Değerli dostlar, çevremizde ve geniş anlamda da kentimizde zaman zaman güzel çalışmalar yapılıyor.
Oturduğumuz cadde ve sokaklardan tutun da mahallemizde, ilçemizde, kentimizde yenileme, güzelleştirme ve geliştirme çabaları sürüyor.
Oldukça güzel ve ilginç çalışmalara tanık oluyoruz.
Bu güzel çalışmalar arasında dikkatimi çeken bazı ilginç olay ve durumlarla karşılaşıyoruz.
Bu ilginçliğe dikkat çekmek için çokça anlatılan ve bilinen bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum.
****
Eski zamanda bir padişahın dört veziri varmış. Ancak içlerinden birini çok severmiş. Diğer vezirler, bu durumdan oldukça rahatsızlarmış. Aralarında sürekli o veziri çekiştirirlermiş. Hatta ayağını kaydırmak için planlar yaparlarmış.
Bu durumdan haberdar olan padişah, bir gün, dört vezirini de yanına alarak ava gitmiş. Bir tepede otururlarken karşı yaylada bir kervanın konakladığını görmüş. Birinci vezirini huzuruna çağırmış.
“Git öğren bakalım, bu kervan nereden geliyor?” demiş.
Vezir, atını mahmuzlayıp gitmiş.
Bir süre sonra ikinci vezirine emretmiş:
“Git öğren bakalım, bu kervan nereye gidiyor?”
O vezir de gittikten biraz sonra üçüncü vezirini çağırmış.
“Git öğren bakalım, bu kervanın sahipleri kimlerdir?”
Üçüncü vezir de dörtnala gitmiş ve çok sevdiği vezirini huzuruna almış.
Ona da “Git öğren bakalım, bu kervanın yükü nedir?” demiş.
Vezirler tek tek dönmeye başlamış.
Padişahın sorusunun cevabını veren vezir padişahın sağ tarafına geçip el-pençe divan duruyormuş.
Önce birinci vezir gelmiş.
Efendim, demiş. Kervan Şam’dan geliyor.
İkinci vezir, Efendim, kervan Halep’e gidiyor, demiş.
Üçüncü vezir, Efendim, bu kervanın sahipleri Şam eşrafından filanca filanca kişilerdir, demiş.
Ve en sonunda en sevdiği vezir huzura çıkmış.
Efendimiz, demiş ve başlamış anlatmaya.
Kervanın yükü inci, ipek kumaş ve gümüştür. Kervan Şam eşrafından filanca filancalara aittir. Kervan, Şam’dan gelip Halep’e gitmektedir. Kervanda iki yüz erkek, seksen kadın, yirmi beş çocuk, on atlı ve on on beş yaya silahlı adam olmak üzere üç yüz otuz kişi bulunmaktadır… derken Padişah;
Yeter, bu kadar yeterli, demiş ve diğer vezirlerine dönmüş.
Şimdi anladınız mı, onu niçin çok sevdiğimi mi?
****
Evet, öyküde anlatıldığı gibi “Leb demeden leblebiyi anlayacak adamlar”a gereksinim var.
Öngörüsü, planlaması, algılaması ve çözüm odaklılığı yüksek kişilere gereksinim var.
Yol çalışması yapılıyor, park veya çevre düzenlemesi yapılıyor. Sonra bir bakıyorsunuz; bir hafta on gün sonra o yeni yapılan yerin bir bölümü yeniden kazılmış, bozulmuş. Yani unutulan bir şey var. O eksiklik veya hata giderilmeye çalışılıyor.
Kent ve ülke yönetimi böyle öngörüsüzlüklerle, plansızlıkllarla olmaz. Yani yap-boz-yap; olmadı boz-yap-boz…
Sözün Özü
Önleyebilmek için öngörmek, öngörebilmek için bilmek gerekli. Auguste Comte