Değerli dostlar, geçtiğimiz Pazar günü takvimler, 10 Kasım’ı gösteriyordu. 10 Kasımlar, bizim gönlümüzde ayrı bir hüzün, ayrı bir özlem, ayrı bir duygu yaşatır. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan bedenen ayrılışının 86. yılı. Yokluğu ile üzülüyoruz,ama düşünceleriyle, ilkeleriyle, yaktığı özgürlük, bağımsızlık be çağdaşlık ışığıyla gösterdiği hedefe, hiç durmadan yürüyoruz, yürüyeceğiz. Ruhu şad olsun. Şükranla, minnetle, saygıyla her an anıyoruz, arıyoruz. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatük’ü anlamak aslında çok kolay; yeterki onu anlayalım ve anlatalım.
***
Bakınız Atatürk’ü çok yakından tanıyan ve bilen yaveri Muzaffer Kılıç, onu farklı bir yönüyle anlatıyor. Birlikte okuyalım. Bir gün Atatürk'le birlikte Abidinpaşa'dan gelip Samanpazarı yoluyla Ulus'a geçiyorduk. O zamanlar Samanpazarı'nda bulunan üç beş dükkandan birisi Ali Efendi adlı kitapçıya aitti. Kitapçı dükkanının kepenklerinde, nefis bir halı asılmış duruyordu. Savaş yıllarının sonu olduğundan hiçbir yerde, hele Ankara'da böyle güzel bir şey görmek pek şaşırtıcı olduğu için bu halı Atatürk'ün de dikkatini çekti. Hemen arabayı durdurup indik.
***
Birlikte dükkana yürüdük. Kitapçı, Ata'yı görünce “Buyurun Paşam!” diyerek heyecanla bir emri olup olmadığını sordu. Paşa da bu halıyı çok güzel bulduklarını belirtti. Kitapçı, “Paşam, bu halı bir müşterimin. Paraya ihtiyacı olmuş, satılması için bana bıraktılar. Benimle bir ilgisi yok.” dedi. Atatürk, böyle güzel bir halının çok kıymetli olduğunu, bunu halı sahibinin nereden almış olabileceğini öğrenmek istedi. Kitapçı ezile büzüle, “Paşam, emanet bırakan adının söylenmemesini özellikle rica ettiler, izniniz olursa adını söylemeyeyim.” dedi. Bu söz üzerine Atatürk daha çok merak edip “Çocuk, belki halıyı almak isteyeceğiz. Kimin ve kaça olduğunu öğrenmek isteriz.” dedi. Kitapçı, “Paşam 40 lira istemişlerdi.” deyip yine halı sahibinin adını vermedi.
***
Atatürk halı sahibini iyice merak edip ısrar edince de kitapçı istemeyerek ve sıkılarak “Abdülhalim Çelebi Efendinindir Paşam!” dedi. Abdülhalim Efendi, Mevlana sülalesinden gelmiş, Konya milletvekili olarak Mecliste görev yapıyordu. Kapısı her an herkese açık, cömert, gayet güzel konuşan, Mevlevi kalpağı ile gezen, akıllı, sevimli, hoş sohbet, özü sözü doğru bir kişiydi. Atatürk, bu cevabı alınca çok duygulandı ve bana dönerek dükkana 40 lira bırakmamı emretti. Hemen parayı bıraktım. Kitapçı halıyı koşarak indirip paket yapmaya koyuldu.
***
Bu arada Atatürk, Abdülhalim Efendi'nin kişiliğinden övgüyle söz etti ve “Abdülhalim Efendi, evde halısını satacak kadar parasız kalıyor, ama kapısını kimseye kapamıyor.” diyerek onu övdü. Sonra da kitapçıya dönerek “Bana bakın! Halıyı biz alıyoruz. Fakat halıyı Abdülhalim Efendi'nin evine yollayınız. Biz oradan aldırırız. Akşam üzeri de kendilerine bir kahve içmek için geleceğimizi söyleyiniz.” dedi. Kitapçı bu davranışa şaşırmış bize bakarken biz arabaya binip oradan uzaklaştık. Aynı akşam Abdülhalim Efendi'nin evine gittik. Kendisi bizi avlu kapısında karşıladı. Eve girince baktım halı, kapı arkasında paketli olarak duruyordu. Mütevazı evinde minderlere oturuldu, kahveler içildi. Abdülhalim Efendi, “Paşam” halıyı almışsınız. Fakat halı evime geri geldi. İzin verirseniz, arabanıza koyduralım.” dedi. Atatürk, “Abdülhalim Efendi, halı yine bizim olsun. Biz arada sırada sana kahve içmeye geldikçe onun üzerinde kahvemizi içeriz.” diyerek halıyı açtırdılar ve odaya serdirdiler.
***
Kahveler içildi ve sohbet edildi. Giderken Abdülhalim Efendi yine bizi kapıya kadar uğurlayarak “Paşam, eğer izniniz olursa halıyı...” derken Atatürk sözünü kesip gülümseyerek “Abdülhalim Efendi, onu sana emaneten bırakıyoruz. Her gelmemizde onu burada görmek ve üzerinde oturmak isteriz.” diyerek veda edip ayrıldık. Böylece Atatürk, Abdülhalim Çelebi Efendi'ye, kitapçıya bile belli etmemeye çalışarak ihtiyacı olan yardımı yapmış, fakat halıyı almamışlardı.
***
Bu ibret verici anı, o büyük asker, devlet adamı ve devrimci liderin, en az bu nitelikleri kadar büyük olan insanlığını anlatmasının yanı sıra onun, gerçek bir dindar ve üstelik bir tarikat mensubu olan Çelebiye saygısını göstermesi bakımından da ayrı bir önem taşıyor. Abdülhalim Efendi, o halıyı Konya Mevlana Müzesi kurulunca oraya armağan etmiştir. Görülüyor ki Abdülhalim Efendi de bu asil davranışı kötüye kullanmamış ve halıyı sahiplenmeyip layık olduğu yere armağan etmiştir.
DÜRÜST, GÜVENİLİR, ELİ AÇIK DEVLET ADAMLARINA İHTİYACIMIZ VAR
Tarihteki bu yaşananlara baktığımızda, tarihi doğru ve mantıklı okuyup anladığımızda nereden nereye geldiğimizi çok iyi görme ve anlama fırsatı yakalamış olacağız. Dürüst, güvenilir, eli açık, gönlü açık, hoş sohbet, bilgili, görgülü, hoşgörülü insanlara; yöneticilere, devlet adamlarına, esnafa, yurttaşa çok ihtiyacımız var.
Sözün Özü: Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. Mustafa Kemal ATATÜRK