Değerli dostlar, geçen haftaki “Zor Zorunlu” başlıklı yazımızda zorunlu eğitimin yeniden düzenlenmesi gerektiğini vurgulamış ve zorunlu eğitimde 2+5 sistemine geçilmesinin daha uygun olacağını belirtmiştim. Bu sistemin aşamalarını ve uygulama yöntemlerini anlatıyordum.
Geçen haftaki yazımızda anaokulu ve ilkokul basamaklarını ele almıştım. Ortaokul ve lise aşamasını da haftaya ele alacağımı söylemiştim.
Kaldığımız yerden devam edelim.
Liseler ve liselerin temelini oluşturacak ortaokullar, en az dört ayrı alanda yapılandırılmalı.
Bunlar; akademik liseler, teknik liseler, meslek liseleri ile beceri ve yetenek liselerinden oluşmalı. Tüm bu lise türlerinin temelini oluşturacak ortaokullar da amacına uygun biçimde yapılandırılmalı. Bu yeni düzenlemenin yanı sıra bir de mesleki eğitim merkezleri olmalı.
Şimdi bu dört türe ayırdığımız liselerin ve bunların temelini oluşturacak ortaokulların içeriğine bakalım.
Akademik liseler ve ortaokullar, tümüyle yüksek öğrenimin akademik alanına yönlendirilecek biçimde oluşturulmalı. Ve bu liseler ve ortaokullar, “Fen Bilimleri” ve “Sosyal Bilimler” diye kendi arasında ikiye ayrılmalı. Bu ayrışmaya bağlı olarak ilkokuldan başlayan gözlem, denetim ve uygulama örnekleri ortaokullara aktarılmalı.
Fen Bilimleri alanında okuyacak öğrenciler; doktorluk, mühendislik, eczacılık, dişçilik, sağlık hizmetleri gibi onlarca fen alanına yönelik yüksek öğretim kurumlarına yerleşecek biçimde eğitim almalı.
Sosyal Bilimler alanında okuyacak öğrenciler de kamu yönetimi, hukuk, adalet, eğitimcilik, dilcilik, yöneticilik gibi onlarca sosyal alan eğitimi veren yüksek öğretim kurumlarına yerleşecek biçimde yetiştirilmeli.
Teknik liseler ve ortaokulları da yüksek öğretime yönelik eğitim vermeli. Başta mühendislik olmak üzere doğrudan teknik bilgi, beceri ve yeteneğe dayalı iş ve meslek alanlarına ilgi duyan, ilgili ve meraklı öğrenciler, bu alanı seçmeli. Örneğin; uçak, gemi mühendisliği başta olmak üzere bu ve buna benzer alanlar, teknik lise öğrencilerini almalı ve ona göre yetiştirmelidir.
Meslek liseleri ve ortaokulları da tümüyle kısa yoldan iş ve meslek sahibi olma yolunu göstermeli. Ortaokuldan başlatılan ve lise eğitimi ile meslek edinimi sağlayacak olan bu uygulama, toplumun tüm ihtiyaçlarını karşılayacak iş ve meslek alanlarına yönelik olmalı. Günümüzde halkımız da esnaflar da çırak ve kalfa bulamamaktan şikayetçi. Birçoğumuz da usta dediğimiz kişilerden şikayetçiyiz.
Beceri ve yetenek liseleri ve ortaokulları ise tümüyle kişisel yeneneğe ve beceriye dayalı eğitim kurumudur. Burası, spor liseleri ve ortaokulları ile güzel sanatlar liseleri ve ortaokulları olarak ikiye ayrılmalı; öğrenciler, ilgi, beceri ve yeteneklerine göre yönlendirilmelidir.
Spor akademilerine, spor fakültelerine gidecek öğrenciler buradaki başarılarına göre ilgili yüksek öğretim kurumlarına geçiş yapabilmeliler.
Güzel sanatlar alanıyla ilgili olarak da her güzel sanat alanı ile ilgili ortaokullar ve liseler kurulmalı ya da ilgili okullarda en azından sınıflar oluşturulmalı, yüksek öğretim aşamasına da buralardan geçilmeli.
Asıl önemli kurum, Mesleki eğitim merkezleri. Meslek liselerini bitirenler, bir iş ve meslek sahibi olan kişiler, belirli aralıklarla buralarda eğitimden geçirilmeli, bilgileri ve deneyimleri güncellenmelidir. İlimizdeki Elginkan Vakfı’nın işlevi ve çalışmaları, bu uygulamanın temelini oluşturabilir. Her iş ve meslek alanına en az iki yılda bir bu mesleki eğitim merkezlerinde yenilenme ve güncelleme eğitimine katılma zorunluluğu getirilmelidir.
Zorunlu eğitimin temel sorunu; amaçsız, bilinçsiz, ilgisiz ve sorumsuz bir nesil ortaya çıkarmasıdır. Çünkü çocuklarımız, “Okuyorum!” diyerek; anne-babalar da “Çocuğum okuyor!” dedikleri için 18 yaşına kadar hiçbir ilgi, beceri, iş ve sorumluluk almayan, alamayan, verilmeyen bir nesil haline geldi. İşin acınası durumu da bu çocukların 18 yaşından sonra da aynı alışkanlıklarını ve davranışlarını sürdürmek istemeleri.
İşte anne-baba ile çocuk arasındaki çatışmalar da böyle derinleşiyor. Dolayısıyla bu 12 yıllık zorunlu eğitimle sorumsuz, ilgisiz, duyarsız, hazırcı ve tüketime alıştırılmış bir toplum oluşturuluyor. Bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmelidir. Çocuklarımızın, küçük yaştan itibaren ilgileri, becerileri ve yetenekleri doğrultusunda mutlaka bir işe, alana yönlendirilmesi yapılmalı ve bu iş ve alanla ilgili etkinliklere katılmaları sağlanmalıdır.
Ülkemizin, tüketen ve boş gezen insanlara değil; çalışan, üreten ve kazanç getirici işler yapan insanlara gereksinimi var.
Ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği ancak böyle güvence altına alınabilir.
Sözün Özü:
İnsanlar ve toplumlar, gelecekleriyile ilgilenmezlerse üzüntüleri ve kayıpları büyük olur. Konfüçyüs