Mustafa ATALAY
Köşe Yazarı
Mustafa ATALAY
 

ÜÇ ARKADAŞ

Değerli dostlar, bu haftaki yazımız, arkadaşlık ve dostluk üzerine. Arkadaşlarınız, dostlarınız ne kadar içten ne kadar değerli? Dostlarınızı, arkadaşlarınızı yolda bulduklarınızdan mı ediniyorsunuz yoksa yola çıktıklarınızdan mı? Bununla ilgili daha onlarca soru sorabiliriz. Size ilginç bir öykü aktaracağım.   ***   Eski tarihlerde çocukluk arkadaşı üç arkadaş, aynı okulda aynı sınıfta okurlar. Okulu bitirdikten sonra her biri bir yere dağılacağından birbirlerinden ayrılmaları zor olur. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen bu üç samimi arkadaş, “Nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar, birbirleri ile bağlantıyı asla kesmeyeceklerine, doğruluktan, dürüstlükten, adaletten ve hakkaniyetten ayrılmayacaklarına, vatana hizmetten hiçbir zaman geri kalmayacaklarına” söz verirler. İlk zamanlar zorlukla da olsa birbirleriyle iletişimi sürdüren bu üç arkadaş; iş, güç, eş, aş ve geçim derdinden olsa gerek o dönemdeki iletişim araçlarının da sınırlı olmasından dolayı birbirleri ile olan iletişimi zayıflar, bağları kopma noktasına gelir ve sonra da bağlantı kuramaz duruma düşerler.    ***   Bu üç arkadaş, ileriye dönük olabilecekleri de ön görmüşler ki “Zaman, hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemalimiz değişir; ileride karşılaştığımızda birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz. Onun için aramızda bir şifre belirleyelim; o şifre ile birbirimizi tanırız.” derler ve bir şifre belirlerler. Hatırda kalacak çok kısa bir şifrede anlaşırlar. O şifre, “Ben o’yum!” olur. Aradan uzun yıllar geçer, bu üç idealist samimi arkadaşının her biri bir köşeye dağılır. Biri öğretmen olur, kentin birinde çalışır. Diğeri bir başka kentte hatırı sayılır tüccar olur. Öbür arkadaşları da önemli bir bürokrat.   ***   Tüccar olan arkadaşları, kent kent dolaşırken gittiği kentin birinde o arkadaşının önemli bir görevde olduğunu öğrenir. Hemen o eski çocukluk ve okul arkadaşını hem tebrik hem de ziyaret etmek ister. Kapıya varır, o bürokrat arkadaşı ile görüşmek istediği belirtir; fakat kapıdaki güvenlik ve formalite çarkını aşmak kolay olmaz. Görevlilere kendini tanıtıp genel müdürün çocukluk ve okul arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını, anlatmışsa da fayda etmez, sırasını beklemek zorunda kalır. Vakit geçer, neredeyse mesai bitmek üzeredir. Kendisine bir türlü sıra gelmez. Bir süre sonra tüccarın aklına mezuniyet gününde belirledikleri şifre gelir. Hemen küçük bir kâğıt parçasına, “Ben o’yum" diye yazıp görevliye uzatarak o kağıdı genel müdüre iletmesini ister. Onun bu ricasını isteksizce yerine getiren görevli, az sonra döner ve aynı kağıdı tüccara uzatır. Tüccar, şaşırmıştır. Ama asıl şaşkınlığı kağıdın arkasını çevirince yaşar. Kağıdın arkasında, “Sen ‘o’ olabilirsin; ama ben ‘o’ değilim!” yazmaktadır.   ZAYIF İNSANLARI TANIMAK ASLINDA ÇOK KOLAY Evet değerli dostlar, öykümüz böyle. Bu öykü, günümüz insanlarını ne kadar da güzel anlatıyor değil mi? Gerçek şu ki nice insanlar makamla, parayla, şöhretle tanışıp her imkana kavuşunca nedense “tanınmaz” oluyorlar ve “Ben O Değilim!” çizgisine savruluveriyorlar. Çünkü bu kişiler; yüce, kutsal, büyük ideallerle yola çıktıkları halde amaca ulaşmak için ilkelerinden, değerlerinden, inançlarından ve davalarından kolayca vazgeçebiliyorlar. Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mübah gören zayıf insanları tanımak aslında çok kolay.    DÜŞÜNCELER DEĞİŞEBİLİR; DOĞRULAR DEĞİŞMEZ   Ne der büyüklerimiz? Birini iyi tanımak istiyorsan onunla ya yolculuk yap ya yemek ye ya da alış veriş yap! Ne kadar doğru bir tespit. Son yıllarda ise yeni bir ölçüt daha eklendi: Birini tanımak istiyorsan ya makam sahibi yap ya da ona yetki ver! Öykümüzdeki gibi şu günlerde “Ben ‘o’yum!” diyebilen kaç gerçek dost ve arkadaş var çevremizde? Düşünceler değişebilir; ama doğrular değişmez, ilkeler değişmez, karakter değişmez. Bazıları bizim tanıdığım, bildiğimiz ‘o’ değil; bazılarını da hâlâ ‘o’ sanıyoruz. Gerçek dostlarımızın çoğalması dileğiyle “Ben hâlâ ‘o’yum!" diyebilenlere, kendi olanlara, kendi gibi kalanlara, kişiliğinden, ilkesinden, yolundan ödün vermeyenlere, özünden ve sözünden dönmeyenlere selam olsun.   Sözün Özü: Onurlu insanlar hep aynı çizgide yürürler. Bu yüzden duruşları hiç bozulmaz. Thomas Stearns Eliot
Ekleme Tarihi: 26 Eylül 2023 - Salı
Mustafa ATALAY

ÜÇ ARKADAŞ

Değerli dostlar, bu haftaki yazımız, arkadaşlık ve dostluk üzerine. Arkadaşlarınız, dostlarınız ne kadar içten ne kadar değerli? Dostlarınızı, arkadaşlarınızı yolda bulduklarınızdan mı ediniyorsunuz yoksa yola çıktıklarınızdan mı? Bununla ilgili daha onlarca soru sorabiliriz. Size ilginç bir öykü aktaracağım.

 

***

 

Eski tarihlerde çocukluk arkadaşı üç arkadaş, aynı okulda aynı sınıfta okurlar. Okulu bitirdikten sonra her biri bir yere dağılacağından birbirlerinden ayrılmaları zor olur. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen bu üç samimi arkadaş, “Nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar, birbirleri ile bağlantıyı asla kesmeyeceklerine, doğruluktan, dürüstlükten, adaletten ve hakkaniyetten ayrılmayacaklarına, vatana hizmetten hiçbir zaman geri kalmayacaklarına” söz verirler. İlk zamanlar zorlukla da olsa birbirleriyle iletişimi sürdüren bu üç arkadaş; iş, güç, eş, aş ve geçim derdinden olsa gerek o dönemdeki iletişim araçlarının da sınırlı olmasından dolayı birbirleri ile olan iletişimi zayıflar, bağları kopma noktasına gelir ve sonra da bağlantı kuramaz duruma düşerler. 

 

***

 

Bu üç arkadaş, ileriye dönük olabilecekleri de ön görmüşler ki “Zaman, hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemalimiz değişir; ileride karşılaştığımızda birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz. Onun için aramızda bir şifre belirleyelim; o şifre ile birbirimizi tanırız.” derler ve bir şifre belirlerler. Hatırda kalacak çok kısa bir şifrede anlaşırlar. O şifre, “Ben o’yum!” olur. Aradan uzun yıllar geçer, bu üç idealist samimi arkadaşının her biri bir köşeye dağılır. Biri öğretmen olur, kentin birinde çalışır. Diğeri bir başka kentte hatırı sayılır tüccar olur. Öbür arkadaşları da önemli bir bürokrat.

 

***

 

Tüccar olan arkadaşları, kent kent dolaşırken gittiği kentin birinde o arkadaşının önemli bir görevde olduğunu öğrenir. Hemen o eski çocukluk ve okul arkadaşını hem tebrik hem de ziyaret etmek ister. Kapıya varır, o bürokrat arkadaşı ile görüşmek istediği belirtir; fakat kapıdaki güvenlik ve formalite çarkını aşmak kolay olmaz. Görevlilere kendini tanıtıp genel müdürün çocukluk ve okul arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını, anlatmışsa da fayda etmez, sırasını beklemek zorunda kalır. Vakit geçer, neredeyse mesai bitmek üzeredir. Kendisine bir türlü sıra gelmez. Bir süre sonra tüccarın aklına mezuniyet gününde belirledikleri şifre gelir. Hemen küçük bir kâğıt parçasına, “Ben o’yum" diye yazıp görevliye uzatarak o kağıdı genel müdüre iletmesini ister. Onun bu ricasını isteksizce yerine getiren görevli, az sonra döner ve aynı kağıdı tüccara uzatır. Tüccar, şaşırmıştır. Ama asıl şaşkınlığı kağıdın arkasını çevirince yaşar. Kağıdın arkasında, “Sen ‘o’ olabilirsin; ama ben ‘o’ değilim!” yazmaktadır.

 

ZAYIF İNSANLARI TANIMAK ASLINDA ÇOK KOLAY

Evet değerli dostlar, öykümüz böyle. Bu öykü, günümüz insanlarını ne kadar da güzel anlatıyor değil mi? Gerçek şu ki nice insanlar makamla, parayla, şöhretle tanışıp her imkana kavuşunca nedense “tanınmaz” oluyorlar ve “Ben O Değilim!” çizgisine savruluveriyorlar. Çünkü bu kişiler; yüce, kutsal, büyük ideallerle yola çıktıkları halde amaca ulaşmak için ilkelerinden, değerlerinden, inançlarından ve davalarından kolayca vazgeçebiliyorlar. Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına değişen ve amacına ulaşmak için her yolu mübah gören zayıf insanları tanımak aslında çok kolay. 

 

DÜŞÜNCELER DEĞİŞEBİLİR; DOĞRULAR DEĞİŞMEZ

 

Ne der büyüklerimiz? Birini iyi tanımak istiyorsan onunla ya yolculuk yap ya yemek ye ya da alış veriş yap! Ne kadar doğru bir tespit. Son yıllarda ise yeni bir ölçüt daha eklendi: Birini tanımak istiyorsan ya makam sahibi yap ya da ona yetki ver! Öykümüzdeki gibi şu günlerde “Ben ‘o’yum!” diyebilen kaç gerçek dost ve arkadaş var çevremizde? Düşünceler değişebilir; ama doğrular değişmez, ilkeler değişmez, karakter değişmez. Bazıları bizim tanıdığım, bildiğimiz ‘o’ değil; bazılarını da hâlâ ‘o’ sanıyoruz. Gerçek dostlarımızın çoğalması dileğiyle “Ben hâlâ ‘o’yum!" diyebilenlere, kendi olanlara, kendi gibi kalanlara, kişiliğinden, ilkesinden, yolundan ödün vermeyenlere, özünden ve sözünden dönmeyenlere selam olsun.

 

Sözün Özü:

Onurlu insanlar hep aynı çizgide yürürler. Bu yüzden duruşları hiç bozulmaz. Thomas Stearns Eliot

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve manisadenge.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.