Bu yıl yapılacak olan iklim zirvesi (COP27) Mısırın Şarm El-Şeyh şehrinde 6 Kasım tarihinde başlıyor. Zirvenin iki hafta sürmesi planlanıyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 1994 yılında kabul edilerek yürürlüğe girmişti. Her yıl gerçekleştirilen toplantılarda Sözleşme’de alınan kararların uygulaması değerlendiriliyor.
***
Bu konferansların en önemlilerinde birisi olan 1997 yılında yapılan COP3 konferansı Japonya’nın Kyoto kentinde gerçekleştirildi ve önemli karalar alındı. Bu kararlar “Kyoto Protokolü” olarak tarihe geçti. 2009 yılında Kopenhag’da yapılan COP15 konferansında ise yeni bir anlaşmanın gerekli olduğuna karar verildi. 2015 yılında Paris’te yapılan COP21 konferansında ise yeni bir iklim anlaşmasının 2020 yılından itibaren yürürlüğe girmesi için anlaşmaya varıldı. Bu anlaşma “Paris İklim Anlaşması” olarak kayıtlara geçti ve 2020 yılından itibaren uygulamaya konuldu.
***
Her yıl düzenlenen bu konferanslara ülkelerin hükümet temsilcileri katılıyor. Ayrıca bu toplantılar dünya genelinde çevre gönüllüleri, iklim aktivistleri gibi sivil toplum örgütleri tarafından yakından takip ediliyor. Konferansların düzenlendiği şehirlerde gönüllüler ve çevre örgütleri, akademik kuruluşlar vb. gibi iklim değişikliği ile ilgili gelişmelere ilgi duyan çevreler tarafından toplantılar düzenleniyor. Sivil toplum örgütlerinin yapacağı toplantılar ve etkinlikler için zirvenin yapıldığı yere yakın bir bölgede “Mavi alan” adı verilen bir bölüm ayrılıyor. Bu alanda yapılan toplantılara zaman zaman hükümet temsilcileri de katılıyor.
***
Bu yıl gerçekleştirilecek konferansta gündemini “iklim adaleti” ve “kayıp ve zarar mekanizmaları”nın oluşturması bekleniyor. İklim değişikliğinin neden olduğu afetler daha çok okyanusta yer alan ada devletlerini ve ekonomileri zayıf, gelişmekte olan ülkeleri etkiliyor. Atmosfere en çok sera gazını 1800 lü yıllardan itibaren sanayileşmeye başlayan gelişmiş ülkeler salıyor. Bu ülkelerin atmosfere en çok sera gazı bırakmasından dolayı tarihsel sorumluluğu bulunuyor.
***
Ekonomik olarak gelişmiş ve sanayileşmiş ülkeler tarihsel sorumluluklarını kabul etmiyor. Sera gazı emisyonlarının oluşturduğu küresel ısınmanın ve bunun bir sonucu olarak etkileri artmaya başlayan iklim değişikliğinin artırdığı afetler yoksul ülkeleri daha çok etkiliyor. Bu durum “iklim adaleti”ni gündeme getiriyor.Yoksul ülkeler, iklim değişikliğinin artırdığı afetlerin zararlarının telafi edilmesi için “kayıp ve zarar mekanizmaları”nın devreye sokulmasını istiyor. Daha açık bir ifade ile afetlerden sonra ekonomik yardım yapılmasını istiyor. Sanayileşmiş ve gelişmiş ülkeler böyle bir mekanizmanın devreye sokulmasının tarihsel yükümlülükleri kabul etmek anlamına geleceğini, bunun da hukuki bir sonuç doğuracağını belirterek yoksul ülkelerin bu taleplerini kabul etmiyor. Ancak son yıllarda etkili olmaya başlayan ve daha çok kayıplara neden olan afetler bu taleplerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Özellikle yakın zamanda Afganistan’da yaşanan büyük sel felaketi ve su baskınları ülkenin büyük bir kısmını etkilemiş ve ekonomik ve can kayıplarına neden olmuştu. Bu felaketin yeni olması, konferanstaki “kayıp ve zarar mekanizmaları” ile ilgili beklentileri artırıyor.