Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

GELECEĞİMİZ GENÇLER

Değerli dostlar, geçen haftaki yazımızda “Gençlik Yakınmaları”nı ele almıştım. O yazımızda yüzlerce yıl önce de gençlerden ve gençliğin tutum ve davranışlarından yakınmalar olduğunu belirttim. Tüm bu yakınmaların nedenini de gençlerimizi yetiştiren anne babalara, daha büyüklere bağladım. Evet, bu savımın arkasındayım. Çünkü yüz yıllarca önce de benzer yakınmalar yaşanmış, suçlular da sorumlular da o çocukları, o gençleri yetiştiren büyükler olduğu anlaşılmıştır. Evet, o çocuklar, o gençler uzaydan, başka dünyalardan gelmiyor. Bizlerin yetiştirdiği çocuklar, gençler. Anne baba olarak, dede nine olarak, konu komşu olarak, yakın uzak akraba olarak, çevre olarak ve toplum olarak bizim sorumluluğumuz. *** Gelelim bu haftaki yazımıza. Sosyal medya ortamlarında çokça paylaşılan, okuma merakı olanların çoğunun bildiği bir alıntı var. O ve başka sosyal medya paylaşımlarından bazı bölümler aktaracağım. Paylaşımın birinin başlığı ilginç: “Çocuklara Söz Geçiremiyoruz!” Evet, söz geçiremiyoruz, çok doğru! Çünkü onları özgür yetiştirelim, öz güvenleri olsun, diyerek büyüttük. En güzel oyuncakları aldık; kendi oyuncaklarını yapmasına izin vermedik. Ağlayan, konuşan bebekler aldık; bezden, pamuktan, çöpten bebekler yapmalarına izin vermedik. HİÇ KARŞI TARAFI DÜŞÜNMEDİK Komşunun çocuğu ile oynarken kavga ettiklerinde “Çocuktur, birazdan barışırlar!” demedik. Gittik, komşunun çocuğunu azarladık, belki kovduk, kendimizi alamadık, o çocuğa tokat bile attık. Tabii, bunları yaparken hep kendi çocuğumuzu düşündük; üzülmesin, dövülmesin, küçük düşmesin dedik. Hiç karşı tarafı düşünmedik. Haberlerde duyup görüyoruz; çocukların kavgasından aileler arasında çatışma çıktı, diye… EL BEBEK GÜL BEBEK DAVRANDIK Kendi işini kendisinin görebileceği yaşlarda bile çocuklarımıza el bebek gül bebek davrandık. Okula giderken çantasını biz taşıdık. Sınıfa kadar girip yerine oturttuk. Yetmedi; kitabını, defterini çantasından biz çıkartıp masaya koyduk. Beslenme çantasına evde hazırladığımız doğal beslenme gıdalarını koyma yerine marketten, pastaneden aldıklarımızı koyduk. Bu durum karşısında öğretmen çocuğu uyarınca o öğretmene kafa tuttuk, hakaret ettik. Çocuğun hatası veya yanlış davranışı için çocuğu uyaran öğretmeni dövmeye kalktık. Öğretmenini şikayet eden çocuğa, “ O senin öğretmenin. Yanlışını ya da hatanı görmüş, seni uyarmış. Sen de davranışlarına dikkat et!” diyemedik. KALABALIKLAR ARASINDA YAPAYALNIZ KALDIK Bunca kalabalıklar arasında yalnızlaşan bir toplum olduk. Kalabalıklar arasında yapayalnız kaldık. “Aile” kavramını unuttuk. Çoğumuz, özellikle de çocuklarımız yakın akrabayı bilmez, tanımaz oldu. Dede, nine; amca, hala; dayı, teyze; yenge, enişte kavramlarını bilmeyen, tanımayan kuşaklar oluştu. Büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi öğretemedik, anlatamadık. Öyle oldu ki çocuklarımızı çok akıllı gördük. Onları özel okullara gönderdik, o da yetmedi özel dersler aldırdık. Özel okul, özel ders öğretmeninin parasını ben veriyorum, diyerek öğretmeni küçük görmesine neden olduk. Üzülmesin, kırılmasın diye hatalarını, yanlışlarını söylemedik.  ÇOCUKLARIMIZI GELECEĞE HAZIRLAYAMADIK Çocuklarımıza hiç sorumluluk vermedik. Küçük yaşlardan başlayarak suyu kendisinin içmesine fırsat vermedik. Kaşığı, bardağı tutturmadık. Çorabını, ayakkabısını kendisinin giymesine izin vermedik. Ailecek yemek yemeyi sağlayamadık. Birlikte sofraya oturup birlikte sofradan kalkmayı beceremedik. Herkes canının istediği zaman yedi, içti. Evimize gelen konuğu karşılamayı öğretemedik. O gelen konuğa “hoş geldiniz!” dedirtemedik. Çocuklarımızı geleceğe hazırlayamadık. Onları kültür, sanat, edebiyat, şiir, tarih, coğrafya gibi sosyal alanlarda yeteri kadar yetiştiremedik, geliştiremedik. Günlük yaşamda kullandıkları sözcük sayısı o kadar az ki söz dağarcıklarını geliştirici etkinlikler yapamadık. BİRBİRİMİZE YARDIM EDEMEZ DURUMA GELDİK Yardımlaşmayı ve dayanışmayı öğretemedik. Birbirimize yardım edemez duruma geldik. Aynı apartmanda yaşayanlar, birbirini tanımaz oldu. Aynı binada karşılaşanlar, selamlaşmaz oldu. Oturup kalkmasını, girip çıkmasını bilmez olduk. Çoğu insan, toplu taşımalarda nasıl davranılacağını bilmiyor. Büyüklere, yaşlılara, çocuklu veya hamile kadınlara yer verilir, ilkesini bilen, uygulayan yok. *** Maalesef çocuklarımızın; toplumun durumu bu. Ne yaptıysak büyükler olarak biz yaptık. Tüm hatalar bizim. O zaman düzeltmek de düzelmek de bizim sorumluluğumuzda. En kısa sürede kendimize gelelim, iş işten geçmeden bu toplumsal çöküşe “Dur!” diyelim. Sözün Özü: Toplumun dönüşmesi bireylerin dönüşmesi anlamına gelmiyorsa aldatmacadan başka bir şey değildir. Julia Kristeva
Ekleme Tarihi: 25 Şubat 2025 - Salı
Mustafa ATALAY

GELECEĞİMİZ GENÇLER

Değerli dostlar, geçen haftaki yazımızda “Gençlik Yakınmaları”nı ele almıştım. O yazımızda yüzlerce yıl önce de gençlerden ve gençliğin tutum ve davranışlarından yakınmalar olduğunu belirttim. Tüm bu yakınmaların nedenini de gençlerimizi yetiştiren anne babalara, daha büyüklere bağladım. Evet, bu savımın arkasındayım. Çünkü yüz yıllarca önce de benzer yakınmalar yaşanmış, suçlular da sorumlular da o çocukları, o gençleri yetiştiren büyükler olduğu anlaşılmıştır. Evet, o çocuklar, o gençler uzaydan, başka dünyalardan gelmiyor. Bizlerin yetiştirdiği çocuklar, gençler. Anne baba olarak, dede nine olarak, konu komşu olarak, yakın uzak akraba olarak, çevre olarak ve toplum olarak bizim sorumluluğumuz.

***

Gelelim bu haftaki yazımıza. Sosyal medya ortamlarında çokça paylaşılan, okuma merakı olanların çoğunun bildiği bir alıntı var. O ve başka sosyal medya paylaşımlarından bazı bölümler aktaracağım. Paylaşımın birinin başlığı ilginç: “Çocuklara Söz Geçiremiyoruz!” Evet, söz geçiremiyoruz, çok doğru! Çünkü onları özgür yetiştirelim, öz güvenleri olsun, diyerek büyüttük. En güzel oyuncakları aldık; kendi oyuncaklarını yapmasına izin vermedik. Ağlayan, konuşan bebekler aldık; bezden, pamuktan, çöpten bebekler yapmalarına izin vermedik.

HİÇ KARŞI TARAFI DÜŞÜNMEDİK

Komşunun çocuğu ile oynarken kavga ettiklerinde “Çocuktur, birazdan barışırlar!” demedik. Gittik, komşunun çocuğunu azarladık, belki kovduk, kendimizi alamadık, o çocuğa tokat bile attık. Tabii, bunları yaparken hep kendi çocuğumuzu düşündük; üzülmesin, dövülmesin, küçük düşmesin dedik. Hiç karşı tarafı düşünmedik. Haberlerde duyup görüyoruz; çocukların kavgasından aileler arasında çatışma çıktı, diye…

EL BEBEK GÜL BEBEK DAVRANDIK

Kendi işini kendisinin görebileceği yaşlarda bile çocuklarımıza el bebek gül bebek davrandık. Okula giderken çantasını biz taşıdık. Sınıfa kadar girip yerine oturttuk. Yetmedi; kitabını, defterini çantasından biz çıkartıp masaya koyduk. Beslenme çantasına evde hazırladığımız doğal beslenme gıdalarını koyma yerine marketten, pastaneden aldıklarımızı koyduk. Bu durum karşısında öğretmen çocuğu uyarınca o öğretmene kafa tuttuk, hakaret ettik. Çocuğun hatası veya yanlış davranışı için çocuğu uyaran öğretmeni dövmeye kalktık. Öğretmenini şikayet eden çocuğa, “ O senin öğretmenin. Yanlışını ya da hatanı görmüş, seni uyarmış. Sen de davranışlarına dikkat et!” diyemedik.

KALABALIKLAR ARASINDA YAPAYALNIZ KALDIK

Bunca kalabalıklar arasında yalnızlaşan bir toplum olduk. Kalabalıklar arasında yapayalnız kaldık. “Aile” kavramını unuttuk. Çoğumuz, özellikle de çocuklarımız yakın akrabayı bilmez, tanımaz oldu. Dede, nine; amca, hala; dayı, teyze; yenge, enişte kavramlarını bilmeyen, tanımayan kuşaklar oluştu. Büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi öğretemedik, anlatamadık. Öyle oldu ki çocuklarımızı çok akıllı gördük. Onları özel okullara gönderdik, o da yetmedi özel dersler aldırdık. Özel okul, özel ders öğretmeninin parasını ben veriyorum, diyerek öğretmeni küçük görmesine neden olduk. Üzülmesin, kırılmasın diye hatalarını, yanlışlarını söylemedik. 

ÇOCUKLARIMIZI GELECEĞE HAZIRLAYAMADIK

Çocuklarımıza hiç sorumluluk vermedik. Küçük yaşlardan başlayarak suyu kendisinin içmesine fırsat vermedik. Kaşığı, bardağı tutturmadık. Çorabını, ayakkabısını kendisinin giymesine izin vermedik. Ailecek yemek yemeyi sağlayamadık. Birlikte sofraya oturup birlikte sofradan kalkmayı beceremedik. Herkes canının istediği zaman yedi, içti. Evimize gelen konuğu karşılamayı öğretemedik. O gelen konuğa “hoş geldiniz!” dedirtemedik. Çocuklarımızı geleceğe hazırlayamadık. Onları kültür, sanat, edebiyat, şiir, tarih, coğrafya gibi sosyal alanlarda yeteri kadar yetiştiremedik, geliştiremedik. Günlük yaşamda kullandıkları sözcük sayısı o kadar az ki söz dağarcıklarını geliştirici etkinlikler yapamadık.

BİRBİRİMİZE YARDIM EDEMEZ DURUMA GELDİK

Yardımlaşmayı ve dayanışmayı öğretemedik. Birbirimize yardım edemez duruma geldik. Aynı apartmanda yaşayanlar, birbirini tanımaz oldu. Aynı binada karşılaşanlar, selamlaşmaz oldu. Oturup kalkmasını, girip çıkmasını bilmez olduk. Çoğu insan, toplu taşımalarda nasıl davranılacağını bilmiyor. Büyüklere, yaşlılara, çocuklu veya hamile kadınlara yer verilir, ilkesini bilen, uygulayan yok.

***

Maalesef çocuklarımızın; toplumun durumu bu. Ne yaptıysak büyükler olarak biz yaptık. Tüm hatalar bizim. O zaman düzeltmek de düzelmek de bizim sorumluluğumuzda. En kısa sürede kendimize gelelim, iş işten geçmeden bu toplumsal çöküşe “Dur!” diyelim.

Sözün Özü:

Toplumun dönüşmesi bireylerin dönüşmesi anlamına gelmiyorsa aldatmacadan başka bir şey değildir. Julia Kristeva

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.