Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

ÖNCE KENDİMİZE BAKALIM!

Değerli dostlar, eğitimin sorunlarını ele aldığım yazılarımda eğitimci yazar ve akademisyen Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU Hocamızın görüş ve düşüncelerine yer veriyorum. Çünkü çok önemli ve değerli bilgileri, paylaşımları oluyor. Bu haftaki yazımızda ise Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU Hocamızın bir anısını paylaşmak çok yerinde olacak. Birlikte okuyalım. *** Sanıyorum, 30 yıl kadar önceydi. Bir Ramazan bayramında, bayramın birinci günü rahmetli babam, kardeşlerim, enişteler, yeğenler hep birlikte sohbet ediyorduk. Kapının zili çaldı. Kapıyı açtığımızda üst kattaki komşumuz, eşi ve çocuklarıyla bayramlaşmaya gelmişti. Komşumuz, ayakkabılarını çıkarırken rahmetli babam, komşumuza “Sen benim evime giremezsin. Lütfen dışarı çık!” diye seslendi. Komşumuz, peki, deyip gitti. Yüzümüz kızarmış, biraz da şaşırmıştık. Salona geçip babamıza neden böyle yaptığını sorduk. *** Babam, “Bu adam, alt kattaki komşumuzu, bankadan aldığı krediye kefil yapmış; ama borcunu ödememiş. Kendi mallarını da başkasının üzerine geçirmiş. Komşumuzun evine icra geldi. Nesi var nesi yok alıp götürdüler. Kaç gündür açlık sınırında yaşıyorlar.” dedi. Ben de babama, “İyi de bu konu bizimle ilgili değil. Biz niye müdahil oluyoruz?” diye sordum. Babam, “Konu bizimle ilgili olmayabilir. Bu ahlâkî değerleri düşük insanı evime kabul edersem, mağdur ve namuslu komşumu incitmiş olurum. Bu kişi adam değil.” demişti. *** O günden sonra konu bizimle ilgili olsun olmasın, her türlü ahlâksız eylemde, kaybedeceğim şey ne olursa olsun, dürüst ve namuslunun yanında olmaya karar verdim. Güçlünün değil, haklının yanında olmanın erdem olduğunu, insanın bir duruşu olması gerektiğini öğrenmiştim. Daha sonraki dönemlerde rahmetli babam, değerlerin anlatılarak değil, yaşanarak öğrenilebileceğini, her türlü ahlâksız tutum ve davranışlarda bulunan kişilere yönelik toplumsal yaptırımın etkili olacağını, olumsuz davranışların onaylanması durumunda bireylerin dürüst ve namuslu olmanın hiçbir anlamının kalmayacağını belirtmişti. İşte bunlar, benim kişiliğimi ve davranışlarımı etkiledi. BAŞKALARI HAKKINDA KONUŞMAMALISINIZ Çocuklara değer kazandırmak istiyorsanız, değerlere uygun yaşamanız gerekir. Çocuğunuza söz veriyorsanız, sözünüzü tutmalısınız. Dedikodu yapma diyorsanız, başkaları hakkında konuşmamalısınız. Çocuğunuza vergi vermenin bir yurttaşlık görevi olduğunu anlatıp çanta alırken satıcıya, “Fiş almazsak kaç TL olur?” dememelisiniz. Eğer söylediklerinizin tersini yapıyorsanız aslında toplumsal değerleri kazandırmamak için çaba gösteriyorsunuz demektir. Öğretmen olarak öğrencilere ders anlatırken değerleri anlatıyor; fakat derse 10 dakika geç giriyorsanız, derste ders dışı davranışlar sergiliyorsanız, dersi kaynatıyor ve dersten erken çıkıyorsanız, o öğrencilere değer kazandıramıyorsunuz demektir. Çünkü öğrenciler, sizin tutarlı olup olmadığınıza bakar ve ona göre eylemde bulunur. Derste öğrencinin öğrenme hakkından çalarsanız, o öğrenci müteahhit olduğunda demirden, çimentodan; işadamı olduğunda vergiden; esnaf olduğunda tartıdan, ölçüden; çalışan olduğunda zamandan veya raftan çalmaya başlar. Bu süreç, bir domino etkisi oluşturur. Hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük, ahlâksızlık yayılır gider ve üst değer olur. ***   Amerika’da Stanford Üniversitesi’nde sınavlarda gözetmen bulunmaz. Öğrencilerden birisi gelir, sınav kâğıtlarını ve soruları öğretim üyesinden alır, arkadaşlarına dağıtır. Hep birlikte sınav olurlar. En son kalan öğrenci, sınav kâğıtlarını toplar ve öğretim üyesinin odasına gider, sınav kâğıtlarını ve ilgili belgeleri teslim eder. Bu öğrenciler mezun olduktan sonra yüksek ücretle en saygın şirketlerde iş bulabilirler. Bu öğrenciler içerisinde kopya çekmeye kalkışan olmaz mı? Tabii ki olur. İşte bu durumda öbür öğrenciler ona şöyle der: “Hey sen! Kopya çekerek Stanford Üniversitesi’nin diplomasını almak için çaba gösteren arkadaş! Bu dünyada seninle aynı diplomaya sahip olmak istemiyorum.” *** Sonuç, kopya çeken öğrenci üniversiteden atılır. Peki, bizde bu işler nasıl oluyor? 40 öğrencinin başında 2 gözetmen bekler. Gözetmenler kopya çektirmemeye özen gösterirler. Bazen öğrenciler topluca kopya çekerler. Sonra bu öğrenciler, öğretmen, mühendis, hemşire, doktor, maliyeci, avukat, yönetici, sanayici, esnaf… vd. olurlar. Sonra ne mi olur? - ( . . . ) Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU Hocamızın paylaşımı böyle. İÇ DÜNYAMIZA YÖNELELİM Bu paylaşımdan almamız gereken ders çok önemli ve anlamlı. Aynanın karşısına geçip dış görünüşümüze gösterdiğimiz özenin birazını özümüze ve sözümüze gösterelim. İç dünyamıza yönelelim; zihnimizi, düşüncemizi, davranışlarımızı ve ahlakımızı düzeltelim. Herkes birey olarak önce kendini düzeltsin, sonrası kendiliğinden olur. Sözün Özü: Ancak iyinin ve doğrunun ne olduğunu bilen insan ahlaklı davranır. Sokrates
Ekleme Tarihi: 11 February 2025 - Tuesday

ÖNCE KENDİMİZE BAKALIM!

Değerli dostlar, eğitimin sorunlarını ele aldığım yazılarımda eğitimci yazar ve akademisyen Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU Hocamızın görüş ve düşüncelerine yer veriyorum. Çünkü çok önemli ve değerli bilgileri, paylaşımları oluyor. Bu haftaki yazımızda ise Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU Hocamızın bir anısını paylaşmak çok yerinde olacak. Birlikte okuyalım.

***

Sanıyorum, 30 yıl kadar önceydi. Bir Ramazan bayramında, bayramın birinci günü rahmetli babam, kardeşlerim, enişteler, yeğenler hep birlikte sohbet ediyorduk. Kapının zili çaldı. Kapıyı açtığımızda üst kattaki komşumuz, eşi ve çocuklarıyla bayramlaşmaya gelmişti. Komşumuz, ayakkabılarını çıkarırken rahmetli babam, komşumuza “Sen benim evime giremezsin. Lütfen dışarı çık!” diye seslendi. Komşumuz, peki, deyip gitti. Yüzümüz kızarmış, biraz da şaşırmıştık. Salona geçip babamıza neden böyle yaptığını sorduk.

***

Babam, “Bu adam, alt kattaki komşumuzu, bankadan aldığı krediye kefil yapmış; ama borcunu ödememiş. Kendi mallarını da başkasının üzerine geçirmiş. Komşumuzun evine icra geldi. Nesi var nesi yok alıp götürdüler. Kaç gündür açlık sınırında yaşıyorlar.” dedi. Ben de babama, “İyi de bu konu bizimle ilgili değil. Biz niye müdahil oluyoruz?” diye sordum. Babam, “Konu bizimle ilgili olmayabilir. Bu ahlâkî değerleri düşük insanı evime kabul edersem, mağdur ve namuslu komşumu incitmiş olurum. Bu kişi adam değil.” demişti.

***

O günden sonra konu bizimle ilgili olsun olmasın, her türlü ahlâksız eylemde, kaybedeceğim şey ne olursa olsun, dürüst ve namuslunun yanında olmaya karar verdim. Güçlünün değil, haklının yanında olmanın erdem olduğunu, insanın bir duruşu olması gerektiğini öğrenmiştim. Daha sonraki dönemlerde rahmetli babam, değerlerin anlatılarak değil, yaşanarak öğrenilebileceğini, her türlü ahlâksız tutum ve davranışlarda bulunan kişilere yönelik toplumsal yaptırımın etkili olacağını, olumsuz davranışların onaylanması durumunda bireylerin dürüst ve namuslu olmanın hiçbir anlamının kalmayacağını belirtmişti. İşte bunlar, benim kişiliğimi ve davranışlarımı etkiledi.

BAŞKALARI HAKKINDA KONUŞMAMALISINIZ

Çocuklara değer kazandırmak istiyorsanız, değerlere uygun yaşamanız gerekir. Çocuğunuza söz veriyorsanız, sözünüzü tutmalısınız. Dedikodu yapma diyorsanız, başkaları hakkında konuşmamalısınız. Çocuğunuza vergi vermenin bir yurttaşlık görevi olduğunu anlatıp çanta alırken satıcıya, “Fiş almazsak kaç TL olur?” dememelisiniz. Eğer söylediklerinizin tersini yapıyorsanız aslında toplumsal değerleri kazandırmamak için çaba gösteriyorsunuz demektir. Öğretmen olarak öğrencilere ders anlatırken değerleri anlatıyor; fakat derse 10 dakika geç giriyorsanız, derste ders dışı davranışlar sergiliyorsanız, dersi kaynatıyor ve dersten erken çıkıyorsanız, o öğrencilere değer kazandıramıyorsunuz demektir. Çünkü öğrenciler, sizin tutarlı olup olmadığınıza bakar ve ona göre eylemde bulunur. Derste öğrencinin öğrenme hakkından çalarsanız, o öğrenci müteahhit olduğunda demirden, çimentodan; işadamı olduğunda vergiden; esnaf olduğunda tartıdan, ölçüden; çalışan olduğunda zamandan veya raftan çalmaya başlar. Bu süreç, bir domino etkisi oluşturur. Hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük, ahlâksızlık yayılır gider ve üst değer olur.

***

 

Amerika’da Stanford Üniversitesi’nde sınavlarda gözetmen bulunmaz. Öğrencilerden birisi gelir, sınav kâğıtlarını ve soruları öğretim üyesinden alır, arkadaşlarına dağıtır. Hep birlikte sınav olurlar. En son kalan öğrenci, sınav kâğıtlarını toplar ve öğretim üyesinin odasına gider, sınav kâğıtlarını ve ilgili belgeleri teslim eder. Bu öğrenciler mezun olduktan sonra yüksek ücretle en saygın şirketlerde iş bulabilirler. Bu öğrenciler içerisinde kopya çekmeye kalkışan olmaz mı? Tabii ki olur. İşte bu durumda öbür öğrenciler ona şöyle der: “Hey sen! Kopya çekerek Stanford Üniversitesi’nin diplomasını almak için çaba gösteren arkadaş! Bu dünyada seninle aynı diplomaya sahip olmak istemiyorum.”

***

Sonuç, kopya çeken öğrenci üniversiteden atılır. Peki, bizde bu işler nasıl oluyor? 40 öğrencinin başında 2 gözetmen bekler. Gözetmenler kopya çektirmemeye özen gösterirler. Bazen öğrenciler topluca kopya çekerler. Sonra bu öğrenciler, öğretmen, mühendis, hemşire, doktor, maliyeci, avukat, yönetici, sanayici, esnaf… vd. olurlar. Sonra ne mi olur?

- ( . . . )

Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU Hocamızın paylaşımı böyle.

İÇ DÜNYAMIZA YÖNELELİM

Bu paylaşımdan almamız gereken ders çok önemli ve anlamlı. Aynanın karşısına geçip dış görünüşümüze gösterdiğimiz özenin birazını özümüze ve sözümüze gösterelim. İç dünyamıza yönelelim; zihnimizi, düşüncemizi, davranışlarımızı ve ahlakımızı düzeltelim. Herkes birey olarak önce kendini düzeltsin, sonrası kendiliğinden olur.

Sözün Özü:

Ancak iyinin ve doğrunun ne olduğunu bilen insan ahlaklı davranır. Sokrates

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.