Değerli dostlar, geçen haftaki yazımızın başlığı “Hiçsin Hiç!” idi. Konunun ilginçliğinden dolayı benzer bir konuyu daha ele almak istedi.
Günümüz ortamında o kadar çok kendini beğenen, kendini nimetten sayan, vazgeçilmez gören, hatta “bulunmaz Hint kumaşı” sayan zevat varr ki anlamak ve anlatmak zor.
Evet, bu haftaki yazımız, alçakgönüllülüğün, tevazunun en güzel anlatımı olacak.
Bu haftaki yazımızı hep birlikte okuyalım.
Bir zamanlar bilginler ve şairler, 'suskunlar meclisi' adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.
Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek fakat çok az konuşmaktı.
O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Cami, bu meclisin üyeleri arasında olmayı arzuluyordu. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi.
Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi.
Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Cami oraya layık bir bilgindi, ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.
Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Cami'ye gönderdi. Zeki bilgin, durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gülden küçük bir yaprak koparıp nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi.
Meclistekiler bu kibar cevabın mânasını anlamışlardı: Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.
Başkan listeye Molla Cami'nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Cami sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Cami'ye gelince konuyu anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek kırk sayısının soluna koydu. Yani 040 yazdı. Alçak gönüllü Molla Cami, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.
Gül yaprağı olmak, kolay değil. Ama evde, işte, çevrede geçim ehli olmanın, gül gibi geçinmenin yolu gül yaprağı olmaktan geçiyor. Yük olmayıp yük almak, gül yaprağı güzelliğine kavuşmak… Kendi içimizde, ailemizle, çevremizle uyumlu olmanın, sonsuz güzellikler yolunda yürümenin müjdecisi.
Gül yaprağı sırrına erenler, sağdaki sıfır gibi bulundukları topluma güç katarlar hem de bire on, ama soldaki sıfır gibi davranıp kimseye yük olmazlar.
Ne dersiniz şöyle bir düşünmeye; evde, işyerimizde kısacası hayatımızda gül yaprağı gibi miyiz, yoksa bir damlası hayat karartan zehir miyiz?
Hayat yolculugunda gül yaprağı olabilmek ve kalabilmek dileğiyle..
Sözün Özü
Boş kafalı insanla mütevazı insanı birbirinden ayırmak kolaydır. Boş kafalılar hep kendilerinden söz eder. La Bruyere