Dünya iyiye mi yoksa kötüye mi gidiyor?
Evet, bu soruyu birçok kez kendimize, hatta etrafımızdaki insanlarla sık sık sohbet esnasında soruyoruz.
Dünya nereye gidiyor?
Paylaşılması çok zor olan bir yer mi dünya?
Aslında "Dünya herkese yeter" diyoruz ya zaman zaman... Dünya tabii ki herkese yeter ancak; bir tek 'nefse' yetmez ve yetmedi de...
Hep daha fazlasını istiyoruz, hiç ölmeyecekmişiz gibi, daha fazla ve daha fazla...
Mükemmel bir dünyaya hiç sahip olamayacağımız kesin ama yaşanılır bir dünyayı kurmakta çok zor değil aslında.
"Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, hiçbir şey yapmadan durup izleyenler yüzünden tehlikeli bir yerdir" diyen dahi zeka Albert Einstein geliyor hemen aklıma.
Dünya gündemine baktığımız zaman, sanki hiç iç acıcı bir durum yokmuş gibi görmeye başladık.
Her an şiddete kurban gitme korkusu, korku filmlerinde yaşananların kişinin başına gelme ihtimali, nükleer veya biyolojik savaşın çıkabilmesi, bir virüsün bütün insanlığa bulaşması, dünya kaynaklarının azalmaya başlaması, gelecekte susuzluğun yaşanabileceği korkusu, kıtlık kapıda endişesi ,kapitalizm savaşları, Hollywood filmlerinde olan genetik sapma sonucu ortaya çıkan garip bir yaratığın insanlığı yok etmesi gibi ihtimaller, bunların gerçekleştiğini gören düşünen insanoğlunu günden güne korkutuyor, karamsarlığa sürüklüyor. Böyle olunca da insanlar dünyayı tehdit edici bir yer olarak görmeye başlıyor ve yaşama küsüyor adeta.
Ve sonuç; “'Kötü Dünya Sendromu'na mı sürükleniyor insanlar?” sorusunu akıllara getiriyor elbette.
KÖTÜ DÜNYA SENDROMU
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın bir açıklamasını okudum, yakın bir zamanda.
Diyor ki;
"Kötü Dünya Sendromu dünyadaki güven ortamının azalması ve dünyanın daha tehdit edici bir yer haline gelmesinin neden olduğu bir durumdur. Bu durum toplum ve birey psikolojisinde olumsuz sonuçlara neden olmaktadır.
Kötü dünya sendromu, empati yoksunluğunun en önemli sonuçlarından biridir. Ayrıca toplumsal duyguların hasar görmesiyle bu sendrom daha fazla ortaya çıkıyor".
Yani; dünya gündemine dair şahit olduğumuz her olumsuz olay, bizi bu sendromun içine doğru itiyor. Belki de bu sendromun içine bilerek itiliyoruz...
Son dönemlerde insanların dünyayı daha tehdit edici yer olarak algılamaya başladığını, karanlık ve kötülüklerle dolu gördüğünü, bundan dolayı da gerçekte olduğundan çok daha fazla güvende hissetmeme eğiliminde olduğunu herhalde birçoğumuz fark ediyoruzdur. En azından farkındalığı biraz daha yüksek olanlar bunu daha net görüyordur.
Özellikle bu tabloyu büyütmek için medya bile kullanılıyor diyebilirim.
Her şey kötüye gidiyor algısının altında başka amaçlar olabilir mi? Yoksa bir kurtarıcı mı bekliyor olacağız bir zaman sonra?
Haydi, bakalım biraz beyin fırtınasına ihtiyaç var sanki!
Dünya büyük ve kötü bir yer olarak görülmeye başlandı. Gerçek ve fantezi ayırt edilemez hale geldi. Meydana gelen herhangi bir tehlike, insanlarda her gün olacak duygusu yaşatmaya başladı. Bu duygunun politik olarak da sürekli beslendiğini hesaba katacak olursak, amaç ne acaba?
Korku zamanlarında insanlar daha çok saldırganlaşırlar, daha agresif olurlar ve şiddete karşı şiddetle karşılık verirler. Şiddet davranışlarının sonuçlarına karşı şiddeti yöntem olarak benimserler. Özellikle de Ortadoğu insanında bu kültür vardır. Bu coğrafyanın insanında şiddet davranışı karşısında agresif olma, karşı şiddete yönelme gibi radikallik eğilimleri ortaya çıktığı için şiddeti yöntem olarak seçme görülmektedir.
Dolayısı ile dünyada şiddeti, savaşı, acımasızlığı, bencilliği ve buna benzer kötülük arz eden düşünce ve de eylemleri arttırmayı amaçlayanlar, "Neyi başlatıp, neyi seyrediyor ve neyi hedefliyorlar" sorusu yine akıllara geliyor doğrusu...
"İnsanı diğer canlılardan ayırt eden en önemli özellik düşünebilmektir" diyerek, düşünebilmeyi başarma dileği ile... Esen kalınız!