Mehmet ÇELİKEL
Köşe Yazarı
Mehmet ÇELİKEL
 

BÜYÜK OSMAN GAZİ ÜZERİNE...

Bugünde biraz tarihten yazalım. Bir dostumun tavsiyesi üzerine bir Türk yazarın yazdığı belgelere dayanan bir roman. Beyazıt Akman’ın yazdığı OSMAN kitabı. Kitap 2 cilt olup oldukça güzel bir anlatıma sahip. Henüz 1. cildi bitirdim ve ikinci cildine başlayacağım. Yazar Washinton Kütüphanesindeki bazı eski elyazmaları ve belgelerden faydalanarak bu kitabı yazmış. Hiç bilmediğimiz yönleri ile Osman Gazi’yi anlatmış. Hepimiz Osmanlı’nın kurucusu olduğunu bildiğimiz bir kişi olan Osman Gazi sıradan bir insan değildi. Ve içinde yaşadığı topraklar zorlu yerlerdi. Anadolu’nun parçalandığı, bir yandan doğuda acımasız Moğol istilası, batıda Doğu Roma İmparatorluğu ve Rum tekfurları, arada sıkışmış birbirileri ile çekişen beylikler, türlü taktikler ve kandırmacalar. Kısacası karışık bir coğrafya içinde Anadolu. Söğüt-Domaniç te yani batıda bir boy olan Kayı Boyu. Başlarında Ertuğrul Gazi. Sözünün eri ve barışçı olarak bilinen bir kişilik. Oğlu Osman Rum tekfuru tarafında bulunan dağın kovuğundan bir kartal yavrusu kaçırır, Rumlar onu gördüklerini söyleyince kartal yavrusunu oğlundan alıp Rumlara iade eder. O kadar adil, barış yanlısı, haksızlığa tahammülü olmayan bir kişilik. Oğlu Osman ise ele avuca sığmayan, savaşçı, usta bir okçu olan bir kişilik. Şeyh Edebali’nin kızı olan Rabia ya aşık. Şeyh Edebali ise buna karşı. Kısacası o günün havasını, insanlarını, ahlakını, güveni anlamak gerek. İnsanın bazı yerlerde değerli, bazı yerlerde değersiz olduğu, savaşların ve çatışmaların hüküm sürdüğü ama mertliğin ve cesaretinde olduğu bir zaman dilimi. İşte bu zaman diliminin en önemli yönü parçalanmış ve sonu gelmiş bir Anadolu Selçukluları, Moğollar, Rum tekfurları, Türk beyliklerinin bulunduğu bir coğrafyadan Tasavvuf biliminin, evliyaların çıktığı bir zaman dilimi olması. Kalp gözü açık, gerçek inisiyelerin dolaştıkları topraklar. Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Betaş-ı Velinin, Tapduk Emre’nin yaşadığı zamanlarda Anadolu da bir karmaşa ve istikrarsızlık var. düşünün bir yanda o zamanın en büyük ilmi ve düşünürleri mevcut, bir yanda ise insanlar birbirini kesiyor. Böyle çıkmaz bir zamanda bir adam ki önüne Türkleri Katıp, 600 yıl sürecek bir imparatorluğu kuruyor. Rüyasında da bunu görüyor. Altı tane hilal ile altı tane güneş görüyor. Şeyh Edebali ona bunların her birinin bir asır olduğunu ve altı yüz yıl dünyaya hüküm süren bir devlet kuracağını söylüyor. Sonrada dönüp kızımı sana verdim, sizin nikahınız Levh-i Mahfuz da kıyılmış diyor. O zamanın bilim adamları ve düşünürleri şeyhler ve dervişlerdi ama gerçekten İslam’ın emrettiği şeyleri kusursuz yapıp, insanlara da bunları öğretiyorlardı. Özellikle bir eğitimden geçiriyorlar ve nefsini yenmesini öğretiyorlardı. Bunu herkes yapamasa da bazılarının içindeki cevheri görüyorlar ve onları inisiye edip kalp gözlerini açıyorlardı. Bu belki acılı ve zorlu bir eğitimdi ama kişiliğiniz gelişiyor ve birçok şeyi görüp öngörebiliyorsunuz. Osman Gazi de böyle bir eğitimden geçmişti. Osman Gazi birçok kişi ile karşılaşmıştır ama esas daha sonra sağ kolu olan bir Rum tekfurunun en ünlü şövalyesi olan Mikhail Kosses, namı değer Köse Mihal en güvendiği kişilerden biri olacaktır. Baktım bulamadım ama yazar onun hatıratlarından yani el yazmalarından faydalanmış. Bir şövalyenin hatıraları. Ayrıca Osman Gazi’nin Yunus Emre ve Marco Polo ile karşılaşmışlığıda vardır. Böyle bir zaman diliminde hepsi bir yerde olmuşlar ve parçalanmış bir devletten bir imparatorluğun adımını Osman Gazi ve arkadaşları atmıştır. Kitabı okurken bir şey düşündüm. Kurtuluş Savaşı öncesi de Anadolu ayni durumda değil miydi? Her tarafımız sarılmış, paramparça olmuş bir imparatorluktan eğitimi ve fikri tam bir Mustafa Kemal Atatürk te Osman Gazi’nin yaptığını yapmadı mı? Atatürk ve arkadaşları bir Türkiye Cumhuriyetini yarattılar. Osman Gazi zamanında da Türkler olarak anılıyorduk. Altı Yüzyıl sonra Türk ismi Türkiye Cumhuriyeti olarak taçlandı. Bir fikir ama çok benziyor. Demek ki tarih Türkü ara sıra imtihan ediyor. Beyazıt Akman’ın yazdığı kitaptan hafif alıntı alarak bu yazıyı yazdım ama eski geçmişimizin nasıl olduğunu anlamak için şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum. Çok güzel bir dille yazılmış bir kitap. Saygılarımla...
Ekleme Tarihi: 08 Mart 2020 - Pazar
Mehmet ÇELİKEL

BÜYÜK OSMAN GAZİ ÜZERİNE...

Bugünde biraz tarihten yazalım. Bir dostumun tavsiyesi üzerine bir Türk yazarın yazdığı belgelere dayanan bir roman. Beyazıt Akman’ın yazdığı OSMAN kitabı. Kitap 2 cilt olup oldukça güzel bir anlatıma sahip. Henüz 1. cildi bitirdim ve ikinci cildine başlayacağım. Yazar Washinton Kütüphanesindeki bazı eski elyazmaları ve belgelerden faydalanarak bu kitabı yazmış. Hiç bilmediğimiz yönleri ile Osman Gazi’yi anlatmış. Hepimiz Osmanlı’nın kurucusu olduğunu bildiğimiz bir kişi olan Osman Gazi sıradan bir insan değildi. Ve içinde yaşadığı topraklar zorlu yerlerdi.

Anadolu’nun parçalandığı, bir yandan doğuda acımasız Moğol istilası, batıda Doğu Roma İmparatorluğu ve Rum tekfurları, arada sıkışmış birbirileri ile çekişen beylikler, türlü taktikler ve kandırmacalar. Kısacası karışık bir coğrafya içinde Anadolu. Söğüt-Domaniç te yani batıda bir boy olan Kayı Boyu. Başlarında Ertuğrul Gazi. Sözünün eri ve barışçı olarak bilinen bir kişilik. Oğlu Osman Rum tekfuru tarafında bulunan dağın kovuğundan bir kartal yavrusu kaçırır, Rumlar onu gördüklerini söyleyince kartal yavrusunu oğlundan alıp Rumlara iade eder. O kadar adil, barış yanlısı, haksızlığa tahammülü olmayan bir kişilik. Oğlu Osman ise ele avuca sığmayan, savaşçı, usta bir okçu olan bir kişilik. Şeyh Edebali’nin kızı olan Rabia ya aşık. Şeyh Edebali ise buna karşı. Kısacası o günün havasını, insanlarını, ahlakını, güveni anlamak gerek. İnsanın bazı yerlerde değerli, bazı yerlerde değersiz olduğu, savaşların ve çatışmaların hüküm sürdüğü ama mertliğin ve cesaretinde olduğu bir zaman dilimi.

İşte bu zaman diliminin en önemli yönü parçalanmış ve sonu gelmiş bir Anadolu Selçukluları, Moğollar, Rum tekfurları, Türk beyliklerinin bulunduğu bir coğrafyadan Tasavvuf biliminin, evliyaların çıktığı bir zaman dilimi olması. Kalp gözü açık, gerçek inisiyelerin dolaştıkları topraklar. Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Betaş-ı Velinin, Tapduk Emre’nin yaşadığı zamanlarda Anadolu da bir karmaşa ve istikrarsızlık var. düşünün bir yanda o zamanın en büyük ilmi ve düşünürleri mevcut, bir yanda ise insanlar birbirini kesiyor. Böyle çıkmaz bir zamanda bir adam ki önüne Türkleri Katıp, 600 yıl sürecek bir imparatorluğu kuruyor. Rüyasında da bunu görüyor. Altı tane hilal ile altı tane güneş görüyor. Şeyh Edebali ona bunların her birinin bir asır olduğunu ve altı yüz yıl dünyaya hüküm süren bir devlet kuracağını söylüyor. Sonrada dönüp kızımı sana verdim, sizin nikahınız Levh-i Mahfuz da kıyılmış diyor.

O zamanın bilim adamları ve düşünürleri şeyhler ve dervişlerdi ama gerçekten İslam’ın emrettiği şeyleri kusursuz yapıp, insanlara da bunları öğretiyorlardı. Özellikle bir eğitimden geçiriyorlar ve nefsini yenmesini öğretiyorlardı. Bunu herkes yapamasa da bazılarının içindeki cevheri görüyorlar ve onları inisiye edip kalp gözlerini açıyorlardı. Bu belki acılı ve zorlu bir eğitimdi ama kişiliğiniz gelişiyor ve birçok şeyi görüp öngörebiliyorsunuz. Osman Gazi de böyle bir eğitimden geçmişti.

Osman Gazi birçok kişi ile karşılaşmıştır ama esas daha sonra sağ kolu olan bir Rum tekfurunun en ünlü şövalyesi olan Mikhail Kosses, namı değer Köse Mihal en güvendiği kişilerden biri olacaktır. Baktım bulamadım ama yazar onun hatıratlarından yani el yazmalarından faydalanmış. Bir şövalyenin hatıraları. Ayrıca Osman Gazi’nin Yunus Emre ve Marco Polo ile karşılaşmışlığıda vardır. Böyle bir zaman diliminde hepsi bir yerde olmuşlar ve parçalanmış bir devletten bir imparatorluğun adımını Osman Gazi ve arkadaşları atmıştır.

Kitabı okurken bir şey düşündüm. Kurtuluş Savaşı öncesi de Anadolu ayni durumda değil miydi? Her tarafımız sarılmış, paramparça olmuş bir imparatorluktan eğitimi ve fikri tam bir Mustafa Kemal Atatürk te Osman Gazi’nin yaptığını yapmadı mı? Atatürk ve arkadaşları bir Türkiye Cumhuriyetini yarattılar. Osman Gazi zamanında da Türkler olarak anılıyorduk. Altı Yüzyıl sonra Türk ismi Türkiye Cumhuriyeti olarak taçlandı. Bir fikir ama çok benziyor. Demek ki tarih Türkü ara sıra imtihan ediyor.

Beyazıt Akman’ın yazdığı kitaptan hafif alıntı alarak bu yazıyı yazdım ama eski geçmişimizin nasıl olduğunu anlamak için şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum. Çok güzel bir dille yazılmış bir kitap.

Saygılarımla...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.