Zaman içerisinde yaşadıklarıyla, deneyim ve bilgelik kazanan dede ve ninelerimizi bir kenara itilmek yerine, onları başköşemize oturtup, tüm bilgi ve deneyimlerimden faydalanarak, hayatımızın her alanında bir rehber olarak görmek daha akılcı bir yaklaşım olacaktır. Odanın içindeki sessizliğinde bir sesi olduğunu o gün anladım.
***
Hanımla ben evde oturmuş çay içiyorduk. Birden elini uzatıp halıda bir noktayı gösterdi:
- Bak bak şuradaki desen inek kafasına ne kadar çok benziyor.
Gözlerimi parmağının işaret ettiği yöne diktim.
-Hani nerde?
-Bak şu karenin içerisinde, gülün tam ortasında inek kafası değil mi?
Kalktım yanına gittin baktım-baktım evet bende gördüm. Ama benim oturduğum yerden öyle görülmüyordu.
İÇİNDEN HER TÜRLÜ ANLAM ÇIKARILABİLİRDİ
Konu şimdi nerden buraya gelmişti. Şimşek hızıyla aklıma hücum eden nedenler, cevap aramaya başladı. Artık konuşacak başka bir şeyimiz kalmamış mıydı? Artık halının desenlerimi dikkatimizi çeker olmuştu, gibi gibi… Bende göz atmaya çalıştım halıya, o kadar karmaşık desenleri vardı ki, içinden her türlü anlam çıkarılabilirdi. Her bir figürü değişik-değişik hayvanlara, objelere benzete bilirdin. Desenlerin içinden yeni bir şekil bulmaya çalıştım. Bende bir tane buldum.
-Bak bak şurada ki ağaç görünümlü şekil var ya. Hemen o da gözlerinden aramaya başladı:
-Eee ne olmuş ona
-Benim buradan çok boynuzlu bir geyiğe benziyor, bak boynuzları çatallı, ikiye ayrılmış gördün mü?
-Ben benzetemedim
-Gel buradan bak
Kalktı geldi.
-Sahi ya buradan benziyor, bu nasıl bir halı böyle tılsımlımı ne. Şimdiye kadar hiç fark etmemişiz.
Evet, şimdiye kadar fark etmemiştik.
***
Bir vakit böyle geçti. Ne alakası varsa, hayat denen bu yaşamın da böyle bir şey olduğunu düşündüm. Yıllardır üstüne bastığımız halının desenleri alt beynimizde gelişimini tamamlamış, üst beynimize sirayet ederek, bizimle bir bütünlük kazanmış, bizde halının üzerindeki desenleri bir objeyle kıyaslamaya başlamıştık. Biz halıya alıştığımız gibi halının desenleri de bizim gözümüze alışmış figür ve objelerle kendini anımsatıyordu. Eskiyen yıllanmış halıların daha değerli ve kıymetli olduğu geldi birden aklıma. Ama kimileri eskidi diye çöpe bile atardı.
HEPSİ HAFIZAMIZDAYDI
Aslında halıya bundan sonra kıymet verip uzun yıllar daha kullanmak gerekirdi. Artık beynimizi yoracak algılanmadık hiçbir deseni kalmamıştı, hepsi hafızamızdaydı, beyin onu çözmeye çaba harcamayacak ve hafızamız dinç kalacaktı. Şimdi odaya yeni bir halı sersek, alt beyin onu didik-didik edip çözmeye çalışırken güç sarf edip, sizi daha önemli çalışmalardan alıkoyacaktı. İşte hayatta böyle bir şeydi: insanlar yaşadığı ve biriktirdiği bütün deneyimleriyle yaşlanıp tam olgun kıvama gelip, gençlere sirayet edip rehberlik edeceği sırada; yaşlı işe yaramaz konumuna düşürülüp bir kenara itilmekteydi.
Ne acı, ne büyük bir kayıp. Hem insanoğlu için hem ülke menfaati için.
-Biz bu halıyı sakın değiştirmeyelim. Dedim hanıma
-O nerden çıktı şimdi, ne oldu ki?
Sustum, şimdi nasıl anlatacaktım. Biraz daha düşündüm. Tekrar sustum. Anlaşılmayacağını anladığında en iyi cevabın susmak olduğunu anladım.