Değerli dostlar, günümüzün en çok kullanılan ve sıradanlaşmış sözcüğü sanırım ki “yalan”dır. Çoğu kişi her konuşmasında bu sözcüğü ve bunun türevlerini mutlaka kullanıyor: “Yalan!”, “Yalan söylüyor!”, “Yalan söyleme!”, “Yalan konuşma!”… Hele televizyon programlarında, özellikle de kadın sunucuların sunduğu gündüz kuşağı programlarında yer alan katılımcıların, tarafların birbirlerine karşı en çok kullandıkları da bu sözcükler: “Yalan!”, “Yalan söyleme!”, “Yalan söylüyor!”, “Yalan konuşma!”…
HERKES İŞİNE GELDİĞİ GİBİ KONUŞUYOR
Bu sözcükler o kadar çok dikkat çekici oldu ki neyin doğru neyin yalan olduğu belirsiz. Hani bir söz vardır; “At izi, it izine karıştı!” diye, işte bu “yalan” sözcüğü de böyle oldu. İnsanlar o kadar kolay ve rahat yalan söylüyor ki anlamak mümkün değil. Bu durum karşısında ben bir soru sormak istiyorum. Peki, kim doğru söylüyor? Bunun yanıtı yok! Herkes işine geldiği gibi konuşuyor. Kimin doğru, kimin yalan söylediği belirsiz.
ZEKA DÜZEYİ ARTTIKÇA YALAN SÖYLEME EĞİLİMİ AZALIR
Yapılan bir araştırmaya göre insan beyni yalan söyledikçe utanma duygusunu da yitiriyormuş. Bilim insanlarının yüzlerce denek üzerinde yaptıkları gözlem ve araştırmaya göre zekayla yalan söylemek arasında ters orantı varmış. Yani insanda zeka düzeyi arttıkça yalan söyleme eğilimi azalırken zeka düzeyi düştükçe yalan söyleme eğilimi artıyormuş. Evet, bu durum, bilimsel bir belirleme. Bu bilimsel veriler ışığında çevremizdekileri bir kez daha gözlemlesek ve değerlendirsek sonuç, yararımıza olacaktır.
***
Bakınız, size ilginç bir anekdot aktarayım. Bir gün, ünlü şair Behçet Kemal Çağlar'ı, yalan konusu ile ilgili bir seminer vermesi için davet ederler. Salon tıka basa doludur. Behçet Kemal Çağlar içeri girer, salondaki insanlara bakar ve “Seminere birazdan başlıyacağız; fakat önce bir şeyi öğrenmem lazım. Tevfik Fikret'in son şiiri olan ‘Yalana Övgü’yü’ kaçınız okudu?” diye sorar. Salondaki insanların çoğu el kaldırır. Behçet Kemal Çağlar, konuşmasını sürdürür ve şöyle der: “Doğru yere gelmişim, Tevfik Fikret'in öyle bir şiiri yok!”
***
Ünlü Rus Psikolog Peter Demianovich Ouspensky, şöyle diyor. “Yalan söylemek insanın bilmediği şeyler hakkında düşünmesi ya da konuşmasıdır. Bu, yalan söylemenin başlangıcıdır. Yalan söylemek illa ki bile bile bir şeyleri yanlış aktarmak anlamına gelmiyor. Uydurma öyküler anlatmak ya da yan odada bir ayı var demek gibi. Fakat insanların belli bir konuda, o konuyu hiç anlamadan, ortaya koydukları teorileri toplarsanız, yalan söylemenin nerede başladığını anlarsınız. İnsanoğlu kendini bilmiyor. O, hiçbir şeyi tam olarak bilmiyordur; fakat onun yine de her konuda teorileri vardır. Bu teorilerin çoğu yalan söyleme olarak nitelendirilebilir.”
***
Bu gerçekler ışığında başka gerçeklerle yüzleşiyoruz. Bir yalanı dinlemek, yalan söylemekten daha sıkıcı ve zor. Acı olan nedir, biliyor musunuz? Bir yalana denk gelmek. Sonra binlerce doğruyu sorgulamak zorunda kalıyor insan! Bir insanın dili yalana alıştı mı gün gelir o kişi o yalan dolu dilinin kurbanı olur. Bir başka gerçek de yalana alıştırılmış bir topluluğa gerçekleri anlatmaya çalışmak o kadar zor ki sonra o topluluk gerçekleri anlatanları yalancı ilan ediveriyor. Toplumda en çok kanıksanan algı da çok ilginç. Yalan söyleyenler, herkesin yalan söylediğini düşünüyorlar. Yalana o kadar çok alıştırılmışız ki bir şeye inanmak için bir yalana gereksinim duyanların çokluğuna tanıklık eder duruma geldik.
YALAN SÖYLEMEK TERCİHTİR
Ünlü düşünür Arno Gruen da “Bir kez kendiniz olmaktan vazgeçerseniz artık yalanla yaşarsınız.” diyor. Çevremizi şöyle bir kontrol edelim. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirenleri affetmeyelim. Yanımızdan uzaklaştıralım. Çünkü yalan söylemek zorunluluk değildir, tercihtir. Hata değildir, kusur değildir, hainliktir. Bu haftaki yazımzı Thomas Keneally’nin şu sözü ile bitirelim. “Yalanlarımız ortaya çıkmadıkça hepimiz dürüstüz.”
Sözün Özü:
Suçluluk duygusu içinde kıvrananlar, vicdanın sesini duymamak için yalan söyler. Kitap Yüzü