Lütfi  Vural
Köşe Yazarı
Lütfi Vural
 

“SINIRSIZ BÜYÜME” DÜNYAYI EKOLOJİK YOKOLUŞA SÜRÜKLÜYOR”

19. yy da sanayileşme ile beraber tüketici alışkanlıkları ve tercihleri de değişmeye başladı. Ekonomik büyümeye dayalı sanayi modelinde, ihtiyaçlar “sınırsız” olarak tarif ediliyordu. Bu yaklaşım tüketim miktarını artırdı. Günlük hayatımıza “moda” kavramının girmesi ile beraber daha sık tercih değiştirir hale geldik. Dün aldığımız bir eşyayı modası geçtiği bahanesi ile bugün kapının önüne koyduk. *** 1960’lı yıllarda ABD de “Roma Kulübü” olarak adlandırılan düşünce kulübü sanayileşmenin ve tüketimin kaynakları giderek tükettiğini belirterek, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne konu ile ilgili bir araştırma isteğinde bulunur. Araştırmada 5 değişken veri olarak kullanılır. Bu değişkenler: 1-Hızlı nüfus artışı, 2-Gıda üretimi, 3-Sanayileşme hızı, 4-Çevre kirliliği düzeyi ve 5-Doğal kaynakların tükenme hızıdır. Bu araştırmada temel yaklaşım, dünyadaki kaynakların sınırsız olmadığı, nüfus artışı ve sanayileşmeye bağlı olarak azalacağı ve tükeneceğidir. Araştırma sonucu 1972’de yayınlandı. Dünya nüfusunda, sanayileşmede, çevre kirlenmesinde, gıda üretiminde ve doğal kaynakların tükenmesinde büyüme eğilimi bugünkü gibi devam ederse dünyadaki ekonomik büyümenin 100 yıl içinde sınıra dayanacağı ve kontrol altına alınamayan bir düşüş yaşanmaya başlanacağı belirtiliyordu. Diğer bir ifade ile dünyadaki kaynaklar 100 yıl içerisinde tükenme noktasına geleceği belirtiliyordu. Ayrıca çevre kirliliğinin giderek artacağı ve doğal tahribatın ekosistemde büyük bir yıkıma neden olacağı ve geri dönüşü olmayan bir seviyeye ulaşacağı belirtiliyordu. *** 1972 yılında yani “Büyümenin Sınırları” raporunun yayınlandığı yıl Stockholm’de Birleşmiş Milletler “İnsan Çevresi Konferansı” düzenlendi. Çevre konusunda düzenlenen ilk uluslararası konferans sonunda, “BM İnsan Çevresi Bildirisi” kabul edildi. *** Raporun yayınlandığı yıllarda ekonomik büyümenin sonucu olarak ortaya çıkan çevre kirliliği ve doğa tahribatı sanayileşmeye karşı bir tepki oluşturdu. Bu tepkileri önlemek, çevreye olan zararları azaltmak ve hızlı ekonomik büyüme ile oluşan sosyal adaletsizliğe çözüm olarak “sürdürülebilirlik” kavramı gündeme geldi. *** Sürdürülebilir kalkınma kavramı ise ilk kez, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan Brundtland Raporu’nda "Bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma" olarak tanımlanmıştır. Gelecek kuşakların ihtiyacı olan kaynakları şimdiden tüketmeyelim deniyordu.  Sürdürülebilirliğin 3 temel bacağı olarak sosyal eşitlik, ekonomik refah ve çevrenin korunması ilke olarak benimsendi. Bu yaklaşımla çevreyi kirletmeden sanayileşmenin mümkün olacağı düşünülüyordu. Ayrıca doğanın yıkıma uğramayacağı ve ekosistemin bozulmayacağı ileri sürülüyordu. *** 1972 yılından sonra geçen 50 yıl içerisinde bu düşüncelerin uygulamada gerçekleşmediği görüldü. Çevre her geçen gün daha fazla kirlendi. Doğadaki tahribat giderek artıyor. Bunu biyolojik çeşitlilikteki azalma ve türlerdeki yok oluşla görebiliyoruz.
Ekleme Tarihi: 10 Ocak 2023 - Salı
Lütfi  Vural

“SINIRSIZ BÜYÜME” DÜNYAYI EKOLOJİK YOKOLUŞA SÜRÜKLÜYOR”

19. yy da sanayileşme ile beraber tüketici alışkanlıkları ve tercihleri de değişmeye başladı. Ekonomik büyümeye dayalı sanayi modelinde, ihtiyaçlar “sınırsız” olarak tarif ediliyordu. Bu yaklaşım tüketim miktarını artırdı. Günlük hayatımıza “moda” kavramının girmesi ile beraber daha sık tercih değiştirir hale geldik. Dün aldığımız bir eşyayı modası geçtiği bahanesi ile bugün kapının önüne koyduk.

***

1960’lı yıllarda ABD de “Roma Kulübü” olarak adlandırılan düşünce kulübü sanayileşmenin ve tüketimin kaynakları giderek tükettiğini belirterek, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne konu ile ilgili bir araştırma isteğinde bulunur. Araştırmada 5 değişken veri olarak kullanılır. Bu değişkenler:

1-Hızlı nüfus artışı,

2-Gıda üretimi,

3-Sanayileşme hızı,

4-Çevre kirliliği düzeyi ve

5-Doğal kaynakların tükenme hızıdır.

Bu araştırmada temel yaklaşım, dünyadaki kaynakların sınırsız olmadığı, nüfus artışı ve sanayileşmeye bağlı olarak azalacağı ve tükeneceğidir. Araştırma sonucu 1972’de yayınlandı. Dünya nüfusunda, sanayileşmede, çevre kirlenmesinde, gıda üretiminde ve doğal kaynakların tükenmesinde büyüme eğilimi bugünkü gibi devam ederse dünyadaki ekonomik büyümenin 100 yıl içinde sınıra dayanacağı ve kontrol altına alınamayan bir düşüş yaşanmaya başlanacağı belirtiliyordu. Diğer bir ifade ile dünyadaki kaynaklar 100 yıl içerisinde tükenme noktasına geleceği belirtiliyordu. Ayrıca çevre kirliliğinin giderek artacağı ve doğal tahribatın ekosistemde büyük bir yıkıma neden olacağı ve geri dönüşü olmayan bir seviyeye ulaşacağı belirtiliyordu.

***

1972 yılında yani “Büyümenin Sınırları” raporunun yayınlandığı yıl Stockholm’de Birleşmiş Milletler “İnsan Çevresi Konferansı” düzenlendi. Çevre konusunda düzenlenen ilk uluslararası konferans sonunda, “BM İnsan Çevresi Bildirisi” kabul edildi.

***

Raporun yayınlandığı yıllarda ekonomik büyümenin sonucu olarak ortaya çıkan çevre kirliliği ve doğa tahribatı sanayileşmeye karşı bir tepki oluşturdu. Bu tepkileri önlemek, çevreye olan zararları azaltmak ve hızlı ekonomik büyüme ile oluşan sosyal adaletsizliğe çözüm olarak “sürdürülebilirlik” kavramı gündeme geldi.

***

Sürdürülebilir kalkınma kavramı ise ilk kez, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan Brundtland Raporu’nda "Bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılayan kalkınma" olarak tanımlanmıştır. Gelecek kuşakların ihtiyacı olan kaynakları şimdiden tüketmeyelim deniyordu.  Sürdürülebilirliğin 3 temel bacağı olarak sosyal eşitlik, ekonomik refah ve çevrenin korunması ilke olarak benimsendi. Bu yaklaşımla çevreyi kirletmeden sanayileşmenin mümkün olacağı düşünülüyordu. Ayrıca doğanın yıkıma uğramayacağı ve ekosistemin bozulmayacağı ileri sürülüyordu.

***

1972 yılından sonra geçen 50 yıl içerisinde bu düşüncelerin uygulamada gerçekleşmediği görüldü. Çevre her geçen gün daha fazla kirlendi. Doğadaki tahribat giderek artıyor. Bunu biyolojik çeşitlilikteki azalma ve türlerdeki yok oluşla görebiliyoruz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.