Türkiye’nin ilk iklim davası Marmara Gölü için açıldı.Gölmarmara ve Çevresi Su Ürünleri Kooperatifi adına Altıparmak Hukuk Bürosu avukatları Cem ve Özlem Altıparmak tarafından açılan davada gölün kurumasında kamu idarelerinin sorumlu olduğunun tespiti için Manisa İdare Mahkemesi’ne dilekçe verildi.
Altıparmak Hukuk Bürosu tarafından yapılan açıklamada: “İklim davaları, hükümetleri ve şirketleri iklim değişikliğiyle mücadeleye aykırı politikaları, kararları ve ataletleri nedeniyle sorumlu tutmak ve hesap vermelerini sağlamak üzere açılan, stratejik öneme sahip davalardır. Ekim 2021’de onaylanan Paris İklim Anlaşması’yla birlikte, iklim değişikliği ile mücadelede 2053 yılında sıfır karbon taahhüdünde bulunan Türkiye’nin, bu taahhütlerine uyabilmesi için sadece fosil tabanlı gazların atmosfere salımını sınırlaması yetmiyor. Aynı zamanda, karbon yutak alanları olarak kabul edilen ve küresel ısınmaya yol açan gazları tutan alanları korumak, bozulanları rehabilite etmek ve hatta sayılarını çoğaltmak zorunda” olduğu belirtildi.
Geçtiğimiz yıllarda Avrupa ülkelerinde benzer davalar açılmış ve süreçleri kamuoyunda ilgi ile takip edilmişti.Bu davaların sonucunda genellikle iklim anlaşmaları çerçevesinde ülkelerin sorumlu olduğu “emisyon azatlım oranları”na uyulup uyulmadığına göre kararlar veriliyor.Şayet ülkeler aldıkları tedbirlerle hedef olarak belirtilen emisyon oranlarına göre uygulama yapmışlarsa sorumluluklarına uyulduğu ve hedeflerin daha da aşağıya çekilmesi için yeni hedeflerin belirlemesi yönünde kararlar veriliyor.Ülkelerin kendisi için belirlenen hedeflere ulaşması için bir çaba içerisinde olmadığı ya da iklim kriziyle mücadele etmek için yeterli iklim eyleminde bulunmadığı ve uygulamalarının yetersiz olduğu tespit edildiğinde mahkemeler tarafında bir takım yaptırıma yönelik kararlar verilebiliyor.
Urgenda Vakfı tarafından 2013 yılında Hollanda’da açılan davada, mahkeme Hollanda Hükümeti aleyhine karar vererek devletin küresel iklim değişikliği ile mücadele için yeteri kadar iddialı bir hedef koymadığına karar vermişti.Emisyon azaltımı hedefinin 2020 için öngörülen uluslararası yükümlülüklere de aykırı olduğunu belirten mahkeme, Hükümete 2020 sonuna kadar 1990 emisyon oranlarına kıyasla en az %25 azaltım gerçekleştirmesi yönünde karar vermişti.Sözkonusu dava istinaf mahkemesine taşınmıştı. Lahey İstinaf Mahkemesi, daha önce verilen emisyon azaltımına ilişkin hükmü onamakla birlikte, ayrıca hükümetin hukuka aykırı tutumunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkına ilişkin 2. maddesi ile özel hayat ve aile hayatı hakkına ilişkin 8. maddesine de aykırı olduğu kanaatine vardı.
İrlanda’da açılan benze bir davada İrlanda Yüksek Mahkemesi ülkenin mevcut salımlarını azaltma planının yeterli olmadığı ve planın daha iddialı bir hedef doğrultusunda değiştirilmesi gerektiği yolunda karar verdi.
2018 yılında Fransa’daki sivil toplum örgütleri tarafından başlatılan iklim davasında ise, Paris İdare Mahkemesi, Fransa’nın iklim kriziyle mücadele etmek için yeterli iklim eyleminde bulunmadığını tespit etti ve Fransız hükümetine emisyon azaltımlarını artırması için ek önlemler alınması gerektiğine karar verdi.
Manisa İdare Mahkemesi’nde açılan dava ,Türkiye’deki ilk iklim davası olarak önem taşıyor.Burada birkaç hususu belirtmede yarar var; Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı geçtiğimiz ekim ayında yeni onayladı.Anlaşma gereği karbon emisyonlarını azatlım için belirleyeceği hedefleri tespit etmek ve kamuoyuna açıklaması için belirli bir süresi var. Ayrıca Glasgow’da yapılan 26.cı COP toplantısından çıkan kararlara göre her beş yılda tekrarlanması gereken hedefler ve sonuçları daha da öne çekildi.Ülkeler bu yılın sonunda Mısır’da yapılacak olan COP27 öncesi yeni hedeflerini ve uygulamalarını açıklamaları gerekiyor.
Diğer taraftan Marmara Gölü’nün kurumasında sadece iklim değişikliği ve küresel ısınmanın olumsuz sonuçlarının etkisinin yanında, Gördes Barajı’nın yapımı ile göle su sağlayan Gördes Çayı ile ilişkisinin kesilmesinin de etkisi bulunuyor.Ayrıca plansız ve aşırı tarımsal sulama yapılmasının da etkilerinin olduğu bir gerçektir.Bütün bunların bir arada değerlendirilmesinin daha gerçekçi olacağının da unutulmaması gerekir.
Bütün bu açıklamaların yanında, dünyada olduğu gibi ülkemizde de iklim değişikliği ve küresel ısınmanın olumsuz etkilerinin olacağı beklenmektedir.Yağışlarda azalma, düzensizlik ve kurak periyotlardaki artış, bitki desenindeki değişiklik bunların başında geliyor.