Kendisini “Avrupa’nın İslamlaştırılması’na karşı Avrupalı Yurtseverler” (PEGIDA) olarak adlandıran, başında da adi suçlu birinin bulunduğu bu “yeni” ırkçı hareket, açık olarak ülkede yaşayan yabancıları, İslam ülkelerinden gelen göçmenleri hedef alıyor. Halk arasında düşmanlık ve nefreti körükleyerek, bölücülük yaparak emellerine ulaşmaya çalışıyorlar. İlerici, Demokrat AB halkları bu yeni yetme ırkçı gelişmeye karşı Müslüman halkın istediği ülkede yaşama hakkını savunan karşı gösteriler hazırlıyor. Irkçı gösterilere güvenlik ve yargı birimlerinin “düşünce özgürlüğü” adına izin vermeyerek, ırkçıların faaliyetini yasaklamalıdırlar. Özellikle Merkel’in muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi eylemlere “anlayışla” yaklaşıyor. Sokağa çıkan göstericileri “Kaygıları anlaşılabilecek kitle” ya da “Öfkeli vatandaşlar” olarak tanımlıyor. Hiç şüphesiz; göçmen oranının sadece yüzde 2.2, Müslüman oranının yüzde 0.1 olduğu Dresden’in, ırkçılar tarafından “İslam tehdidi” gerekçesiyle merkez haline getirilmesi anlaşılır değil.
HoGeSa, PEGIDA, DÜGIDA, BOGIDA, MÜGIDA... gibi adlarla ortaya çıkan ırkçı ve yabancı düşmanı inisiyatiflerin asıl hedefi, göçmenlerle Alman halkı arasında düşmanlık yaratmak. Etnik-dini değerleri öne çıkararak ülkelerdeki sosyal-siyasal sorunların kaynağını gizlemektir. Çeşitli Neonazi örgütlerinden Almanya İçin Alternatif (AfD) partisine kadar muhafazakâr-sağcı çevrelerce desteklenen bu hareketlerin günümüzde bu kadar taraftar toplamasının asıl nedeni basın, yayın ve sağcı siyasetin yıllardan beri İslam karşıtlığı üzerinden geliştirdiği söylemlerdendir. AB’de İslam düşmanlığı temelinde yükselen ırkçılık her geçen gün artıyor. Eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff, “İslam Almanya’ya aittir” dediğinde eleştirilen, Müslüman ülkelerden gelen göçmenleri aşağılayan Thilo Sarrazin alkışlanması o günlerde bu zemini hazırlamıştı.
Dünya’da 11 Eylül 2001 saldırısından sonra geliştirilen “medeniyetler çatışması”na kadar uzanan İslam ülkelerinden gelen göçmenlerin “potansiyel suçlu”, “devletin sırtından geçinen asalaklar” olarak ilan edilmesinden bu yana, İslam karşıtlığı üzerinden yapılan ırkçılık kıriz yaşayan ülkelerin cankurtaranı oldu. Yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı ülkelerde sağlın hastalık gibi yayıldı. Çünkü devleti yönetenlerle, ırkçılar arasında bir zihniyet birliği sağlanmıştı. Hal böyle olunca da İslam karşıtlığı üzerinden ırkçı ve yabancı düşmanı görüşleri yaymak çok daha kolay hale geldi. Almanya sokaklarında Hıristiyan-Batı değerlerinin ifadesi olan “Abendland”ın İslam’dan kurtarılması söyleminin diğer ülkelerce önemi bir hayli fazladır. Bunda radikal dincilerin Ortadoğu’da yaptıkları insanlık dışı katliamlar, kelle kesmelerinin, Türkiye ile bunlar arasında bağ kurulması nedeni ile AB ülkelerinde yaşayan Müslüman Türkler bu kesimlerin hedefi haline gelmişlerdir. Faşist akımlar Ortadoğu’yu göstererek, bu korkuları kullanarak güç toplamayı, belli kesimleri etkilemeyi hedefliyorlar. Irkçı hareketin özellikle Doğu Avrupa’da daha geniş bir zemin bulması dikkat çekicidir. İki Almanya’nın birleşmesinden sonra bu bölgede sağcı-milliyetçi-ırkçı bir kuşak yaratarak solu zayıflatma hesapları bugün önlenemez bir güce ulaştı.
BİRLEŞEREK MÜCADELE ETME
İstihbarat örgütleri tarafından ırkçı örgütlerin kurulduğu biliniyor. Gelişmeler karşısında yaşadığımız ülkelerin halkları ile birleşerek, ırkçılığa, ayrımcılığa, işsizliğe yoksullaşmaya karşı mücadele etmekten başka çaremiz yok.
Hadi hayırlısı...