Değerli dostlar, yarın 24 Kasım. “Öğretmenler Günü”. Yani Yüce Atatürk’ün “Millet Mektepleri Başöğretmenliği”ni kabul ettikleri önemli ve anlamlı gün. Bu önemli ve anlamlı gün, “Öğretmenler Günü” olarak kabul edildi.
***
Tüm öğretmenlerimizin “Öğretmenler Günü” kutlu olsun. Yazımıza geçtiğimiz cumartesi günü yapılan “Öğretmenlerin Kariyer Basamakları Sınavı” ile ilgili birkaç değerlendirme ile başlamak istiyorum.
Öğretmenlik, yasalarda belirtildiği gibi “Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.” Yasanın bu açık hükmüne karşın öğretmenlerin bunca yıllık meslek hayatlarındaki deneyimini 100 soruluk bir sınavla ölçmek çok mantıklı, tutarlı ve doğru bir anlayış değildi.
***
Bir öğretmen, öğretmen olabilmek için önce üniversiteye giriş sınavını; daha sonra alanıyla ilgili sınavları, kps sınavını, adaylık kaldırma sınavını başarıyla geçiyor. Bunca sınav başarısının yeterli görülmeyip türlü bahanelerle “kariyer” sınavı uygulamanın mantığını anlamak çok zor.
***
Şimdi sizlere bu “Öğretmenlik Kariyer Basamakları Sınavı” ile ölçülemeyecek bir yaşanmışlığı aktarmak istiyorum.
Diyarbakır'ın bir dağ köyündeki ilköğretim okulunda görev yapan öğretmen, Matematik dersinde öğrencilerine, “Bir kasada şu kadar çilek varsa 10 kasada kaç çilek vardır?” diye soru sorar.
Öğrenciler, çilek sözünü ilk kez duymuşlardır ve “Öğretmenim, çilek ne?” diye sorarlar. Öğretmen, öğrencilerin bu şaşkın durumlarını görünce bir çilek görseli bulur ve “İşte çocuklar, çilek bu!” der. Öğrenciler, hep bir ağızdan “Ama biz hiç çilek yemedik ki!” derler.
***
Bu durum üzerine öğretmen pes etmez ve Bursa’daki bir tarım işletmesine toprak örneği gönderir ve “Bu toprakta çilek yetişir mi?” diye sorar. Bursa’daki işletmeden cevap gelir. “Evet, Diyarbakır şartlarında çilek yetişir.” Hatta mektubun yanında çilek fideleri ve yetiştirme biçimini anlatan bir açıklama da gönderilir. Öğretmen, gönderilen bilgiyi, çileğin nasıl yetiştirileceğini öğrencilere okur. Daha sonra öğrencileri bahçeye çıkarır ve “Bu yıl size matematikten sınav yok.” der. Öğrenciler de “Ee, nasıl not alacağız öğretmenim?” derler.
***
Öğretmen, öğrencilerine bahçeyi kazdırır, çilekleri diktirir, can sularını verdirdikten sonra da öğrencilerin her birine dörder çilek fidesi vererek “Şimdi bu çilek fidelerini eve götüreceksiniz. Ben size nasıl öğrettiysem siz de anne babanıza öyle öğreteceksiniz.” der. Öğrenciler, eve gidince olup biteni ailelerine anlatır. Öğrenciler, anlatıldığı gibi anne babaları ile birlilkte çilek fidelerini dikerler.
Öğretmen öğrencilere “Çilek mevsimi gelince olgunlaşan çileklerden getireceksiniz. Tabaktaki on çileğe bir not alacaksınız.” der.
***
Öğrenciler, çilek mevsimini dört gözle beklerler. Olgunlaşan çilekleri tabaklarla getirirler. Öğremen, çilekleri sayar, eksik olanlara da tam not verir ve sonra şöyle der:
“Çocuklar, çileğin tadı nasılmış?”
Öğrenciler, “Valla öğretmenim, ucunda not var, diye yiyemedik!” deyince öğretmen de “Haydi bakalım, şimdi yiyin!” der.
***
Çocuklar ağızlarını burunlarına bulaştıra bulaştıra çilekleri yerler. Aradan iki yıl geçtikten sonra çilek girmemiş o köyün halkı şu anda Diyarbakır’ın pazarlarında çilek satmaktadır. Şimdi şöyle bir düşünelim. “Sınavla ne kadar uzman, baş- öğretmen olunur?” Bence ve herkesce “Öğretmen olmak bu olsa gerek!”
***
Öğretmenlik, yalnızca tahta önünde, sınıf ortamında müfredatı anlatmak değil! Öğretmenlik, bulunduğun yere, bulunduğun ülkeye, okula, kuruma, öğrenciye bir şeyler katabilmektir. Öğrenciye ufuk açmaktır, yol göstermektir. Öğretmen ihmal edilirse, ötelenirse, değersizleştirilirse çocuklarımızı iyi yetiştiremeyiz, geleceği iyi kuramayız. Çok güzel ve anlamlı bir söz var, onu da aktarayım.
Unutma genç adam! Öğretmen, yalnızca yolu gösterir. O yolu, sen adımlarsın. Sende istek yoksa arkandan da itseler, bir adım bile alamazsın…
Sözün Özü:
Öğrencilerin mükemmel bir öğretmene ihtiyacı yoktur. Onları heyecanlandıracak mutlu bir öğretmene ihtiyaçları vardır. Prof. Dr. Richard Feynman