Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

DARP, ŞİDDET, ÖLÜM!

Değerli dostlar, geçen hafta bir meslektaşımız; eğitimci, öğretmen, yönetici, görevi başında öldürüldü. Hem de okuldan atılan bir öğrenci tarafından. 2017 yılının Aralık ayında da yine bir okul müdürü, görevi başında öldürülmüştü. Peki, o günden bugüne ne değişti? Öğretmene, doktora, hemşireye, sağlık görevlisine, kısaca kamu çalışanlarına şiddet, darp, yaralama, ölümlere varan saldırılar bitti mi? Hayır! Bitmez! Neden? Onlarca gerekçesi var. Bakınız, şu on beş yirmi gün içinde okullarda birçok şiddet olayı yaşandı. Bir öğrenci, okula bıçakla girdi, bir yere saklandı, müdür yardımcısını bekledi; koridordan geçerken arkasından saldırdı ve yaraladı. Öğrenci olmayan bir başka kişi, okul önünde bir öğretmeni kolundan bıçakla yaraladı. Yine bir veli(!) -İnsani duygu gereği veli diyoruz!- öğrencisini uyaran öğretmene okul koridorunda o öğretmenin yüzüne yumruk vurdu. Yine bir veli(!), öğrencisi eve geç geldi diye okulu karıştırdı, okulun kapılarını tekmeledi, okul yönetimine saldırdı, önüne çıkanları darp etmeye çalıştı. Tüm bunlar, on beş yirmi gün içinde duyduklarımız, gördüklerimiz. Medyaya yansıyanları. Bilmediklerimiz, duymadıklarımız da mutlaka vardır… Geçtiğimiz yıllarda yaşanan onlarca olayı anlatmıyorum bile! Onları da anlatmaya kalksam birkaç haftalık yazı dizisi olur. Okullarda, hastanelerde, aile sağlığı merkezlerinde, öbür devlet kurumlarında yaşanan yüzlerce darp ve şiddet olayı kanıksanan, sıradanlaşan olaylar sınıfına girdi. Peki, bu bu şiddetin, tehdidin, saldırının önüne geçmek mümkün değil mi? Tüm bu olumsuzluklar engellenemez mi? Evet, kamu çalışanlarına, özellikle de sağlık ve eğitim çalışanlarına yapılan bu saldırıların önüne geçmek bence mümkün, hem de çok kolay. Nasıl mı? Anlatayım. Bir kişi yasalara aykırı davrandığında tutuklanabiliyor mu? Evet. Yine yasalara aykırı iş ve işlem yapanlar cezaevine giriyor mu? Evet. Bu durumda olanlar, hak mahrumiyetine uğruyor mu? Evet. Şimdi gelelim asıl konuya. Kamu çalışanını tehdit eden, darp eden, yaralayan da mahrumiyetine uğramalı. Bu, illaki tutuklama, ceza evi olmayabilir. Öreneğin tüm kamu hizmetlerinden belirli bir süre -bir hafta, on gün, on beş gün, bir ay gibi- yararlanamama cezası olsun. Vatandaşlık numarası tek tuşla e-devlete tanımlandığında doğrudan kısıtlama (bloke) başlatılabilir. Bu durumda böyle şiddet yanlısı çoğu kişinin bu tür davranışlarında azalma olacaktır. Çünkü çoğu kişi, böyle bir kısıtlama ile karşılaşmak istemez. Bu kısıtlamanın içeriği aslında çok caydırıcı. Örneğin bankacılık işlemleri yapamama, mobil iletişimden yararlanamama, öbür kamu hizmetlerinin kısıtlanması gibi onlarca kısıtlama türü sayılabilir. Evet, ülkemizde şiddet ve saldırganlık çok yaygınlaştı hatta olağanlaştı. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Bunun da yolu gerçek anlamda caydırıcı önlemlerin ve yaptırımların uygulanması. Bakınız, sosyal medyada paylaşılan bir gönderide şöyle demişler: “Bir öğretmenin silahla öldürülmesine öğretmenler tepki veriyor. Halbuki en çok veliler tepki göstermeli. Bir silah getirip öğretmenini, müdürünü vurabilen insanlar, kafası kızınca sınıf arkadaşını öldürmez mi sanıyorsunuz? Yalnızca öğretmenler değil, çocuklarımız da güvende değil.” Geçen hafta okul müdürünü öldüren kişinin aynı eğitim öğretim yılı içinde üç okuldan atıldığı, önceki okulunun ağaçlarını ve çardağını yaktığı, 2023 yılında silahla yakalandığı, şiddet ve basit yaralama suçlarına karıştığı söyleniyor. Acı gerçekler böyle. Eğitimci yazar Prof. Dr. Necati Cemaloğlu hocanın sosyal medyada paylaştığı önemli birkaç iletisini de aktarayım. “Öğretmenlere yönelik şiddet, genellikle liselerde oluyor. Okuma-yazma bilmeyen, dört işlemi yapamayan, okumak istemeyen, sorunlu öğrenciler zorunlu eğitimden dolayı okulda tutuluyor. Öğretmenler, ders yapamıyor; bunları kontrol etmeye çalışıyor. Bu yüzden lise zorunlu olmaktan çıkarılmalı. Okullarda Türkçeyi konuşamayan, özyönetim becerisi kazanamamış, ahlaki normlardan habersiz, saldırgan, ben merkezci, öğrenmeye kapalı, kabadayı, sorumsuz öğrenciler var. Bunlar, sınıfta bırakılamıyor, devamsızlık yapsa sınıf geçiyor, disiplin cezaları caydırıcı değil. Dolayısıyla aile de sorunlu.” Değerli dostlar, yazımzı sosyal medyada yer alan ibretlik sözle bitirelim. “Öğretmen ölürse tebeşir ölür, silgi ölür, sıralar ölür, ziller ölür, oyunlar ölür... Öğretmen ölürse sevgi ölür, hüzün ölür, geçmiş ölür, bugün ölür, yarın ölür... Öğretmen ölürse yöneten ölür, yönetilen ölür... Eğer öğretmen ölürse sen ölürsün, ben ölürüm, biz ölürüz.”   Sözün Özü:   Öğretmen ihmal edildiğinde o ülke intihar ediyor, demektir. Albert Einstein    
Ekleme Tarihi: 15 Mayıs 2024 - Çarşamba
Mustafa ATALAY

DARP, ŞİDDET, ÖLÜM!

Değerli dostlar, geçen hafta bir meslektaşımız; eğitimci, öğretmen, yönetici, görevi başında öldürüldü. Hem de okuldan atılan bir öğrenci tarafından.
2017 yılının Aralık ayında da yine bir okul müdürü, görevi başında öldürülmüştü.
Peki, o günden bugüne ne değişti?
Öğretmene, doktora, hemşireye, sağlık görevlisine, kısaca kamu çalışanlarına şiddet, darp, yaralama, ölümlere varan saldırılar bitti mi? Hayır! Bitmez! Neden? Onlarca gerekçesi var.
Bakınız, şu on beş yirmi gün içinde okullarda birçok şiddet olayı yaşandı.
Bir öğrenci, okula bıçakla girdi, bir yere saklandı, müdür yardımcısını bekledi; koridordan geçerken arkasından saldırdı ve yaraladı.
Öğrenci olmayan bir başka kişi, okul önünde bir öğretmeni kolundan bıçakla yaraladı.
Yine bir veli(!) -İnsani duygu gereği veli diyoruz!- öğrencisini uyaran öğretmene okul koridorunda o öğretmenin yüzüne yumruk vurdu.
Yine bir veli(!), öğrencisi eve geç geldi diye okulu karıştırdı, okulun kapılarını tekmeledi, okul yönetimine saldırdı, önüne çıkanları darp etmeye çalıştı.
Tüm bunlar, on beş yirmi gün içinde duyduklarımız, gördüklerimiz. Medyaya yansıyanları. Bilmediklerimiz, duymadıklarımız da mutlaka vardır…
Geçtiğimiz yıllarda yaşanan onlarca olayı anlatmıyorum bile! Onları da anlatmaya kalksam birkaç haftalık yazı dizisi olur.
Okullarda, hastanelerde, aile sağlığı merkezlerinde, öbür devlet kurumlarında yaşanan yüzlerce darp ve şiddet olayı kanıksanan, sıradanlaşan olaylar sınıfına girdi.
Peki, bu bu şiddetin, tehdidin, saldırının önüne geçmek mümkün değil mi?
Tüm bu olumsuzluklar engellenemez mi?
Evet, kamu çalışanlarına, özellikle de sağlık ve eğitim çalışanlarına yapılan bu saldırıların önüne geçmek bence mümkün, hem de çok kolay.
Nasıl mı? Anlatayım.
Bir kişi yasalara aykırı davrandığında tutuklanabiliyor mu? Evet.
Yine yasalara aykırı iş ve işlem yapanlar cezaevine giriyor mu? Evet.
Bu durumda olanlar, hak mahrumiyetine uğruyor mu? Evet.
Şimdi gelelim asıl konuya.
Kamu çalışanını tehdit eden, darp eden, yaralayan da mahrumiyetine uğramalı. Bu, illaki tutuklama, ceza evi olmayabilir.
Öreneğin tüm kamu hizmetlerinden belirli bir süre -bir hafta, on gün, on beş gün, bir ay gibi- yararlanamama cezası olsun. Vatandaşlık numarası tek tuşla e-devlete tanımlandığında doğrudan kısıtlama (bloke) başlatılabilir.
Bu durumda böyle şiddet yanlısı çoğu kişinin bu tür davranışlarında azalma olacaktır. Çünkü çoğu kişi, böyle bir kısıtlama ile karşılaşmak istemez. Bu kısıtlamanın içeriği aslında çok caydırıcı. Örneğin bankacılık işlemleri yapamama, mobil iletişimden yararlanamama, öbür kamu hizmetlerinin kısıtlanması gibi onlarca kısıtlama türü sayılabilir.
Evet, ülkemizde şiddet ve saldırganlık çok yaygınlaştı hatta olağanlaştı. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Bunun da yolu gerçek anlamda caydırıcı önlemlerin ve yaptırımların uygulanması.
Bakınız, sosyal medyada paylaşılan bir gönderide şöyle demişler: “Bir öğretmenin silahla öldürülmesine öğretmenler tepki veriyor. Halbuki en çok veliler tepki göstermeli. Bir silah getirip öğretmenini, müdürünü vurabilen insanlar, kafası kızınca sınıf arkadaşını öldürmez mi sanıyorsunuz? Yalnızca öğretmenler değil, çocuklarımız da güvende değil.”
Geçen hafta okul müdürünü öldüren kişinin aynı eğitim öğretim yılı içinde üç okuldan atıldığı, önceki okulunun ağaçlarını ve çardağını yaktığı, 2023 yılında silahla yakalandığı, şiddet ve basit yaralama suçlarına karıştığı söyleniyor.
Acı gerçekler böyle.
Eğitimci yazar Prof. Dr. Necati Cemaloğlu hocanın sosyal medyada paylaştığı önemli birkaç iletisini de aktarayım.
“Öğretmenlere yönelik şiddet, genellikle liselerde oluyor. Okuma-yazma bilmeyen, dört işlemi yapamayan, okumak istemeyen, sorunlu öğrenciler zorunlu eğitimden dolayı okulda tutuluyor. Öğretmenler, ders yapamıyor; bunları kontrol etmeye çalışıyor. Bu yüzden lise zorunlu olmaktan çıkarılmalı.
Okullarda Türkçeyi konuşamayan, özyönetim becerisi kazanamamış, ahlaki normlardan habersiz, saldırgan, ben merkezci, öğrenmeye kapalı, kabadayı, sorumsuz öğrenciler var. Bunlar, sınıfta bırakılamıyor, devamsızlık yapsa sınıf geçiyor, disiplin cezaları caydırıcı değil. Dolayısıyla aile de sorunlu.”
Değerli dostlar, yazımzı sosyal medyada yer alan ibretlik sözle bitirelim.
“Öğretmen ölürse tebeşir ölür, silgi ölür, sıralar ölür, ziller ölür, oyunlar ölür... Öğretmen ölürse sevgi ölür, hüzün ölür, geçmiş ölür, bugün ölür, yarın ölür... Öğretmen ölürse yöneten ölür, yönetilen ölür... Eğer öğretmen ölürse sen ölürsün, ben ölürüm, biz ölürüz.”
 
Sözün Özü:
 
Öğretmen ihmal edildiğinde o ülke intihar ediyor, demektir. Albert Einstein
 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.