Arı olup çiçekten çiçeğe uçup kovanda bal toplamak istiyorum bugün. Arıların bal topladığı yere neden “kovan” demişler acaba, “toplayan” deselerdi daha güzel olurdu değil mi bal yapmak için toplanan arıların toplandığı yer anlamında.
Ünlü fizikçi Albert Einstein "Dünyadan arılar yok olursa insanlığın 4 yıl ömrü kalmış demektir." diyor. Arılar yaşantımızın devam etmesi için önemli; refahın gelmesi için arı gibi çalışanların çoğalması da önemli.
Dedim ya, arı gibi olacağım bugün çiçekten çiçeğe konup bal toplayacağım.
Yıllar aylar haftalar günler hızla geçip gidiyor. Sanki zamanla yarış halindeyiz. Tekrarı yok biliyoruz. Her gün farklı deneyimler yaşıyoruz.
****
25 Ocak 2022, Salı günü benim için bir ilki yaşadığım ve unutamayacağım bir gün oldu.
Manisa F Tipi Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan telefonla aradılar. Ceza ve İnfaz Kurumu’nda mahkumlara Manisa Tarzanı’nı anlatmam isteniyordu. Bu güne kadar birçok ilde ilçede, farklı konularda konuşmalar yapmıştım. Hele son yıllarda Mardin’e Gaziantep’e kadar gittiğim olmuştu. Bu kez Ceza ve İnfaz Kurumu’nda bir konuşma yapacaktım, hayır demeyi pek sevmediğim için olur dedim. Tarzan için hazır sunumlarım da vardı. Flash diske sunumu yükleyip ceza evinin yolunu tuttum.
Önce kimliğim istendi, ardından aşı bilgilerime bakıldı. Uçağa binerken olduğu gibi, üzerimdeki tüm metaller çıkartılarak x -ray cihazından geçirildim. Her kapıda üç kez göz taraması yapıldı. Göz taramasından da ilk kez geçiyordum. Koridorlarda aralıklarla konulmuş demir kapılar vardı. Demir kapılardan geçerek salona ulaştım. Unutmadan söyleyeyim, her şey bakımlı ve düzenliydi. Her yerde kameralar vardı. Güvenlik önlemleri tamdı. Görevliler güler yüzlüydü. Uzatmayayım nihayet konferans vereceğim salona ulaştık. Yükseğe konulmuş kürsüde değil, dinleyicilerle aynı seviyede olayım diye kürsüyü kullanmayacağımı belirttim. Nasıl istersen dediler. Dinleyenler çok ilgiliydi ve alkışı esirgemiyorlardı. Sunumumu sorularla zenginleştirdiler. Yararlı olabilmişsem ne mutlu bana. Toplantı sonrasında, görevlilerin bir çaylarını da içip, çekilen fotoğrafları da alarak, ceza evinden ayrıldım. Dediğim gibi, ceza evinde konuşma yapmak benim için farklı bir deneyim oldu.
Söz cezadan açılmışken, kısa bir hikâye paylaşmak istiyorum:
SUÇ VE CEZA
Memleketin birinde, güzel ağaçlarla çevrili bir alanda, içinde nilüferlerin, renkli balıkların olduğu kuğuların yüzdüğü bir göl varmış. Padişah ailesiyle sık sık bu gölün çevresine gelip şiirler yazar, şarkılar mırıldanırmış. Bu gölde yüzmek yasakmış. Gölü bekleyen bekçiler de varmış. Gölün kıyısından geçenlere padişahın orda olmadığı zamanlarda gölü seyretmelerine izin verilirmiş.
Bir gün, gölün kıyısından güzelliklere bakarak geçen bir adam, gölde suya bir dalıp bir çıkan, çırpınan boğulmak üzere olan bir çocuk görmüş, hiç tereddüt etmeden göle atlayıp çocuğu kurtarmış. Kurtardığı çocukla birlikte gölün kıyısına doğru yüzerken, göl bekçileri yakalamışlar adamı. Adam ne dediyse anlatamamış derdini. Yüzmenin yasak olduğu yere girdin diyerek alıp yakındaki saraya götürüp sarayın güvenliğinden sorumlu Emir-i Candar’a götürmüşler. Emir-i Candar “suç belli, ceza belli adamı falakaya yatırıp kırbaçlayın, hem de çocuğun önünde kırbaçlarken ki, çocukta bir daha girerse havuza ne olacağını görsün demiş” Adamı falakaya çekip kırbaçlamaya başlamışlar. Adam kırbaç yerken, sürekli olarak çocuğa bakıyor ve gülümsüyormuş. “Bre ne gülümsüyorsun” demiş kırbaçlayan saray görevlisi. Adamın yanıtına bakın: “Vurduğunuz kırbaç elbet ki canımı acıtıyor, yüreğimi kanatıyor ancak, bir çocuğu boğulmaktan kurtarmış olmanın mutluluğu ve sevinci acımı unutturmaya yetiyor.” demiş. Bir ceza verilecekse vurmadan önce dinlenmeli, ceza verilecek olan adamı dinleseler dediklerine ve dediklerine inansalardı, adamı kırbaçlama yerine belki de kutlayacaklardı. ÖNCE DİNLE SONRA VUR…
Bugün nasıl oldu bilmiyorum cezaevinde verdiğim konferansla başlayıp, yine ceza üzerine bir öyküyle devam ettim. Mademki, suçla cezayla başladım adaletle, hukukla, kanunla devam edeyim o zaman…
****
KANUN VE HUKUK
Türkiye Cumhuriyeti bir Kanun Devleti değil, bir Hukuk Devleti’dir. Kanun ve hukuk aynı şey değildir. Kanunun ne olduğunu biliyoruz. Hukuk, adalet duygusudur. Kanun yazılı metindir, ancak hukuk uygarlığın güçlendirdiği duygular ve uygulamalar bütünüdür. Yazılı olmayan hukuk kuralları da vardır. Uygarlık geliştikçe hukuk derinlik kazanır ve gelişir.
Savcı, Hakim, Savunma bir bütünün olmazsa olmaz parçalarıdır.
Ben bir yurttaş olarak, bu kadarını bilirim. Yurttaşlar da en az bu kadarını bilsin isterim. Hukuk Fakülteleri, hukuk üzerine çalışan bilim insanları vardır. Aslında hakimlik, deneyim kadar bilgelik de ister.
Kimse kendini hakim yerine koymamalı, kimse suçlananı dinlemeden bir hüküm vermemeli. Kişi toplum dışına itilmemeli yalnız bırakılmamalı. Yine geldik aynı yere: ÖNCE DİNLE SONRA VUR.
KİŞİYE VERİLECEK EN BÜYÜK CEZA ONU YOK SAYMAKTIR
Çevremizde yok sayılan, dışlanan bu nedenle de bunalıma giren çok insan tanıyorum. Uygar toplumlardan insanlar yok sayılmaya dışlanmaya değil, kazanılmaya çalışılır…
EMEĞE VE YAŞA SAYGI GÖSTERMEK
Emeğe ve yaşa saygı bizim geleneklerimizde vardır. Çalışanlara ve yaşlılara saygı gösterilir ancak bu gelenek giderek unutulmaya başlandı. Eğer uygar gelişmiş ve mutlu toplum olmak istiyorsak yaşa, başa, emeğe ve bilgiye saygı göstermeliyiz. İnsanları dışlamak yerine saygı göstermeye çalışmalıyız.
Ben, bırakın yaşlılara, insanların tümüne saygılı olmaya özen gösteriyorum. Küçüklerimizi seveceğiz büyüklerimizi sayacağız. Bu güzel geleneği sonsuza dek yaşatacağız.
GÜN BATARKEN
Gün batarken önce gölgen terk eder seni. Gölgen giderken yakınında can dostların olursa, senden mutlusu olmaz. İnsanın yanında, aydınlıkta karanlıkta dostları olmalı her zaman. Ne mutlu bana ki, dost biriktirmişim bu güne kadar. Bazı dostluklar pazara kadardır, bazı dostluklar da mezara kadar. Mezara kadar sürecek dostlarınız olsun…