Değerli dostlar, bu haftaki yazımızı, yeni yılın yaklaşması dolayısıyla yıllardır tartışılan “Noel” ve “Ağaç Süsleme” konularına ayırdım.
Bu konuyu araştırdıkça, bilgiye ve belgelere ulaştıkça çok güzel ve bir o kadar da ilginç bilgilere ulaşıyoruz.
Bağımsızlıklarını kazanan yeni Türk devletleriyle gelişen bağımızla birlikte bilgiye ulaşmanın kolaylığı, bize yepyeni şeyler öğretiyor.
Yıllardır, Hristiyan geleneği olarak bildiğimiz; ama aslında öyle olmayan “Ağaç Süsleme” geleneği, çok eski zamanlara dayanan öz be öz Türk geleneği olarak karşımıza çıkıyor.
Hristiyanların İsa’nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, eski Türklerin “Yeniden Doğuş Bayramı”dır.
Türklerin, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre yeryüzünün tam ortasında bir “Akçam” ağacı bulunmaktadır. Buna, “Hayat Ağacı” derlerdi. Bu ağaç, çok eski zamandan günümüze dek tüm halı, kilim ve işlemelerimizde gördüğümüz motiflerdir.
Yine Türklerde güneş, çok önemli ve kutsaldır; ama Tanrı olarak kabul edilmez.
Eski Türk inanışına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece, gündüzle savaşır. Uzun bir savaştan sonra gün, geceyi yenerek zafer kazanır Türkler, işte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşunu, büyük şenliklerle “Akçam Ağacı”nın altında kutlarlar. Güneşin yeniden doğuşu, yeni bir dönem, doğum, doğuş olarak algılanır ve bayram olarak kutlanır. Türkler, bu bayramın adını da “Güneşin Doğuşu/Doğan Güneş” anlamına gelen Nardugan Bayramı olarak adlandırmışlar ve her yıl kutlamışlar. (Nar, güneş; tugan/dugan, doğan)
Bilimsel gerçekler de göstermektedir ki 22 Aralık’tan itibaren günlerin kısalması durur; günler uzamaya başlar. Böylece güneş, dünyayı yeniden daha çok aydınlatmaya, ısıtmaya; sonra da günler uzamaya başlayacaktır.
***
Türkler, “Göktanrı” inançları gereği “Tanrı, onlara güneşi geri verdi; güzel şeyler verdi; güzel bir yaşam verdi.” diye Tanrı Ülgen’e dualar ederler. Duaları, Tanrı Ülgen’e ulaşsın diye o “Hayat Ağacı”nın altına hediyeler koyarlar. Dallarına da ertesi yıl için Tanrı’dan adak olarak diledikleri şeyleri, isteklerini bildiren bez parçaları veya kurdelalar asarlar.
Bu bayram için evler temizlenir, güzel giysiler giyilir, ağacın çevresinde şarkılar söylenip oyunlar oynanır. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret edilir, aileler bir araya gelerek birlikte, bu güne özel yemekler yenilir. Yedikleri genellikle yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerlemelerdir.
Bu bayram, aileler ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür uzar, ürün çoğalır, uğur getirirmiş.
“Akçam Ağacı” yalnız Orta Asya’da yetişirmiş. Akçam, Mezopotamya’da ve Ortadoğu’da yetişmediği için bu ağaç, bu bölgede bilinmezmiş. Bu yüzden bu “Ağaç Süsleme” geleneğinin Türklerden Hristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra Türklerden görerek aldıkları söylenir.
Tarihi olaylarla birlikte elde edilen bilgi ve belgeler, “Ağaç Süsleme” geleneğinin Hristiyanlıkla, Noel’le bir ilgisinin olmadığını ortaya koyuyor.
Yine ilginç bir bilgi paylaşalım.
İznik Konsülü, Pagan geleneği olarak gördüğü bu uygulamayı, “Hz. İsa’nın doğuşu olarak kabul edelim.” derler ve bu çok eski Türk kültürü ve geleneği, Hristiyanlara geçer; sanki bir Hristiyan geleneği imiş gibi algılanmaya başlar.
Tarihin ayrıntıları iyi incelendiğinde bazı gerçekler ortaya çıkıyor.
Yine tarihi bilgiler ve belgeler iyi incelendiğinde Hristiyanlıkta, ilk başlarda ağaç süsleme geleneğinin pek olmadığı anlaşılıyor.
Hristiyanlıkta “Ağaç Süsleme” geleneği önce 16. yy’da Almanya’da başlıyor. Daha sonra Fransa’ya geçiyor ve oradan da dünyaya yayılıyor.
Bu konu, biraz uzun. Haftaya devam edelim.
Sözün Özü
Geleneklerin hiçbiri, mükemmel değildir; ama onlarsız yaşam, kuramsız bilime benzer. Prof. Dr. Celal Şengör