Değerli dostlar, bu haftaki yazımızı da yine ilginç bir öykücüğün verdiği derse ayırmak istedim.
Bu öyküyü okuyunca ana akım televizyon kanallarında yer alan o ünlü programlar ve bu programlara katılan kişilerle bunların anlattıkları ve yaşadıkları aklıma geldi.
Özellikle ülkemizde bazı değerler yok olmuş.
İnsanlık, vicdan, merhamet, namus, dürüstlük, ahlak, adalet, ilke, omurga, kişilik yerle bir olmuş.
Şimdi aşağıda okuyacağınız öykü, son yıllarda yaşananlara güzel bir örnekleme olacak.
Dikkatle ve düşünerek okumanızı rica edeceğim.
***
Günlerden bir gün, tilkinin biri ormanda, derede, tepede yiyecek bir şeyler araken kuyruğu bir kayaya sıkışır. Uğraşır, çabalar ama kuyruğunu bir türlü kurtaramaz. Açlıktan ölmektense, kurda kuşa yem olmaktansa kuyruktan kurtulmanın en iyi yol olduğunu düşünerek var gücüyle yüklenir ve o yüklenişle kuyruk kopuverir.
Canının yandığı bir yana, kuyruksuz kaldığı bir yana, canını kurtardığına sevinir.
Tekrar yola koyulur ve ormana döner.
**
Ormanda yürüken başka bir tilkinin kendine garip ve şaşkın şaşkın baktığını görür.
Karşılaştığı tilki, kuyruksuz tilkiye, kuyruğuna ne olduğunu sorar.
Kuyruksuz tilki de böyle kendini çok mutlu hissettiğini söyler. Hatta o kadar mutludur ki sevincinden havalara uçtuğunu belirtir.
Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu kopartır.
Fakat mutluluk yerine çok şiddetli acı çeker.
Hemen kuyruksuz tilkiye gelir ve niye yalan söylediğini, neden kandırdığını sorar. Bundan dolayı canının çok yandığını, çok acı çektiğini söyler.
Kuyruksuz tilki, diğer tilkiye, eğer acı çektiğini, canının çok yandığını diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruklarını kopartmazlar ve bizimle dalga geçerler, der.
**
Durumun vahametini anlayan tilki, başına geleni kabullenir ve diğer tilki ile birlikte karşılaştıkları diğer tilkilere yaşadıkları mutluluğu anlatırlar. Ormandaki tilkiler birer birer kuyruklarını kopartmaya başlar.
Böylece tilkilerin çoğu kuyruklarını kopartmış olur.
Kuyruksuz tilki sayısı artıp çoğunluk onlara geçince kuyruksuz tilkiler, kuyruğu olanlarla dalga geçmeye hatta onlara eziyet etmeye başlarlar. Böylece kuyruksuz tilkiler ortama hakim olurken kuyrukları ile kendi hallerinde yaşayan diğer tilkilerin huzuru kaçırılmış, düzenleri bozulmuş olur.
**
Öykümüz böyle.
Sanki televizyon kanalları da böyle bir görev üstlenmiş gibi diziler, programlar, konuşmalar, konuşmacılar, toplumun düzenini bozmak, ayrıştırmak ve çatıştırmak üzere yayın yapıyorlar.
Yaşananlardan ve öykümüzden ortaya çıkan sonuç şu olsa gerek:
Önce toplumu bozup farklılaştırırız, sonra da toplumu birbirine düşman ederiz.
Sözün Özü
Kötü olanla bize kötü olduğu öğretilenler, farklı şeyler olabilir. Toplum bize bazı şeylerin kötü olduğunu öğretip bizi köleleştirmeye çalışır. Charles Bukowski