Değerli dostlar, hiç “Yengeç Sepeti” söylemini duydunuz mu? İsterseniz, söylemi biraz daha açayım: “Yengeç Sepeti Sendromu” Bu söylemi duymuş olanların olabileceğini düşünüyorum. Bu söylemden ve söylemin anlatmaya çalıştığından yola çıkarak bir şeyler söylemek istiyorum. Önce “Yengeç Sepeti Sendromu”nu oluşturan olayı anımsayalım.
***
Kumsalda yürüyen bir adam, avlanan balıkçıya yaklaştığında kova içerisindeki yakalanmış yengeçleri görür. Kovanın üstü açıktır, kapağı yoktur. Bu durum, onu şaşırtır. Çünkü yengeçlerin kaçabileceğini düşünür. Balıkçıya gördüğü bu durumu sorar. Balıkçı da “Evet, tek bir yengeç olsaydı, kesinlikle kaçardı. Ancak pek çok yengeç varsa biri kaçmaya çalıştığında diğerleri onu yakalar. Dolayısıyla o yengeç kaçamayacağını anlar. Geri kalan yengeçler de aynı kaderi yaşarlar.” der ve sözlerini şöyle sürdürür: “Tek yengeç, kapaksız kovadan rahatlıkla çıkabilirken sayı arttıkça kaçış imkansızlaşır. Çünkü birbirlerini yukarı itmek yerine, aşağı çekerek engellerler. Sonunda kimse kazanamaz. Bu durum, Yengeç Sepeti Sendromu’nun örneklemesidir.”
***
Evet değerli dostlar, balıkçının anlattığı olay böyle. Şimdi çevremize şöyle bir bakalım. İş ortamında birlikte çalıştığımız, sivil toplum kuruluşlarında birlikte görev üstlendiğimiz, hatta aynı aile içinde bile yukarıdaki olaya benzeyen durumlar; çekiştirmeler, engellemeler, küçümsemeler ve çomak soklamalar yaşanmıyor mu? Maalesef yaşanıyor.
***
Kardeş, kardeşi kıskanıyor. İş arkadaşı, çalışmalarıyla başarılı olan iş arkadaşını kıskanıyor, entrikalarla onu engelliyor. Birçok sivil toplum kuruluşunda el ele, omuz omuza görev yapanlar, birbirlerinin açığını kolluyor, karalamak ve aşağı çekmek için fırsat kolluyor. Yine güzel ve anlamlı bir alıntıyı aktarayım.
***
Filipinliler arasında ilgi çeken bir anlayış, ilk olarak aktivist yazar Ninotchka Rosca tarafından kullanılıyor. “Ben sahip değilsem, sen de olamazsın.”, “Ben başaramıyorsam, sen de başaramazsın.” Bazı insanlar, bencilce davranarak hırslarını ön plana alarak başarmanın yolunun başkalarını geride tutmak olduğunu düşünürler. Kendileri ulaşamıyorsa başkaları da ulaşamaz olsun. Bu düşüncede olanların istekleri budur. Bu tür kişilerin rekabetçi duygulara, tahammülleri yoktur. Kıskançlık ve çekememezlik duyguları ile çabalarınızı bozmaya, yok etmeye çalışırlar.
***
Örneğin, tam zamanlı kurumsal bir işinizden ayrılıp kendişi işinizi kurmak ve girişimci olmak istiyorsunuz. İş çıkışlarında kendinizi geliştirecek kurslara katılmayı planlıyorsunuz. Daha farklı, daha iyi koşullara yöneldiğinizde, değişime henüz hazır olmayan, korkan kişilerin eleştirileriyle yüz yüze gelebilirsiniz. Kendi başarısızlık korkularıyla sizin başarılarınıza, gelişim olanaklarınıza ket vurmaya çalışanlar, yeni bir şey denemek istediğinizde baltalamaya, caydırmaya kalkışanlar çıkar.
***
“Ne gerek var?”, ”Boş ver.”, “Zaten beceremezsin, hiç uğraşma!”, “Bu saatten sonra meslek değiştirilir mi?” sözlerini duyabilirsiniz. Benzeri söylemler o kadar ileri gider ki girişim düşüncenizden kendiniz de şüphelenmeye başlarsınız. Bu durum, iş stresini arttrabileceği gibi umutsuzluğa ve başarısızlığa yol açabilir.
***
Bu “Yengeç” zihniyetli kişilerin ortaya çıkardığı bir başka sorun da iş yerindeki başarılı çalışanların önemini ve değerini azaltmalarıdır. Kendileri başarısızken başkalarının başarısını izlemek yerine, başarılı olmak isteyenlerin çökmelerini, yıkılmalarını beklerler. Bu “Yengeçler”, mutlu anlarda bile eleştirecek noktalar bulabilirler; ama eleştiri duymak istemezler. Empatiden ve merhametten yoksundurlar.
***
“Yengeç” zihniyetinin aksine asıl yapılması gereken “Başkasına yardımcı olmak, kendimize yardımcı olmaktır aslında.” Yengeçlerin bizi hedeflerimizden ve hayallerimizden uzaklaştırmasına, üretkenliğimizi azaltmaya izin vermemeliyiz.
***
Sözün Özü:
Kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemeyen, gerçek mümin olamaz. Hadisi Şerif