Bir sonbahar akşamında, Aziz Nesin, Hesna Ertuğrul Dayıoğlu çifti, Prof. Dr. Cevat Geray ve ben Mustafa Pala, Antalya’da bir otelde bir masanın çevresinde bir araya geldik.
Kısaltılmış adı Türkkent olan Türkiye Kent Kooperatifleri Merkez Birliği’nin yönetim kurulu üyeliğini yaptığım 90’lı yıllarda, Tüm Konut Yapı Kooperatiflerinden temsilcilerin katıldığı üç gün süren Antalya çevresindeki otellerde sezon henüz başlamadan ya da biterken ilkbahar ve sonbahar semineri yapardık. Seminerlerimize bilim adamları, politikacılar yazarlar katılır tebliğler sunarlardı. Açılış oturumuna, siyasi parti yöneticileri ve bakan düzeyinde katılımlar da olurdu.
Seminerlere genellikle rahmetli M. Ertuğrul Dayıoğlu ile katılırdık. Hesna Dayıoğlu kocasını hiç yalnız bırakmazdı. Seminerlerde bir geceyi Dayıoğlu ile ikimize ayırırlardı. Dayıoğlu ile birlikte ilgiyle izlenen söyleşiler yapardık sahnede. Her yıl Dayıoğlu ve bana özel çağrı yapılırdı katılmamız için.
Seminerlerimizin birisine konuşmacı olarak Rahmetli Aziz Nesin’de katılmışlardı. Aziz Nesin’le Dayıoğlu’nun yan yana geldiğini düşünün. Çok keyifli söyleşilerimiz oldu. Bir akşam, Aziz Nesin, Prof. Dr. Cevat Geray Ertuğrul Dayıoğlu eşi Hesna hanım ve ben aynı masa çevresinde buluştuk. Laf lafı açıyordu oradan buradan konuşuyorduk. Konuşmanın ilerleyen bir yerinde rahmetli Cevat Geray “ben yarın oturum başkanlığı yapacağım biraz çalışmam gerek” diyerek yanımızdan ayrıldı. Daha sonra da Hesna hanım izin alıp kalkınca, Aziz Nesin Dayıoğlu ve ben kaldık masada. Üçümüzde konuşmayı seviyoruz. Sözü birimiz bırakıp birimiz alıyoruz. Söz sırası bana geldiğinde bir hikaye anlatayım dedim. Hikaye Aziz Nesin’in çok hoşuna gitti. “Bunu mutlaka yazmalıyım” dedi. Aziz Nesin’in hoşuna giden hikayeyi sizlerle de paylaşmak istiyorum:
Anadolu’da bir köy, köy olunca ağası da olur mutlaka. Bu köyün ağasıda diğer köylerin ağasından pek farklı değil. Zalim mi zalim, kötü mü kötü, yapmadığı kötülük kalmazmış köylülere. Önce borç verir sonra tarlalarını alırmış köylülerin elinden. Köylünün kadınlarına kızlarına sulanırmış. Karın tokluğuna çalıştırırmış hepsini. Ağaya kızarlarmış ama çok korktuklarından ne derlerse yaparlarmış. Ağanın terbiyesi gibi ağzı da bozukmuş. Ağır küfürler edermiş köylülere. Kendisine laf söyleyenleri eşek sudan gelene kadar dövdürürmüş. Gel zaman git zaman ağa yaşlanmış ve hastalanıp yatağa düşmüş. Bütün köylü ölmesini bekler olmuş ağanın. Ağa bir gün, yanaşmasını çağırıp köyün ileri gelenlerinden beş kişiyi çağır yanıma demiş. Beş kişi hasta yatağında yatan ağanın karşısında dizilmişler. Oturun demiş ağa. Oturmuşlar. “Size çok kötülük yaptım” diye söze başlamış ağa “üzgünüm” demiş. “Vicdan azabı çekiyorum” demiş. Konuştukça konuşmuş ve konuşmasını, “Sizden son bir isteğim var. Bu isteğimi yerine getirirseniz huzur içinde öleceğim” demiş. Köylüler “söyle ağa” demişler. Ağa, “son isteğim, ben ölünce beni çırılçıplak soyacaksınız ve götürüp köyün ortasındaki çınara asıp hepiniz evlerinize gideceksiniz. Ben ancak böyle huzura kavuşurum. Beni astığınızı kimseye söylemeyeceksiniz. Bu konuda söz vereceksiniz ve kurana el basacaksınız.” demiş. Köylüler “tamam” demişler. Kurana el basmışlar. Ve ağanın başında beklemeye başlamışlar. Ağa gece yarısında son nefesini vermiş. Köylüler verdikleri söze uygun olarak ağayı soymuşlar, götürüp köyün ortasındaki çınar ağacına asıp evlerine çekilmişler. Sabahleyin uyanan köylüler ağayı çınar ağacına çırılçıplak asılı görünce hemen jandarmaya haber ulaştırmışlar. Jandarma köylüleri köy meydanında toplayıp, ağayı kim astı diye sormaya başlamış. Kimse söylemiyor “bilmiyoruz” diyorlarmış. Köylüleri günlerce dayaktan geçirmişler ve hala ağayı kimin astığını öğrenmek için köylüleri dövmeye devam ediyorlarmış.
Anlattığım hikaye bu kadar. Aziz Nesin’in çok hoşuna gitti “bunu mutlaka yazmalıyım” dedi. Yazıp yazmadığını bilmiyorum. Aziz Nesin 6 Temmuz 1995, Dayıoğlu 29 şubat 2016 ve Cevat Geray 23 Temmuz 2018 tarihlerinde aramızdan ayrıldılar. Kendilerine tanrıdan rahmet diliyorum. Adları ve anıları yüreğimizde yaşıyor. Kulakları çınlasın ömrü uzun olsun. Türkkent’in seminerlerinin tanıklarından Hesna Dayıoğlu var arımızda. Ertuğrul Dayıoğlu’nun anılarını, yaşam öyküsünü kim kaleme alır bilemiyorum. Ancak Dayıoğlu’nun yaşam öyküsü mutlaka yazılmalı. Eşi, oğulları, kızı ve kardeşi Çetin Dayıoğlu’nun anlatacaklarından Dayıoğlu’nun yazdıklarından, dostlarından hayatta olanların anlatacaklarından çok güzel bir kitap ortaya çıkabilir. Dayıoğlu kendisi için yazılacak kitabın arının “Bir taşra politikacısının yaşamından anekdotlar” olmasını isterdi.
Koronavirüs nedeniyle evde kapanıp kalınca anılar geçti gözlerimin önünden. Paylaşmak güzeldir diyerek yazıp paylaştım. Hepinize sağlıklı günler diliyorum. Yaşadığımız bu zor günlerde bazen anılara tutunmak gerekiyor.