Eskiler, erdemin ışığıyla ortalığı aydınlatması için önce devlet işlerini yoluna koyarlardı. Devlet işlerini yoluna koyabilmek için önce ev işlerini yoluna koyarlardı. Ev işlerini yoluna koyabilmek için önce kendilerine çekidüzen verirlerdi. Kendilerine çekidüzen verebilmek için önce düşüncelerini yoluna koyarlardı. Düşüncelerini yoluna koyabilmek için önce bilgi eksikliğini giderirlerdi. ** Konfüçyüs’a, “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. O da “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa sözcükler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” demiş. Yukarıdaki örnekleme, dilin ne kadar önemli olduğunun en iyi özeti aslında. ** Peki dil nedir? Dil, “İnsanların düşündüklerini, duygularını ve duyduklarını bildirmek için sözcüklerle ya da işaretlerle yaptıkları anlaşma veya anlatım aracı” olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle toplumu oluşturan temel yapılardan biri olan dil, insanlık tarihi boyunca yapılmış en önemli buluştur ve sürekli gelişim halindedir. Dil yalnızca insanlar arasında iletişimi sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yeni kuşakların geleceğine de yön veren, milli kimliğimizin de bir sembolüdür. Dilin zarar görmesi, kültürümüzün ve milli kimliğimizin doğal olarak millet hafızasının da zarar görmesidir. Dil o kadar etkili bir silahtır ki dilinizi öğrettiğiniz bir milleti kesinlikle egemenliğiniz altına alabilirsiniz. Hem de çok basit; savaşsız… Bunun için Yunus Emre, “Söz ola kese başı; Söz ola kestire başı!” diyor. ** Yani dil, o kadar etkili ve keskin bir iletişim aracı ki kısa sürede çok şey yapabilir, yaptırabilir. Bu kadar önemli ve etkili aracı kullanırken ne kadar duyarlıyız, ne kadar bilinçliyiz, ne kadar önemsiyoruz? Yazımızın başlağında belirttiğimiz gibi “dilimiz kimliğimiz”dir. Dilimizi, Türkçemizi doğru, etkili ve verimli kullanmadığımız sürece çok önemli değerimiz, varlığımız yok olacaktır. Dil bilinci, kültür bilincini ve tarih bilincini de arttırır. Diline sahip çıkan her birey, benliğine, kimliğine, atasına, tarihine de sahip çıkmış olacaktır. Karamanoğlu Mehmet Bey, bu bilinci yüzyıllar önce duyurmuş ve haykırmıştı. Bu önemli ve anlamlı sese kulak verelim, duyarlı davranalım. Kimliğimize ve kişiliğimize sahip çıkalım. Binlerce sözcüğün Türkçesi varken yabancı olanını kullanmayalım. Sözcükleri kullanırken seçici ve bilinçli olalım. Türk’çe düşünelim; Türk’çe konuşalım; Türk’çe yaşayalım. Sözün Özü Türkçe Giderse Türklük Gider, Türkiye Gider! Oktay Sinanoğlu