İnsanın 'kendi' olabilmesi için "ÖZGÜR" olması gerekir.
Özgür olmayı biraz karıştırıyoruz sanki!
Özgürlük; sınırsızlık demek değil, sınırlarını belirleyerek, sınırlarının içinde dengeli yaşamak demektir.
Özgür olmak; mental, ruhsal, duygusal, fiziksel olarak insanın kendine ait olması anlamına gelmez mi?
Ya peki, kaç kişi bu saydıklarım konusunda kendine ait?
***
Öyle bir şey ki; arabesk bir toplumda, mülkiyetçilik (aidiyet, sahiplik duygusu) anlayışı ile yaşadığımız için ister istemez kodlarımızda bu duygular var. Ne yazık ki bireysellikten uzak, bireyselliğin ne olduğunun farkında olmayan bir toplum olduk. Etik kurallar içerisinde bireysel hak ve özgürlüğünü düşünen bireyler, tabii farkında olanlar, sınırlarını ihlal etmeden, birilerini kalıpları içine sokmaya çalışmadan, birilerinin oluşturduğu kalıpları içine de girmeden uyum ve dengeyi kurabilir. Buna rağmen sorsanız herkes kendini; "Ben özgürüm" diye addediyorken, derinliklerine indiğiniz zaman, kimsenin tam anlamıyla kendine ait olmadığını da görürsünüz...
Ya duygusal bir esaret ya mental bir saplantının sunduğu esaret ya fiziksel esaret, ya paraya esaret gibi gibi...hep birilerine ve bir şeylere esir olarak yaşıyoruz.
İşin ilginç tarafı ise; kimse neyin esiri olduğunun bile farkında değil.
DÜNEBİLDİĞİN KADAR ÖZGÜRSÜN
Özgürlük içsel yolculuk ile başlar. İnsan, kendini keşfettikçe; zihnini, kalbini, ruhunu, bedenini saran o, katman katman kabuklardan sıyrılarak çıkar.
Yani diyeceğim o ki; saplantılar insanı köleleştirir.
Düşünceler, duyguları ve hatta her şeyi yönetir...
Düşünceler özgür bırakıldığında yaratıcılık da artar. Hatta daha verimli, daha huzurlu ve daha mutlu olur insan.
Özgür olmak; her şeyi kendine hak görmek demekte değil. Tam tersi, bir başkasının haklarını da kendi haklarımız gibi önemsemektir. İşte böyle bir şeydir özgür olmak...
Dış dünyanın dayatmalarına bağlı gelişen esaretten, kendi bencilliğine hizmet ederek, her şeyi kendine hak gören zihniyetten arınarak, kendini daha gelişmiş bir bilinç ile yeniden doğurmak dileklerimle...