Neden gelmek istediğini hala çözmüş değildi. Bir kızı varmış. Yıllar önce boşanmış eşinden. Bildiği buydu. Oturduğu banktan kalktı, saat geç olmuştu. Gelmeyeceğini düşündü. Ümidi kesilmişti, karşıya geçmek için sağa sola baktı, sağ ayağını kaldırımdan aşağı attığında bir ses duydu: Sadullah  *** Sadullah irkildi, aniden geriye döndü. Aycan gelmişti. Tekrar kaldırıma geri çekti adımını.  Aycan ona doğru geliyordu, yanında bir kız çocuğu vardı. Donmuş kalmıştı Sadullah. Nutku tutuldu. Yüzünde bütün ifadeler kaybolmuş yerini donuk ve puslu bir hava kaplamıştı. Sanırım artık düşünemiyordu bile, işte öyle bir hal.  Sadullah ona doğru yürümeye başladı. Adımlarından habersiz gözlerinin feri gitmiş, zaman durmuştu onun için. Birbirlerine yaklaştıkça narkozdan yeni uyanıyormuş gibiydiler. Tüm kaybolan yitik anılar tekrar canlanmaya başlamıştı bedenlerinde. Artık karşı karşıyaydılar sarıldılar: Gelmeyeceksin sandım, gidiyordum. Çoktan gelmiştim, karşı kafeden sana bakıyordum. Cesaret edemedim… yıllar sonra… Yan yana, ağır-ağır yürüdüler: Senin kızın m? Evet, adı Ayşe bu sene okula başlayacak. Sen’inde çocuğun vardı galiba. ­­Evet Bir oğlum var adı Tuncay dört yaşında.  Sustular. İkisi de mahcup ikisi de pişmanlıklar içinde. Bu hallerde ne yapılır, nereye baş vurulur bilemiyorlardı. *** İkisinin de hayatında fiyaskolar, mücadeleler, devrimler, örgütlenmeler ve başaramadıkları vardı. Ve şimdi ikisi de yan yana. Ve tek gerçekleri yaşadıkları acılar ve yaşayamadıkları aşklarıydı. Ama o bile yetmiyordu kendilerini savunmaya. İkisi de üç yıl mahkumiyetten sonra bir daha görüşememişlerdi.  Sosyal medya sitelerinde tekrar karşılaşmaları, içlerindeki ateşi alevlendirmişti.  Sadullah Serpilin boşandığını biliyordu, ama Sepil Sadullah’la ilgili hiçbir şey bilmiyordu. O yüzden temkinliydi. Şimdi Sadullah’ın yanındaydı ama sonucun nereye varacağını kestiremiyordu. Yağmurla ıslanan caddeler parlıyor, nemli ve toprak kokuları içinde konuşmadan yürüyorlardı. Şu an bir şeyler düşünecek ve konuşacak halleri yoktu, şok devam ediyordu. Ama serpil, onu bekleyen akıbeti biraz seziyor, iç güdüleri onu geri adım atmaya zorlasa da çaresizliğinden direniyor; çaresizliği onu biraz daha Sadullah’a yaklaştırıyordu. Sığınacak bir liman bulma sevinci, içindeki sesten daha galip geliyordu. Şu an ikisinin de birbirine ihtiyacı vardı ve ikisi de bunu biliyorlardı. İkisinin de içinde kelebekler uçmaktan yorgun düşmüş, konmak istiyorlardı. Ve nihayet kondular… Dallarına… *** ÖNERME: Her insan kendi yaşamının mimarıdır. Lakin neyi nereye nasıl inşa edeceği kişiliğinde öz benliğinde saklıdır. Saklı onanlara ilave olarak, Yaradan cüzi miktarda kendi hazinesinden katkı yapar. Neden niçin yaptığını yalnız o bilir.
Ekleme Tarihi: 07 Eylül 2024 - Cumartesi
Cengiz Yeziz

DEVRİMCİ KELEBEKLER

68 kuşağı ile ilgili o kadar çok şey söylendi ki, neyi nereye nasıl oturtacağımız konusunda milletçe bir karara varamadık. Evet 68 kuşağı çok zekiydi, idealisti ve kararlıydı. Bunun nedenleri arasında güçlü bir eğitim sistemi, güçlü bir ahlak yapısı ve çekirdek aile kavramındaki birliktelikti. Hal böyle onunca 68 kuşağı kolay kandırılamıyordu. Sağ sol olarak ikiye ayırarak kandırıldılar. Öyle böyle değil! İkisini de tek merkezden yöneterek yaptılar bunu ve birbirine kırdırdılar. Sonuç olarak geriye, heba olan gençlikleri ve yaşayamadıkları aşkları kalmıştı.

***

İki saat öncesine kadar yağmur yağıyordu. Banklar ıslaktı, önemsemedi. Birine oturdu. İstasyon kapısını göremiyordu. Gözüyle başka bank aradı. Yine en uygunu burasıydı, yerleşti. Şimdi boş-boş oturulmak olmazdı, bir kitap olmalıydı elinde, ya da gazete. Parkesinin cebinden bir gazete çıkardı. Sokak lambası altında okumaya çalıştı. Çevresine uzun-uzun bakındı, ilgisini çekecek bir şeyler arıyordu. İnsan mutlu olabildiklerinin kıymetini bilmesi gerektiğini düşündü. Az zamanda ne kadar çok şey öğretmişti ona yalnızlığı. İçten bir paylaşım, içten bir gülücük, ne bileyim içten bir nasılsın demenin sihirli çözümlemesini idrak edebilmek ne muhteşem bir şeydi ki: Her bireyin muhtaç olduğu, ekmek su kadar değerli bir ihtiyaçtı. Ve bu içtenliği karşı tarafa aktarabilmek var ya; asıl marifet buydu...

***

Böyle gel gitler içinde bir zaman daha geçti. Oturduğu bankta etrafına bakındı. Bir taksi tam önünde müşterisini indirdi. Karşıda kâğıt toplayan bir genç kendinden kat-kat büyük, tıka basa dolu el arabasını çekmeye çalışıyordu. Gece lambası etrafında biriken sinekleri gördü, onlarda yaşayan varlıklardı ve bir dünyaları vardı. Hemen arkasına döndü, istasyon girişine baktı. Her an gelebilirdi. Ne gelen var ne giden. O gelince ne olacaktı. Nasıl bir karşılaşma bekliyordu onları. Derinlerde bir heyecan başlamıştı, yüreğini kıpır kıpır eden ve duygularını alt üst eden bir heyecan. Sigarayı da bırakmıştı. Üç aydır içmiyordu. Eski zaman olsaydı, etrafı izmarit dolardı. İçinde bir ateş ki alevlenmişti. Tam sigara zamanıydı. Yine de içmedi.

***

Şimdi çıkıp geldiğinde ne konuşacaklardı. Eski devrimci maceralarını mı? Yoksa yediği dayakların yara izlerini mi? yoksa ne? Yoksa aşklarından arta kalan acılarımı konuşacaklardı? Başka hiçbir şey gelmiyordu aklına. Sadece aklında âşık olduğu kadın vardı, belki de sırf onun için devrimci olmuştu. Bir de hücre evinde aç geçirdiği günler geldi aklına. Evet o gün itiraf etmişti Serpil.  Demişti ya!  Beni sana bağlayan sadece devrim yoldaşlığımızdır, belki bu yüzden aşığım sana. Defalarca demişti bunu.  Bu ne anlama geliyordu şimdi. O beni değil devrimci duruşumu sevmişti.  Bir devrimcide olması gerekenlerin bende mevcut olmasıydı onu cezbeden. Liderlik özelliğim, otoritem ve cesur olmamdı, hepsi bu. Anlıyorum ki o zamanlar, olduğum gibi görünseymişim bunca olumsuzluklar, beklentiler anlamsız kavgalar ve bu karşılıksız aşk başıma gelmeyecekti.

***

Bizi ilk gizli-gizli toplantılarla buluşturan Rıza nerde şimdi?  Onca kargaşada kavgada adamın burnu bile kanamazdı. Her zaman bir yolunu bulur, sıyrılırdı. Hiç sıkıntı ve yokluk çekmezdi. Ve şu an bile zenginliği her şeyi anlatıyordu. Eeee…!  Şimdi devrim-mevrim kalmadı. Beni ne yapsın ki serpil. Neden gelmek istediğini hala çözmüş değildi. Bir kızı varmış. Yıllar önce boşanmış eşinden. Bildiği buydu. Oturduğu banktan kalktı, saat geç olmuştu. Gelmeyeceğini düşündü. Ümidi kesilmişti, karşıya geçmek için sağa sola baktı, sağ ayağını kaldırımdan aşağı attığında bir ses duydu:

  • Sadullah 

***

Sadullah irkildi, aniden geriye döndü. Aycan gelmişti. Tekrar kaldırıma geri çekti adımını.  Aycan ona doğru geliyordu, yanında bir kız çocuğu vardı. Donmuş kalmıştı Sadullah. Nutku tutuldu. Yüzünde bütün ifadeler kaybolmuş yerini donuk ve puslu bir hava kaplamıştı. Sanırım artık düşünemiyordu bile, işte öyle bir hal.  Sadullah ona doğru yürümeye başladı. Adımlarından habersiz gözlerinin feri gitmiş, zaman durmuştu onun için. Birbirlerine yaklaştıkça narkozdan yeni uyanıyormuş gibiydiler. Tüm kaybolan yitik anılar tekrar canlanmaya başlamıştı bedenlerinde. Artık karşı karşıyaydılar sarıldılar:

  • Gelmeyeceksin sandım, gidiyordum.
  • Çoktan gelmiştim, karşı kafeden sana bakıyordum. Cesaret edemedim… yıllar sonra…

Yan yana, ağır-ağır yürüdüler:

  • Senin kızın m?
  • Evet, adı Ayşe bu sene okula başlayacak. Sen’inde çocuğun vardı galiba.
  • ­­Evet Bir oğlum var adı Tuncay dört yaşında.  Sustular. İkisi de mahcup ikisi de pişmanlıklar içinde. Bu hallerde ne yapılır, nereye baş vurulur bilemiyorlardı.

***

İkisinin de hayatında fiyaskolar, mücadeleler, devrimler, örgütlenmeler ve başaramadıkları vardı. Ve şimdi ikisi de yan yana. Ve tek gerçekleri yaşadıkları acılar ve yaşayamadıkları aşklarıydı. Ama o bile yetmiyordu kendilerini savunmaya. İkisi de üç yıl mahkumiyetten sonra bir daha görüşememişlerdi.  Sosyal medya sitelerinde tekrar karşılaşmaları, içlerindeki ateşi alevlendirmişti.  Sadullah Serpilin boşandığını biliyordu, ama Sepil Sadullah’la ilgili hiçbir şey bilmiyordu. O yüzden temkinliydi. Şimdi Sadullah’ın yanındaydı ama sonucun nereye varacağını kestiremiyordu. Yağmurla ıslanan caddeler parlıyor, nemli ve toprak kokuları içinde konuşmadan yürüyorlardı. Şu an bir şeyler düşünecek ve konuşacak halleri yoktu, şok devam ediyordu. Ama serpil, onu bekleyen akıbeti biraz seziyor, iç güdüleri onu geri adım atmaya zorlasa da çaresizliğinden direniyor; çaresizliği onu biraz daha Sadullah’a yaklaştırıyordu. Sığınacak bir liman bulma sevinci, içindeki sesten daha galip geliyordu. Şu an ikisinin de birbirine ihtiyacı vardı ve ikisi de bunu biliyorlardı. İkisinin de içinde kelebekler uçmaktan yorgun düşmüş, konmak istiyorlardı. Ve nihayet kondular… Dallarına…

***

ÖNERME: Her insan kendi yaşamının mimarıdır. Lakin neyi nereye nasıl inşa edeceği kişiliğinde öz benliğinde saklıdır. Saklı onanlara ilave olarak, Yaradan cüzi miktarda kendi hazinesinden katkı yapar. Neden niçin yaptığını yalnız o bilir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.