Değerli dostlar, bu haftaki yazımızda, ibretlik bir öyküyü ve bu öyküden alacağımız birçok dersi aktaracağım.
Sosyal medyada gezinen ve birazcık okuyan çoğu kişi bilir; önce o çok bilinen öyküyü aktaralım; sonra da birlikte düşünelim ve değerlendirelim.
Olay, Hz. Süleyman döneminde geçer. Bilindiği üzere Hz. Süleyman, güçlü bir devlete ve orduya sahiptir. Dolayısıyla hem bir peygamber hem de adaletle hükmeden bir devlet başkanıdır. Yalnızca insanlara değil hayvanlara da hükmeder.
Günlerden bir gün bir kuş, kanadının bir derviş tarafından kırıldığı şikâyeti ile Hz. Süleyman'ın makamına çıkar. Şikâyetçi kuş, Hz. Süleyman’a derdini anlatır. Hz. Süleyman da o kuşun şikâyetçi olduğu dervişi buldurur. Makamına getirilen dervişe sorar:
Ey derviş! Bu kuş senden şikâyetçidir. Bu kuşcağızın kanadını niye kırdın?
Derviş, kendini savunur:
Sultanım, Allah bu yaratılanları insanlığın hizmetine vermiştir. Ben, bu kuşu avlamak istedim. Yine de ona kaçması için fırsat verdim, fakat o bekledi. “Gel beni tut, ne istiyorsan yap!” der gibi davrandı. Ben de o kuşun bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı. İşte o sırada da kanadını incittim.
Bunun üzerine Hz. Süleyman, kuşa şöyle der:
Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sonuçta sen uçup kaçabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.
Kuş, itiraz eder:
Efendim, bu kişi, bir avcı olsaydı o zaman hemen kaçardım. Ben onu derviş giysileri içinde gördüğüm için kaçmadım. Bundan bana zarar gelmez, diye düşündüm. Derviş olanın ne işi olur böyle şeylerle?
Hz. Süleyman, bu savunmayı beğenir ve kuşu haklı bulur. Kısasın yerine gelmesi için “Dervişin kolunun kırılması gerekir.” der.
Kuş, dervişe acır:
Efendim, öyle yapmayın, der.
Hz. Süleyman da ne yapayım, diye sorar.
Kuş, şöyle cevap verir:
Efendim, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileştikten sonra aynı şeyi yine yapabilir.
Hz. Süleyman, tekrar sorar.
Peki, ne yapalım, der.
Kuş, o ibretlik önerisini sunar.
Siz, bunun üzerindeki derviş giysilerini çıkartın; derviş görünümünden sıyırın! Sıyırın ki diğer kuşlar benim gibi aldanmasın, der.
Evet, değerli dostlar.
Günümüzde ve çevrremizde o kadar çok böyleleri var ki hangi birini anlatacağımızı bilemiyoruz.
Kolumuzun kanadımızın kırıldığı yetmiyormuş gibi onurumuz da gururumuz da kırılıyor. Bunlar yapılırken sıradan bir işmiş gibi davranılıyor.
İnsan görünümlü insan olamayanlar; adam görünümlü adam olamayanlar, o kadar çok ki!
Ünlü düşünür Mevlana’nın da çok anlamlı ve ibretlik sözü vardır.
“Nice insanlar gördüm, üzerinde giysisi yok. Nice giysiler gördüm, içinde insan yok.”
Ne kadar doğru ve anlamlı söz!
Makam ve unvan sahibi olanlar, kendilerini ulaşılmaz ve vazgeçilmez sanıyorlar. Ama bilmiyorlar ki mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sananlarla dolu.
Yaşadığımız her anda, yaptığımız her işte, üstlendiğimiz her görevde sayılır, sevilir ve güvenilir olmak zorundayız.
İnsanoğlu, biraz akıllı olmalı. Kimse giyimine kuşamına, makamına unvanına güvenmemeli. Öyle an gelir ki kefen, bol; mezar, dar geliverir.
Sözün Özü
Kalabalıklar içinde kimsenin yüzü kendisine ait değildir. Ertürk Akşun