Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

TARİH İBRET MİDİR?

Bazı tarih bilmezler ya da tarihi asılsız, çarpık yerlerden okuyanlar, “Biz şapka devrimi yaparken Almanlar Mercedes'i, BMW'yi üretiyordu.” diyorlar. Oysa o Almanlar, en az 200 yıldan fazla süren birikimleriyle üretmişlerdi o otomobilleri. Alman makine mühendisi ve motor tasarımcısı Karl Friedrich Benz, ilk otomobilini 1885'te tanıtmıştı. Şimdi şöyle bir tarihsel anımsama yapalım. *** 1500’lü yılların sonu. Takiyüddin bin Maruf, Sultan 3. Murat'ın emriyle Tophane sırtlarında bir gözlemevi kurar. Takiyüddin Efendinin kurduğu ve Avrupa’da bile eşi benzeri bulunmayan bu gözlemevi, Kadızade efendilerin “Uğursuzluk getirir, yıkılmalıdır.” biçimindeki kışkırtmalarıyla yıktırılır. *** 1600’lü yıllar… O yıllarda Osmanlı medresesinde fen bilimleri ve matematik öğretiminin meşru olup olmadığı tartışılıyordu. Yine o yıllarda, Hızır peygamberin sağ olup olmadığı tartışılıyordu. Hazreti Peygamber’e saygı olsun diye “Sallallahu aleyhi vesellem!” demenin gerekip gerekmediği tartışılıyordu. O yıllarda Avrupa’da ise Harvey, kan dolaşımını fark ediyor. Toriçelli, cıvalı barometreyi buluyor. Alman Kepler, güneş sistemi yasalarını fark ediyor. Gueriche, ilk jeneratörü yapıyor. Thomas Savery, ilk buharlı makineyi yapıyor. Pascal, ilk hesap makinesini buluyor. Newton, yerçekimi yasasını fark ediyor. *** 1700’lü yıllar… O yıllarda Osmanlı’da, Hz. peygamberin anne ve babasının mümin kabul edilip edilmeyeceği tartışılıyordu. Firavun’un imanla ölüp ölmediği tartışılıyordu. Muhyiddin Arabi’nin Şeyh-i Ekber (Büyük Şeyh) kabul edilip edilmeyeceği tartışılıyordu. Osmanlı medresesi, kandillerde toplu olarak namaz kılınıp kılınamayacağı tartışılıyordu. O yıllarda Avrupa’da ise Newton, “Optik” adlı kitabını yayımlıyor. Volta, ilk elektrik bataryasını yapıyor. James Watt, uzun süreli çalışan buharlı makineyi yapıyor. Montgolfier kardeşler, ilk uçan balon yolculuğunu gerçekleştiriyor. Lavoisier, kimyaya nicel yöntemleri yerleştiriyor ve kütlenin korunumu yasasını ortaya koyuyor. *** 1800’lü yıllar… O yıllarda Osmanlı’da, kahve ve tütünün haram olup olmadığı tartışılıyordu. Ezanı  güzel sesle okumanın gerekli olup olmadığı tartışılıyordu. Kanuni’den sonraki dönemde Osmanlı medresesi, türbelerin ziyaret edilip edilmeyeceğini, Yezit’e lanet etmenin gerekip gerekmediğini tartışıyordu. Yine o medreseler, “Selamlaşırken eğilmeli mi?” gibi çok önemli bir soruya yanıt arıyordu. O yıllarda ise Avrupa’da Trevithick, ray üzerinde giden ilk treni yapıyor. Fransız hekim René Laennec, dinleme cihazı stetoskopu buluyor. Andre Marie Ampere, elektrik akımını ölçen ampermetreyi yapıyor. Michael Faraday, elektromanyetik kuramları geliştiriyor. Londra’da ilk yer altı treni (metro) yapılıyor. Gaston Plante, kurşunlu akümülatörü yapıyor. Elisha Graves Otis, asansörü yapıyor. Sir Fothergil Cooke ve Sir Charles Wheatstone ilk elektrikli telgrafı buluyor. Amedeo Avogadro, Birleşen Hacim Oranları Yasası’nı fark ediyor ve kimyada yeni bir çığır açıyor. Joseph John Thomson, atomun yapısındaki elektronları fark ediyor. HURAFEYE VE ZEVK-İ SEFAYA ÖNEM VERİLDİ Özetle… 16. yüzyıldan sonra Osmanlı’da bilimden, felsefeden ve akıldan uzaklaşıldı. Yetişmiş bilim, sanat ve irfan sahibi aydınlara düşmanlık yapıldı. Akıllı ve gelişmeye önem veren yöneticiler aforoz edildi. Dünyadaki gelişmelere ayak uydurmak yerine hurafeye ve zevk-i sefaya önem verildi. Sonuç, malum… Anlayış, bakış açısı, düşünce değişmediği sürece de tarihin tekerrürden ibaret olduğu görüldü. *** İşte tüm bu gelişmelerden ve bilinenlerden ders alan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zaferler ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus bilim ordusuna sahip değilse savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir bilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.” der ve “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.” sözüyle de akla, mantığa ve bilime önem verilmesi gerektiğini söyler. 18. YÜZYILA KADAR MATBAA BİLE YOKTU Yazımızın baş tarafında kullandığımız cümleyi yineleyelim ve şöyle bir tespitte bulunalım: “Biz şapka devrimi yaparken Almanlar Mercedes'i, BMW'yi üretiyordu.” Almanya sanayi devrimi yaparken Immanuel Kant, Friedrich Nietzsche, Karl Marx gibi düşünürleri; Johann Sebastian Bach, Ludwig van Beethoven gibi müzisyenleri; Franz Kafka, Johann Wolfgang von Goethe gibi yazarları yetiştirirken bizdeki okur yazar oranı o kadar düşüktü ki 18. yüzyıla kadar matbaa bile yoktu. Tarihi yargılamak yerine ibret almak, dersler çıkarmak, hataları ayıklamak hepimizin görevi olmalı. Sözün Özü: Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bir kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Mustafa Kemal Atatürk  
Ekleme Tarihi: 04 Haziran 2024 - Salı
Mustafa ATALAY

TARİH İBRET MİDİR?

Bazı tarih bilmezler ya da tarihi asılsız, çarpık yerlerden okuyanlar, “Biz şapka devrimi yaparken Almanlar Mercedes'i, BMW'yi üretiyordu.” diyorlar. Oysa o Almanlar, en az 200 yıldan fazla süren birikimleriyle üretmişlerdi o otomobilleri. Alman makine mühendisi ve motor tasarımcısı Karl Friedrich Benz, ilk otomobilini 1885'te tanıtmıştı. Şimdi şöyle bir tarihsel anımsama yapalım.

***

1500’lü yılların sonu. Takiyüddin bin Maruf, Sultan 3. Murat'ın emriyle Tophane sırtlarında bir gözlemevi kurar. Takiyüddin Efendinin kurduğu ve Avrupa’da bile eşi benzeri bulunmayan bu gözlemevi, Kadızade efendilerin “Uğursuzluk getirir, yıkılmalıdır.” biçimindeki kışkırtmalarıyla yıktırılır.

***

1600’lü yıllar… O yıllarda Osmanlı medresesinde fen bilimleri ve matematik öğretiminin meşru olup olmadığı tartışılıyordu. Yine o yıllarda, Hızır peygamberin sağ olup olmadığı tartışılıyordu. Hazreti Peygamber’e saygı olsun diye “Sallallahu aleyhi vesellem!” demenin gerekip gerekmediği tartışılıyordu. O yıllarda Avrupa’da ise Harvey, kan dolaşımını fark ediyor. Toriçelli, cıvalı barometreyi buluyor. Alman Kepler, güneş sistemi yasalarını fark ediyor. Gueriche, ilk jeneratörü yapıyor. Thomas Savery, ilk buharlı makineyi yapıyor. Pascal, ilk hesap makinesini buluyor. Newton, yerçekimi yasasını fark ediyor.

***

1700’lü yıllar… O yıllarda Osmanlı’da, Hz. peygamberin anne ve babasının mümin kabul edilip edilmeyeceği tartışılıyordu. Firavun’un imanla ölüp ölmediği tartışılıyordu. Muhyiddin Arabi’nin Şeyh-i Ekber (Büyük Şeyh) kabul edilip edilmeyeceği tartışılıyordu. Osmanlı medresesi, kandillerde toplu olarak namaz kılınıp kılınamayacağı tartışılıyordu. O yıllarda Avrupa’da ise Newton, “Optik” adlı kitabını yayımlıyor. Volta, ilk elektrik bataryasını yapıyor. James Watt, uzun süreli çalışan buharlı makineyi yapıyor. Montgolfier kardeşler, ilk uçan balon yolculuğunu gerçekleştiriyor. Lavoisier, kimyaya nicel yöntemleri yerleştiriyor ve kütlenin korunumu yasasını ortaya koyuyor.

***

1800’lü yıllar… O yıllarda Osmanlı’da, kahve ve tütünün haram olup olmadığı tartışılıyordu. Ezanı  güzel sesle okumanın gerekli olup olmadığı tartışılıyordu. Kanuni’den sonraki dönemde Osmanlı medresesi, türbelerin ziyaret edilip edilmeyeceğini, Yezit’e lanet etmenin gerekip gerekmediğini tartışıyordu. Yine o medreseler, “Selamlaşırken eğilmeli mi?” gibi çok önemli bir soruya yanıt arıyordu. O yıllarda ise Avrupa’da Trevithick, ray üzerinde giden ilk treni yapıyor. Fransız hekim René Laennec, dinleme cihazı stetoskopu buluyor. Andre Marie Ampere, elektrik akımını ölçen ampermetreyi yapıyor. Michael Faraday, elektromanyetik kuramları geliştiriyor. Londra’da ilk yer altı treni (metro) yapılıyor. Gaston Plante, kurşunlu akümülatörü yapıyor. Elisha Graves Otis, asansörü yapıyor. Sir Fothergil Cooke ve Sir Charles Wheatstone ilk elektrikli telgrafı buluyor. Amedeo Avogadro, Birleşen Hacim Oranları Yasası’nı fark ediyor ve kimyada yeni bir çığır açıyor. Joseph John Thomson, atomun yapısındaki elektronları fark ediyor.

HURAFEYE VE ZEVK-İ SEFAYA ÖNEM VERİLDİ

Özetle… 16. yüzyıldan sonra Osmanlı’da bilimden, felsefeden ve akıldan uzaklaşıldı. Yetişmiş bilim, sanat ve irfan sahibi aydınlara düşmanlık yapıldı. Akıllı ve gelişmeye önem veren yöneticiler aforoz edildi. Dünyadaki gelişmelere ayak uydurmak yerine hurafeye ve zevk-i sefaya önem verildi. Sonuç, malum… Anlayış, bakış açısı, düşünce değişmediği sürece de tarihin tekerrürden ibaret olduğu görüldü.

***

İşte tüm bu gelişmelerden ve bilinenlerden ders alan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zaferler ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus bilim ordusuna sahip değilse savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir bilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.” der ve “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.” sözüyle de akla, mantığa ve bilime önem verilmesi gerektiğini söyler.

18. YÜZYILA KADAR MATBAA BİLE YOKTU

Yazımızın baş tarafında kullandığımız cümleyi yineleyelim ve şöyle bir tespitte bulunalım: “Biz şapka devrimi yaparken Almanlar Mercedes'i, BMW'yi üretiyordu.” Almanya sanayi devrimi yaparken Immanuel Kant, Friedrich Nietzsche, Karl Marx gibi düşünürleri; Johann Sebastian Bach, Ludwig van Beethoven gibi müzisyenleri; Franz Kafka, Johann Wolfgang von Goethe gibi yazarları yetiştirirken bizdeki okur yazar oranı o kadar düşüktü ki 18. yüzyıla kadar matbaa bile yoktu. Tarihi yargılamak yerine ibret almak, dersler çıkarmak, hataları ayıklamak hepimizin görevi olmalı.

Sözün Özü:

Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bir kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Mustafa Kemal Atatürk

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.