Bebek doğduğunda tüm algıları kendisine yöneliktir. İsteklerini ağlayarak ifade eder. Bu istekleri altının temizlenmesi, oda sıcaklığının ayarlanması ve karnının doyurulması şeklindedir. Dış dünyayla bağlantısı kopuk bebeğimiz bu ihtiyaçlarının giderilmesinin yanı sıra bunların bir düzen ve süreklilik içerisinde olmasıyla ileride gelişimi yönünden çok önemli bir duygu olan temel güven duygusunun oluşması sağlanır. Emziren anneler bu bağ kurma sürecinde bebeğin dönemi itibariyle en çok haz aldığı memesiyle kendisi ve bebeği arasında fiziksel ve duygusal bir kurar. Emzirirken bebeğiyle konuşan, ona sıcaklığını hissettiren anne ve bebek arasında kuvvetli bir güven bağı oluşur. Bağlılık hormonu olarak adlandırdığımız oksitosin hormonu son dönem itibariyle ismi çokça telaffuz edilmeye başlandı. Bağlılığı arttıran bu hormonun burun spreyleri yapıldı. Bu spreyleri eşlerin birbirine sadakatli olması için kullanmaya ve yaygınlaştırmaya başladılar. İşte bu bağlılığı ve bağlanmayı sağlayan hormon annelerin bebeklerini emzirme esnasında oldukça fazla şekilde salgılanmaları ve meme aracılığıyla anne ve bebek bağının kurulması sağlanmaktadır.
***
Emzirme işleminin ne zaman biteceği ve yalancı emziğe ne zaman geçileceği sıkça sorulan ve kesin şekilde bir karara bağlanamayan durumdur. Bebeğin dönemi itibariyle haz aldığı temel nokta ağızdır ve emme işlemiyle hazzın devamlılığı sağlanır. Yalancı emziğe geçildiğinde çocuğun emme işlemi devam ederken aynı zamanda duygusal olarak da beslenir. Emziklerin çocukların diş yapısını bozacağı endişesiyle artık ortopedik, yarım damaklı gibi emzik çeşitleri üretilmeye başlanmıştır. Annelerimizin mümkünse ilk 6 ay bebeklerini anne sütüyle beslemeleri ve bu süreçte su dahil hiçbir şey vermemeleri daha sağlıklı olacaktır. Bebeğin emme gereksinimi kalkmadan zorla emziği elinden almak bebeğin parmak gibi farklı nesneleri emmeye başlamasına neden olacaktır o yüzden bebeğimizin emziğine dokunmayalım bırakalım emziğiyle haz duygusu yaşamaya devam etsin zaten zamanı gelince kendisi emziği çıkartıp bizlere verecektir.
***
İlk aylarda bebek için kendisinden başka kimse yoktur. Anneyle kurduğu ilişki sürecinde 3. Aydan itibaren annesini farklı bir varlık olarak ayırt etmeye başlar. Bebek annesini ayırt etmeye, geldiği zaman gülmeye ve sevinmeye başlar. Yani anne hangi duyguyu yaşarsa bebekte o duyguyu yaşar. Zaman geçtikçe yavaş yavaş bebeğimiz bireyselleşmeye ve kendini anneden ayrı bir varlık olarak görmeye başlar. Bu süreci bizler bağlanma süreci olarak isimlendiriyoruz. İlk aylarında herkesin kucağında gezen bebeğimiz 6. Ayına geldiğinde artık tanımadığı kimseleri ayırt etmeye, onlara tepki göstermeye ve annesinin kokusu ve sıcaklığına gitmek istemeye başlar. Çünkü anneyle gerçekleşmiş olan temaslar güven duygusu oluşturmuştur ve bebek güvende olduğunu annesinin yanındayken hisseder.
***
Yukarıda belirttiğim yabancılara karşı bebeğin tepkili olması ve annesini istemesini hatta annesinden hiç ayrılmak istememesini biz ayrılık kaygısı olarak adlandırıyoruz. Herhangi bir nedenle anneden ayrılmak zorunda kalan 3. aylarında olan bir bebek anne yoksunluğu denilen ruhsal bir rahatsızlığa yakalanabilir. Yetiştirme yurtlarında olan çocuklar annelerinden ayrı olduğu için bu hastalık yuva hastalığı ya da hastane hastalığı olarak da isimlendirilmiştir. Hatta anne ve babadan yoksun çocukların sürekli bakıcılarının da değişmiş olduğu bir yurtta sebepsiz ölümlerin yaşandığı gözlemlenmiştir çünkü çocuk bağlanma yaşayamamıştır. Güven duygusu hayati önem taşımaktadır bu yüzden bebekle temas etmek onunla konuşmak gerekir.