Değerli dostlar, bu haftaki yazımıza bir soru ile başlayalım. Önde ve öncü olmanın avantajı nedir? Aklımıza birkaç yanıt gelmiş olabilir. Örneğin çözüm odaklı, sonuç odaklı düşünmek ve üretmek olabilir mi? Eğer çıkar odaklı düşünürseniz önde, öncü olamazsınız. Anca birilerini izlemek, takip ve taklit etmek zorunda kalırsınız. Öyle ki izlemenin, taklit etmenin de ötesinde kıskançlık, çekememezlik, engelleyicilik, kötülük bile öne çıkabilir.
BİR ARPA BOYU YOL ALAMAYIZ
Yaşadıklarımızdan, deneyimlerimizden ve gördüklerimizden anlıyoruz ki çoğu kişi, birlikte yürümeyi, el ele vermeyi ya bilmiyor ya da istemiyor. Bu anlayıştan, egodan ve kibirden kurtulamadığımız sürece bir arpa boyu yol alamayız. Bakınız, araştırmalarımdan ve okumalarımdan edindiğim bir öyküyü aktarmak istiyorum. Afrika’da araştırmalar ve çalışmalar yapan bir antropolog, bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir. Ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülü, o meyveleri yemek olduğunu söyler.
***
Antropolog çocuklara, “Haydi, şimdi başlayın! Birinci olan, o meyvelerin sahibi alacak!” diye bağırır. O an bütün çocuklar elele tutuşup ağaca doğru koşmaya başlarlar. Hep birlikte ağacın altına varırlar ve hep birlikte oradaki meyveleri yerler. Antropolog, çocukların bu davranışına şaşırır ve onlara neden böyle yaptıklarını sorar. Çocuklar da ona şu yanıtı verir: “Biz, ‘ubuntu’ yaptık. Yarışsaydık, yarışı kazanan bir kişi olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi, ödül olan o meyveleri yiyebilir? Oysa biz ‘ubuntu’ yaparak hepimiz yedik.”
***
Sonra da ‘ubuntu’nun anlamını açıklarlar: “Ben, ‘biz’ olduğumuzda ‘ben’ oluruz.” İlginç değil mi? Bugünün koşullarında böyle davranacak kaç çocuk, kaç yetişkin; kaç insan var? Anca parmakla sayabilirsiniz.
BAŞKALARININ YAŞAMLARINI GÜZELLEŞTİRMELİ VE ZENGİNLEŞTİRMELİ
İnsan yaşamı, “Rağmen Yapmak” üzerine bir dersler silsilesidir. Korkmamıza, acı çekmemize, üzülmemize, tıkanmış hissetmemize, beklediklerimizi bulamayışımıza, zayıflıklarımıza, yenilgilerimize rağmen yaşamayı, denemeyi, umut etmeyi, umut vermeyi, öğrenmeyi sürdürebilmektir. İnsanı değerli ve anlamlı kılan “Rağmen Yapmaktır”. Yaşamımız da böyledir. Yaşantılarını anlamlı ve iyi bir biçimde yaşamak isteyenler, başkalarının yaşamlarını da güzelleştirmeli ve zenginleştirmeli.
MUTLULUĞU SEÇENLER, YARDIM ETMELİ
Bir yaşamın değeri dokunduğu, güzelleştirdiği, geliştirdiği yaşamlarla ölçülür. Mutluluğu seçenler, başkalarının da mutluluğa ulaşmasına yardım etmelidir. Birimizin refaha ulaşması, herkesin refaha ulaşmasına bağlıdır.
Bakınız, şimdi de ilginç bir başarı ve kalite öyküsü anlatayım sizlere… Mısır yetiştiren bir çiftçi, her yıl en kaliteli mısır ödülünü alırmış. Çiftçi, ödül aldığı mısırların tohumlarını da ekmeleri için komşularına dağıtırmış.
***
Bunu öğrenen bir gazeteci röportaj yapmak için çiftliğe gelir. Gazeteci çiftçiye sorar: “Seninle her yıl aynı yarışmaya giren komşularına, kaliteli tohumlarından vermeyi nasıl göze alabiliyorsun?” Çiftçi, bu soruyu şöyle yanıtlar: “Yoksa bilmiyor musun? Rüzgar, olgunlaşan mısırlardan polenleri alır ve tarla tarla dağıtır. Eğer komşularım kalitesiz mısır yetiştirirse çapraz tozlaşma sonucu her geçen yıl ürettiğim mısırın kalitesi düşer. Eğer kaliteli mısır yetiştirmek istiyorsam komşularıma da kaliteli mısır yetiştirmeleri için yardım etmeliyim.”
KALİTE VE BAŞARI ASLA RASTLANTI DEĞİLDİR
Buna kollektivitenin gücü diyebilirsiniz. Buna başarının ilkesi diyebilirsiniz. Buna yaşamın yasası diyebilirsiniz. Gerçek şu ki hiçbirimiz kazanamayız, hepimiz birden kazanmadıkça. Toplum olarak bu anlayışa, bu bilince ve bu olgunluğa gerçekten çok gereksinimimiz var. Kalite ve başarı asla rastlantı değildir.
SÖZÜN ÖZÜ:
İyi bir başarı ve kalite, asla tesadüfen kazanılmaz. Kitap Yüzü