Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

“FARKLI” BİR DERS DAHA

Değerli dostlar, sonsuz bilgi ve ders kaynağı sosyal medya ve internet dünyasına daldığınızda o kadar ilginç ve güzel bilgilere ulaşıyorsunuz ki şaşmamak olası değil. Her okunan bir yazı, bakış açınıza, yaşam biçiminize, davranışlarınıza, ilişkilerinize fark, değer ve anlam katabiliyor.  ***  Yine bu haftaki yazımızı da bu sonsuz bilgi kaynağından seçtim. Bu yazıda herkes kendinden bir şeyler bulacak, kendisi ile özdeşleştirdiği duygu, düşünce ve bakış açısı görebilecek.  Şimdi, hep birlikte yazımızı okuyalım. Aynı dönem üniversite mezunu sınıf arkadaşları yıllar sonra buluşurlar ve öğrencilik yıllarının hocası, profesörlerini ziyarete giderler. Profesörün evinde koyu bir sohbet başlar.  ***  Kimi işinden memnun değildir, kimi karısından, kimi de kocasından. Kimi kaç yıldır o arabayı istemektedir. Bir diğerinin kayınpederi hastadır; serzenişler, ardı ardınadır: ‘Yoruluyorum.’, ‘Mutsuzum.’, ‘İşimi değiştirmek istiyorum.’, ‘Ev yetmiyor, bu araba eskidi.’, ‘Teknem olsa!’, ‘Bu şehri sevmiyorum.’, ‘Çocuklar okula başlayacak, o kolej mi, bu kolej mi?’ Profesör bu yakınmaları gülümseyerek izler.   ***  Sonra eski öğrencilerine seslenir: “Ben bir kahve koyayım size!” Mutfağa gider, koca bir termosa mis gibi bir kahve hazırlar, tepsi alır, içine birbirinden farklı fincanlar dizer. Birinin kulpu kırık, biri çok özel ince porselen, biri daha büyük, biri daha derin, birisi şirket markalı, birisi altınlı.   ***  Salona gelir, fincanları ve termosu masaya bırakır. “Haydi, fincanlarınızı alın, kahvenizi koyun.” Herkes uzanıp bir fincan seçer. Önce en güzel ve değerli olanlar seçilir, sona kalanlar kulpsuz ya da daha özensizlerdir. Kahvelerini de doldururlar ve birer yudum alırlar. “Ohhh. Nefis ya! Mis mis, ne kadar ihtiyacımız varmış!”  AYNI YAŞAM GİBİ  Profesör gülümseyerek bakar onlara. Ve sonra söze başlar. “Ah benim toy canlarım. Tepsiyi ilk getirdiğimde düşünmeden en güzel fincanı seçmek için elinizi uzattınız. Aynı yaşam gibi… Her şeyin en düzgününü istesek de bazen bizim dışımızda gelişen olaylarla bize kalanlar eksik parçalı ya da daha durgun olabiliyor. Şimdi hepinizde çok farklı fincanlar var. Birinin kenarı kırık, biri diğerinden küçük, biri yalın, biri gösterişli. İlk yöneldiğiniz, görüntüsü itibariyle istediğiniz fincan. Ama sonra size kalan neyse o fincanla yetindiniz. Koca termostan elinizdeki farklı fincanlara hepiniz aynı mis kokan kahveyi koydunuz ve kahveyi yudumlayınca elinizdeki fincanı unuttunuz ve hepiniz derin ve mutlu bir ‘ohhhh’ çektiniz.   ***  İşte yaşam da böyle. Geliş biçimi, kullanım şekli, görüntüsü farklı da olsa hepimizin hayatı aynı içilen bu kahve gibi hep aynı güzellikte. Lütfen hayatınızı kahvenizi yudumlar gibi derin bir ‘ohhh’ çekerek ve her anından keyif almayı bilerek yaşayın. Size nasıl sunulduğuna bakmadan…” Hocanın, öğrencilerine verdiği ders ve onlara anlattıkları bunlar.  ELİMİZDEKİLERLE MUTLU OLABİLMEK   Şimdi bizler de bugünden başlayıp beş yıl önceki, sonra on yıl önceki, daha sonra yirmi yıl önceki, çok daha sonra otuz yıl önceki ve yaşı uygun olanlar da kırk yıl önceki bakış açımızı, seçeneklerimizi, görüşlerimizi, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı gözden geçirip durum değerlendirmesi yapsak acaba hangi hayıflanmaları, keşkeleri, pişmanlıkları veya memnuniyetleri seslendirirdik? Evet değerli dostlar, aynı su ile iki kez yıkanılmayacağını çok iyi biliyoruz. Asıl yapılması gereken hocanın son sözünde… Elimizdekilerle mutlu olabilmek, onlarla yetinebilmek ve en önemlisi de derin ohh, çekebilmek… Gerisi, boş…  SÖZÜN ÖZÜ  Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan ileri gelir. Lev Tolstoy 
Ekleme Tarihi: 10 Ekim 2023 - Salı
Mustafa ATALAY

“FARKLI” BİR DERS DAHA

Değerli dostlar, sonsuz bilgi ve ders kaynağı sosyal medya ve internet dünyasına daldığınızda o kadar ilginç ve güzel bilgilere ulaşıyorsunuz ki şaşmamak olası değil. Her okunan bir yazı, bakış açınıza, yaşam biçiminize, davranışlarınıza, ilişkilerinize fark, değer ve anlam katabiliyor. 

*** 

Yine bu haftaki yazımızı da bu sonsuz bilgi kaynağından seçtim. Bu yazıda herkes kendinden bir şeyler bulacak, kendisi ile özdeşleştirdiği duygu, düşünce ve bakış açısı görebilecek. 

Şimdi, hep birlikte yazımızı okuyalım. Aynı dönem üniversite mezunu sınıf arkadaşları yıllar sonra buluşurlar ve öğrencilik yıllarının hocası, profesörlerini ziyarete giderler. Profesörün evinde koyu bir sohbet başlar. 

*** 

Kimi işinden memnun değildir, kimi karısından, kimi de kocasından. Kimi kaç yıldır o arabayı istemektedir. Bir diğerinin kayınpederi hastadır; serzenişler, ardı ardınadır: ‘Yoruluyorum.’, ‘Mutsuzum.’, ‘İşimi değiştirmek istiyorum.’, ‘Ev yetmiyor, bu araba eskidi.’, ‘Teknem olsa!’, ‘Bu şehri sevmiyorum.’, ‘Çocuklar okula başlayacak, o kolej mi, bu kolej mi?’ Profesör bu yakınmaları gülümseyerek izler.  

*** 

Sonra eski öğrencilerine seslenir: “Ben bir kahve koyayım size!” Mutfağa gider, koca bir termosa mis gibi bir kahve hazırlar, tepsi alır, içine birbirinden farklı fincanlar dizer. Birinin kulpu kırık, biri çok özel ince porselen, biri daha büyük, biri daha derin, birisi şirket markalı, birisi altınlı.  

*** 

Salona gelir, fincanları ve termosu masaya bırakır. “Haydi, fincanlarınızı alın, kahvenizi koyun.” Herkes uzanıp bir fincan seçer. Önce en güzel ve değerli olanlar seçilir, sona kalanlar kulpsuz ya da daha özensizlerdir. Kahvelerini de doldururlar ve birer yudum alırlar. “Ohhh. Nefis ya! Mis mis, ne kadar ihtiyacımız varmış!” 

AYNI YAŞAM GİBİ 

Profesör gülümseyerek bakar onlara. Ve sonra söze başlar. “Ah benim toy canlarım. Tepsiyi ilk getirdiğimde düşünmeden en güzel fincanı seçmek için elinizi uzattınız. Aynı yaşam gibi… Her şeyin en düzgününü istesek de bazen bizim dışımızda gelişen olaylarla bize kalanlar eksik parçalı ya da daha durgun olabiliyor. Şimdi hepinizde çok farklı fincanlar var. Birinin kenarı kırık, biri diğerinden küçük, biri yalın, biri gösterişli. İlk yöneldiğiniz, görüntüsü itibariyle istediğiniz fincan. Ama sonra size kalan neyse o fincanla yetindiniz. Koca termostan elinizdeki farklı fincanlara hepiniz aynı mis kokan kahveyi koydunuz ve kahveyi yudumlayınca elinizdeki fincanı unuttunuz ve hepiniz derin ve mutlu bir ‘ohhhh’ çektiniz.  

*** 

İşte yaşam da böyle. Geliş biçimi, kullanım şekli, görüntüsü farklı da olsa hepimizin hayatı aynı içilen bu kahve gibi hep aynı güzellikte. Lütfen hayatınızı kahvenizi yudumlar gibi derin bir ‘ohhh’ çekerek ve her anından keyif almayı bilerek yaşayın. Size nasıl sunulduğuna bakmadan…” Hocanın, öğrencilerine verdiği ders ve onlara anlattıkları bunlar. 

ELİMİZDEKİLERLE MUTLU OLABİLMEK  

Şimdi bizler de bugünden başlayıp beş yıl önceki, sonra on yıl önceki, daha sonra yirmi yıl önceki, çok daha sonra otuz yıl önceki ve yaşı uygun olanlar da kırk yıl önceki bakış açımızı, seçeneklerimizi, görüşlerimizi, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı gözden geçirip durum değerlendirmesi yapsak acaba hangi hayıflanmaları, keşkeleri, pişmanlıkları veya memnuniyetleri seslendirirdik? Evet değerli dostlar, aynı su ile iki kez yıkanılmayacağını çok iyi biliyoruz. Asıl yapılması gereken hocanın son sözünde… Elimizdekilerle mutlu olabilmek, onlarla yetinebilmek ve en önemlisi de derin ohh, çekebilmek… Gerisi, boş… 

SÖZÜN ÖZÜ 

Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan ileri gelir. Lev Tolstoy 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.