Avrupa’da yaşamaya başlayalı daha 4 ay oldu. Biraz gözlemlerimden bahsetmek istiyorum bu yazımda. Bir Türk olarak acayip gelen, hayretle izlediğim şeylerden bahsederek başlayayım.
KESİNLİKLE DOKUNMALARI YASAK
İnsanlar birbirlerine sinirlendiğinde kesinlikle dokunmaları yasak. Vuramazsınız, dokunamazsınız. Anasına bacına sövmediğiniz sürece istediğinizi söyleyebilirsiniz ama dokunamazsınız. Burada bisiklet yolunun bulunmadığı sokaklarda, yollarda bazı işaretler oluyor. Bu işaretler bisikletin yoldan gidebileceğini ve önceliğin bisikletli olduğunu anlatıyor. Buna rağmen hızla dikkat etmeyerek bisikleti sollayan kişiler arasında bir tartışma çıkabiliyor. İşte bende bu tartışmalardan birine denk geldim. İlk basit gibi geldi ama birbirlerine küfür ediyorlardı. Bende durup öyle bir şey bekliyor gibi çaktırmadan onları seyretmeye başladım. Peki neden? Çünkü ülkemden alıştırıldığım bir şey var. İki üç sende yersin ama kavga görürsen polisten önce sen ayır. İşte bu yüzden bende bekledim birbirlerine vurmalarını. Vurmadılar dokunmadılar. Küfürler ağırlaştıkça, ben “aha şimdi vuracak, şimdi başlıyor “ gibi cümleler kurarak beklemeye devam ettim. Daha sonra biri arabasına diğeri bisikletine binip gitti. Ama ben onlar köşeyi dönene kadar beklemeye devam ettim. Belki vazgeçip inip sözlü değil dokunmalı kavga ederler diye. Tabi ki burada da oluyordur yumruklu kavgalar ben denk gelmesem de.
YERE ÇÖP ATMANIN CEZASI BÜYÜK
Bir diğeri ise yerel dili daha tam anlayamadan kaynaklı insanların bana anlatmak istediklerini her şekilde anlatmaya çalışmaları. Mesela markette ya da başka bir yerde alışveriş yaparken, hemen bir çeviri programı açarak bana yardımcı oluyorlar. Bu bana çok değerli hissettiriyor ve dili öğrenmem içinde teşvik ediyor. Toplu ve kalabalık olan alanlarda iki adımda bir mini çöp kutuları var. Bu yüzden her yer temiz değil. Yere çöp atmanın cezası büyük. Yere çöp atmamak içinde sadece ceza değil, çöp kutuları sık sık konulmuş ki çöp atmamaya teşvik edilsin.
*
Teşvik etmenin ve adil cezalar koymanın ne denli önemli olduğunu burada bir kez daha fark ettim. Acaba bir çöp için durum buyken, benim ülkemde nasıl olurdu acaba demeden geçemedim. Mesela Emine bulut kızının özü önünde kocası tarafından boğazı kesildiğinde, “ölmek istemiyorum” diye feryat etmek zorunda kalmaz mıydı? Ya da ülkenin kötüye gitmesine sebep kimlerse artık(bilmiyor gibi yapayım) daha fazla çalmadan adil şekilde yargılansalardı, bir yılı aşkın işsiz kalan ve 8 aydır kirasını ödeyemediği için çocukları üşümesin diye saç kurutma makinasını açarak yan odaya geçen, 26 yaşında ki Emine Akçay acaba intihar eder miydi?
GÜNEŞLİ GÜNLERDE GÖRÜŞMEK ÜZERE
Bu ve buna benzer bir çok soru dolanıyor kafamda. Acaba ile başlayıp, keşke ile biten. Olması gereken ile oldurulmayan gerçekler var benim vatanımda. Tabi ben bu durumların geçici olduğunu düşünüyorum. Eğer ki yöneticilerin sırf ibadet ediyor diye karakterine bakmamazlık tekrar yapmazsak. Umarım gördüğümüz güzellikleri ülkemizde yeşertebileceğimiz, buna fırsat verilen güneşli günlerde görüşmek üzere. Vesselam.