Değerli dostlar, yine sanal dünyanın derinliklerinde gezinirken ilginç ve bir o kadar ibret verici bir öyküyle karşılaştım.
Öykü, yıllar yıllar önce uzak bir ülkede anlatılır.
***
Bir zamanlar ülkenin birinde bir adam, aç, susuz ve bitkin ve ne yapacağını bilemez bir durumda gezinirken dayanamayıp tezgahtan kayısı çalar ve yer. Fakat çok kısa sürede adamı yakalarlar ve cezalandırılmak üzere Kralın huzuruna çıkarırlar.
Kayısı çalan adam, Kralı görünce ona şöyle der:
Değerli efendim, çok açtım; dayanamadım, çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer beni affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.
Kral, adamın bu sözüne inanmayarak dudak büker ve şöyle der:
Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?
Adam, avucunun içinde tuttuğu kayısı çekirdeğini gösterir ve Krala uzatır:
Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz, der.
Kral, bu ilginç öneri karşısında kahkaha atarak:
Ek o zaman! Altın meyveleri görünce affederim seni! der.
Yoksul adam:
Haşmetlim, bu tohumu ben ekemem. Çünkü ben bir hırsızım. Bu tohumu ancak, hayatında hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir. Aksi durumda onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Efendim, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz, der.
Kral, irkilir ve suratını asar. Bir süre düşündükten sonra hırçın bir sesle:
Ben, Kral’ım; bahçıvan değil. O tohumu, başvezire ver; eksin de altın meyveleri görelim, der.
Yoksul adam, tohumu başvezire uzatır. Başvezir, telaş içerisinde Krala dönüp itiraz eder:
Efendim, ben, ekim biçim işlerinde çok beceriksizimdir. Bu sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin, der.
Hazinedar başı da hemen bir bahane bulur ve bu görevi başkasına devreder.
orada bulunan herkes, bir bir sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçınırlar.
Durumu anlayan Kral, oluşan sessizlik anında bir süre düşünür. Başını önüne eğmiş başvezire, hazinedara ve diğer görevlilere dik dik bakar ve şöyle der:
Haydi bakalım, bu hırsız adama tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim.
Kral, cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için atar.
Herkesin sessiz sedasız cebinden birer altın çıkarıp yoksul adama vermesini izler. Sonra da gülerek şöyle der:
Buradan bir an önce git be adam! Bugünlük bu ders, hepimize yeter!
***
Evet, ders güzel.
Peki, yaşananlardan ve özellikle geçmişteki olaylardan ders alınması gerekmez mi?
Tarihi olayların, öykülerin, masalların anlatılma ve oluşturulma gerekçesi bu değil mi?
Hani, çok ünlü bir söz vardır: “Tarihi ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyor merhum Mehmet Akif.
Her toplum zaman zaman yanlışa düştüğü gibi yanlıştan kurtulmasını da bilir. Toplum olarak herkesin kendine çeki düzen vemesi gerekir.
Hatalardan ve yanlışlardan kurtulabilmek için toplumun her bir bireyi, kendini ve özünü temize çekebilmeli; temiz ve güvenilir bir toplum olma yolunda hızla ilerleyebilmeli.
İnsan olmanın en temel özelliği bu değil mi?
Önemli olan, başarmak için ilk adımı atabilmek!
Sözün Özü
İnsana yol çizen, akıl ve bilgiden çok ahlaktır. Bilge HAN