Değerli dostlar, memurlarla ilgili oluşturulan “Toplu Sözleşme” görüşmeleri, “Hakem Heyeti”nin kararı ile sonlandı. Tabii böyle olacağını, hükümetin teklifinin değişmeyeceğini, önceden yaşananlardan biliyorduk; perşembenin gelişi, çarşambadan belli idi.
***
Peki, tüm olup bitenlerden sonra yetkili ve etkili olduklarını söyleyenler, çok çok üyeye sahip olanlar, yüzde 2’lik baraj uygulaması koydurarak memurları zorunlu olarak kendine bağlayanlar, bu bir aylık süre içinde adam gibi işe yarar, ses getirici eylem yaptılar mı? Ben duymadım, görmedim, bilmiyorum.
AĞZIMIZ AÇIK KALDI
Şunu biliyorum ve okudum; sosyal medya üzerinden öyle etkili(!), öyle ses getirici(!) paylaşımlar yapıldı ki ağzımız açık kaldı, dilimiz tutuldu. Asıl ilginç ve şaşırtıcı olan ise bu toplu sözleşme görüşmeleri sürecinde toplantı tutanağı ile kayıt altına alınan hükümlerin lehte sonuçlanacak biçimde arttırılması ve uzlaşılamayan tekliflerin de oy birliği ile olumlu sonuçlanmasının istenilmesi. Bir milyondan fazla üyesi olan konferedasyonun, sendika olarak yapamadığı eylemi, hükümetin atadığı kuruldan beklemesi çok komik. “Kazanım” diye pazarlanan o sözde “kazanımlar”ın, geçmiş dönemlerden süregelen kazanımlar olduğu kendi paylaşımlarından anlaşılıyor.
ÇOK ÜYELİ SENDİKA YAPANLARA SÖZÜMÜZ OLMAYACAK MI?
Yetkili, etkili, çok çok üyeli sendikaların yaptıkları, yapmadıkları, etkileri, yetkileri, eylemleri, eylemsizlikleri ortada… Tamam da asıl sorun; etkisiz, eylemsiz sendikalara üye olup da onları yetkili kılanlara, çok üyeli sendika yapanlara sözümüz olmayacak mı? Bu sorunun yanıtını, bir fıkra ile verelim. Bir gün Temel ile Dursun, sinemaya giderler. İzledikleri filmde at yarışı sahnesi de vardır. At yarışı sahnesi başladığında Dursun, Temel’in kolunu dürter: “İddiaya var misun? Ben diyrum ki aha bu yarışı bence kır at kazanaceğdur.” Temel de “Hayur, doru at kazanacağdur.” Derken dayanamazlar ve 100 liraya iddiaya tutuşurlar. Yarışı Temel’in dediği doru at kazanır ve Dursun, Temel’e 100 lirayı verir. Ertesi gün Temel, Dursun’u arar ve “ Ula uşağum, dünkü filim varidi ya, ben oni önceden izlemişudum, vicdanum rahat etmedi. Seni onun içun aradum. Doru atın kazanacağini bileyirdum.” Dursun da gayet rahat bir biçimde, “Üzülme uşağum, o filimi ben de önceden izlemişudum.” Bu söz üzerine Temel, “O zaman niye kır ata oynadun da?” deyince Dursun, “Ula uşağum, izlemişudum emme ben nerden bileyum yine doru atın kazanacağını?” Fıkra böyle de ya yıllardır aynı filmi, aynı oyunu izleyip bile bile kazanmayanı desteklemenin mantığı ne?
***
Her toplu sözleşme döneminde aynı oyun, noktasına virgülüne dokunmadan oynanıyor. Nedense fıkradaki Dursun gibi izleyicilerin de aynı olması, kaybedeni desteklemesi şaşırtıcı. Film daha önce izlenmiş olmasına karşın farklı sonuç beklenmesi çok ilginç. Bile bile lades demek. Kamu çalışanlarına büyük görev ve sorumluluk düşüyor.
MÜCADELE EDECEK SENDİKALARA YETKİ VERİLMELİ
Memurların üye olarak yıllardır verdikleri yetki, maalesef üyeler adına doğru ve etkili bir biçimde kullanıl(a)madı. O zaman yapılması gereken belli; Yetkili sendikaları değiştirmek. Yetkilerini ve etkilerini, gücünü aldıkları üyelerden yana kullanmayanlara verilen yetkiler alınmalı. Daha etkili, daha güçlü ve daha gerçekçi mücadele edecek sendikalara yetki verilmeli. Gücünü ve aidatını aldığı üyesinin hakkını, hukukunu en etkili ve güçlü biçimde savunacak, mücadele edecek, kazanacak sendikalar mutlaka vardır. Duygusallık, beklenticilik ve “hele bir dur!” anlayışı bırakılıp akılcı ve mantıklı davranılmalı.
***
Yıllardır o toplu sözleşme masalarında kamu çalışanlarını yüzdelik oranlarla açlık ve yoksulluk sınırı arasına sıkıştıranlara gerekli ders verilmeli. Yetkili olan ama etkili olamayanlara, yüz binlerce üyesi olup da bu toplu sözleşme dönemlerinde adam gibi eylem yap(a)mayanlara gerekli uyarılar yapılmalı.
***
Bu haftaki yazımızı, geçen haftaki yazımın son cümlelerini anımsatarak bitirmek istiyorm. Kamu çalışanları, nasıl bir sendikacılık istediğine karar vermeli ve sonra da bunun mücadelesini hep birlikte yapmalı. Yoksa her toplu sözleşme döneminde “Yüzde kaç alacağız?” değil; “Yüzde kaç verecekler?” deyip sessizce bekleşiriz.
SÖZÜN ÖZÜ
Pahalı parfümleri kenara bırakın. İnsan, güven kokmalı. Kitap Yüzü