Son yıllarda Türkiye’de genç bireyler arasında giderek artan gelecek kaygısı, ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellerin yanı sıra eğitimcilerin, sosyal hizmet uzmanlarının ve politika yapıcıların da dikkatini çeken bir toplumsal mesele haline gelmiştir. Gençlerin yaşam doyumu, umut düzeyi ve psikolojik sağlamlıkları; ekonomik, politik ve sosyal alanlardaki belirsizliklerden doğrudan etkilenmektedir. Bu bağlamda, söz konusu sorun yalnızca bireysel düzeyde müdahale gerektiren bir ruhsal problem değil, aynı zamanda yapısal düzeyde çözüm gerektiren bir kamusal sağlık sorunudur.
***
Gençlerde gelecek kaygısının artmasına yol açan başlıca etkenler arasında işsizlik oranlarının yüksekliği, yaşam standartlarının düşmesi, fırsat eşitsizliği, eğitim sistemine yönelik güvensizlik ve toplumsal aidiyet duygusundaki zayıflama yer almaktadır. Ayrıca sosyal medyada sıklıkla karşılaşılan başarı temalı içerikler, genç bireyler üzerinde sürekli bir kıyaslama ve yetersizlik duygusu yaratmakta; bu da kaygı düzeylerini daha da yükseltmektedir.
***
Bu sorunun çözümünde, hem bireysel hem kurumsal düzeyde çok katmanlı stratejilerin hayata geçirilmesi önem arz etmektedir. Okul öncesinden üniversiteye kadar tüm eğitim kademelerinde psikolojik dayanıklılık (resilience) becerilerini geliştirmeye yönelik müdahale programlarının uygulanması, genç bireylerin stresle başa çıkma ve belirsizlikle mücadele becerilerini artıracaktır. Pozitif psikoloji temelli uygulamalar (örneğin umut, şükran, hedef belirleme atölyeleri) bu bağlamda oldukça etkilidir. Üniversitelerde ve genç nüfusun yoğun olduğu bölgelerde ücretsiz veya düşük maliyetli psikolojik danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması, kaygı bozukluklarının erken tanı ve müdahalesini kolaylaştıracaktır. Ayrıca dijital platformlar üzerinden sürdürülebilir çevrim içi danışmanlık sistemleri geliştirilebilir. Gençlerin ilgi ve becerilerine uygun mesleki yönlendirme almaları, iş gücü piyasasına uyumlarını artırarak gelecek kaygısını azaltabilir. Bu bağlamda, üniversitelerde kariyer merkezlerinin güçlendirilmesi ve iş dünyası ile daha bütüncül iş birlikleri geliştirilmesi önerilmektedir. Gençlerin karar alma süreçlerine aktif katılımlarının sağlanması, öz yeterlik duygusunu artırarak toplumsal aidiyetlerini güçlendirebilir. Gençlik meclisleri, gönüllü projeler ve sosyal sorumluluk faaliyetleri bu yönde etkili araçlardır. Sosyal medya kaynaklı kaygıların azaltılabilmesi için medya okuryazarlığına yönelik eğitimlerin yaygınlaştırılması; gençlerin gerçekçi olmayan beklenti ve kıyaslamalardan korunmasına katkı sunabilir.
***
Türkiye’de gençlerin geleceğe yönelik umutlarını kaybetmeleri, sadece bireysel düzeyde ruhsal bir yıkım değil; aynı zamanda toplumsal üretkenliği tehdit eden kritik bir sorundur. Bu nedenle çözüm, yalnızca klinik yaklaşımlarla değil; aynı zamanda eğitim, ekonomi, sosyal hizmet ve kültür politikalarının ortak ve uzun vadeli stratejilerle şekillendirilmesiyle mümkündür. Gençliğe yatırım, yalnızca bireylerin iyi oluşunu değil; aynı zamanda toplumun geleceğini güvence altına alacaktır.