Değerli dostlar, ele aldığımız konunun uzun olduğunu belirterek son cümlemizi “Trakya’ya, Tuna Nehri kıyılarına yerleşmenin en iyi çözüm olduğunu düşünürler. Buradaki topraklar verimlidir ve nehir de Hunlara karşı bir savunma sağlayacaktır.” ile bitirmiştik
Kaldığımız yerden sürdürelim.
Ancak buraları sahipsiz topraklar değildi; Valens’in yönetimindeki Roma İmparatorluğu’na aitti. Bu nedenle Gotların önderi Fritigern, Roma İmparatorluğu tebaası olarak kabul edilmelerini istedi. Gotlar hiçbir sorun çıkarmayacak ve gerekli olduğunda Roma ordusuna yedek birlikler göndereceklerdi. Roma’nın, bu anlaşmada çıkarları büyüktü. Gotların yerleşmek istedikleri toprakların işlenmesi gerekiyordu. Ayrıca imparatorluğun her zaman daha fazla askere ihtiyacı vardı. Valens’ten söz ederken Marcellinus, “Kendi insanlarıyla bu yabancıların güçlerini birleştirirse kesinlikle yenilmez bir ordusu olabilirdi.” diyor.
Fritigern, Valens’e minnettarlığının bir göstergesi olarak, Hıristiyan oldu.
Her şey nispeten olaysız başladı. Romalılar, günümüz arama kurtarma çalışmalarına benzer bir çalışmaya giriştiler. “Tek bir kişi bile geride bırakılmamıştı.” diyor; Marcellinus, “Ölümcül hastalığa tutulmuş olanlar bile terk edilmemişti.” Gotlar, “Gemilerle, sallarla veya ağaç gövdelerinden oydukları kanolarla ardı arkası kesilmeden, gece gündüz nehri geçiyordu.” Marcellinus, bu süreçten “Teknenin içinde gereğinden fazla insan olduğu için birçoğu boğuldu. Karşıya yüzerek geçmeye çalıştılar ama tüm çabalarına rağmen akıntıya kapıldılar.” şeklinde söz eder.
Bu beklenmedik, öncülü görülmemiş büyüklükte bir mülteci akınıydı (bazı kaynaklar gelen Gotların sayısını 200.000 kişiye yakın olarak verir). Gotların göçünden sorumlu yöneticiler, mültecilerin sayısını hesaplamaya çalışıp bunun imkansız olduğuna karar verdiler.
****
Geleneksel olarak Romalıların “barbarlara” karşı tutumları, zorba olsa da sağduyuluydu. Topluluklar, kendilerinin ne istediği göz önünde bulundurulmadan, genellikle imparatorluğun onlara en çok ihtiyaç duyduğu yerlere gönderiliyordu. Ancak, yabancıları eninde sonunda vatandaş haline dönüştüren yoğun bir asimilasyon politikası da güdülüyordu. Göçmenlerin soyundan gelen kişiler, sıklıkla orduda ya da yönetimde üst kademelere çıkabiliyordu. İmparatorluğu diğer toplulukların saldırılarından korumanın çözümü basitti: Onları imparatorluğa kabul et ve Romalıya dönüştür.
Ama zamanla her şey değişti. Gotlara yardım dağıtmaktan sorumlu olan askeri yetkililer, ahlaksızdı ve mülteciler için gönderilen yardımlardan çıkar sağlıyorlardı. Açlık çeken Gotlar, Romalılardan köpek eti satın almak zorunda kalıyordu.
Marcellinus’un bu konuda en ufak bir şüphesi bile yok: “Bunların tehlikeli aç gözlülükleri, hepimizin [Romalıların] yıkımının sebebiydi.”
Kötü davranış görmüş Gotlarla Romalıların arasındaki güven, Adrianopolis savaşından önce birkaç kez bozulmuştu; sonunda Gotlar, Romalı olmak istemeyi bırakıp Roma’yı yok etmeyi istemeye başladılar.
İki yıldan daha kısa bir süre sonra, Marcellinus şöyle der. “Gözleri öfkeyle yanan barbarlar, insanlarımızı kovalamaya başladı.” Sonra da imparatorluğu devirdiler.
****
Bugün ülkemize gelen ve Avrupa’ya gitmeye çalışan mülteciler, ayaklanma çıkarmak üzere değiller; Avrupa da Roma İmparatorluğu değil. Bu tarihi gerçekler, göçlerin eskiden de hayatımızın bir parçası olduğunu, bundan sonra da olacağını gösteriyor.
Ancak kontrolsüz, düzensiz ve istenmeyen sığınmacı ve göçmen akışı, eskiden yaşanan benzer felaketlere yol açması kaçınılmaz olacak. Yaşananlar, gelişmeler ve ortaya çıkan durum, benzer sorunların yaşanacağını gösteriyor; yine benzer sonuca varacağı da çok açık.
Sözün Özü
'Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? Mehmet Akif ERSOY